Dinin birçok bilim dalına göre farklı tanımları yapılmıştır. Mesela sosyolojiye göre din toplumun düzenini sağlayan normlar, psikoloji ilmine göre ise insanın iç dünyasını motive eden ritüeller ve inançlardır. Bunun gibi ilimler dinin sadece bir fonksiyonunu ön plana çıkartarak kendi bakış açılarından dine bir tanımlama getirmektedirler. Hâlbuki bu tanımlar dinin kendi dinamikleri ile oluşturulmadığı gibi tüm fonksiyonlarını ele alabilecek kapsayıcılıktan da uzaktır.
Günümüzde sadece ahlaki fonksiyonu ön plana çıkartılarak dine bir tanımlama yapmak isteyenler de aynı hataya düşmektedirler. Onlara göre dinin tek faydası veya fonksiyonu ahlaka olan katkısıdır. Bu katkı da çoğunlukla dinin güzel ve çirkin davranışları belirleme noktasında ele alınmaktadır. Bu durum dolaylı olarak şu sonucu çıkarmaktadır: “Benin ahlakım güzel ve bana yeter, zaten neyin güzel ve çirkin olduğunu aklım ve vicdanım hatta evrensel ahlak ilkeleri de belirler, öyleyse dinin bana katacağı bir şey yoktur ve benim için gereksizdir.” Hâlbuki yukarıda da değindiğimiz üzere dinin ahlaka olan katkısı onun birçok fonksiyonundan sadece bir tanesidir. Dini tek bir fonksiyonu üzerinden tanımlamak hatta onun da sadece bir yönünü ele almak dini ahlakî kurallara indirgemek olacaktır. Bu ise dine karşı doğru bir yaklaşım olmayacağı gibi -örnekte de verdiğimiz üzere- ahlakı dinin bir alternatifi görme ve böylece kendinin dine ihtiyacı olmadığını düşünmeye yol açacaktır.
Bununla birlikte dinin ahlaka olan katkısı -yukarıda da belirttiğimiz üzere- sadece bazı ahlakî ilkeleri güzel ve çirkin olarak belirlemek değildir. Zaten ahlakî ilkelerin iyiliği veya kötülüğü çoğunlukla evrenseldir. Yani hangi topluma veya zamana gidilirse gidilsin hırsızlık kötü, çalışmak iyidir. Dinin ahlaka olan asıl katkısı onu sağlam bir zemine oturtarak kişide bir huy ve karakter haline gelmesini sağlamasıdır. Yani ahlaki ilkelerin kişide sabit, zaman ve zemine göre değişmeyecek şekilde uygulanmasına olanak vermesidir. Çünkü din, ahlaki ilkeleri iman ile temellendirmektedir yani yapılacak veya terk edilecek davranışı kişinin imanı ile ilişkilendirip o şekilde vermektedir. Böylece inanan kişi o davranışı işine geldiği şekliyle veya ortamın şartlarına göre değil sırf imanından aldığı bir güçle her şart ve durumda sergileyebilmektedir. Hem karşılığını sadece inandığı yaratıcısından beklediği için herhangi bir teveccüh, aferin veya ilgi göremese de doğru olanı yapmaya devam edebilmektedir. Yani adaleti sadece başkaları için sağlayan ama kendi menfaatine dokunduğunda böyle davranmayan biri olarak değil şu ayette belirtiliği üzere uygulayacaktır; “Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa adaleti ayakta tutun, Allah için şahitlik eden kimseler olun….Eğer adaletten sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır. (Nisa Suresi, 135) Böylece her ortam ve şartta tekrarlanabilen iyi ahlakî davranışlar daha hızlı bir şekilde yerleşip karakter haline gelecek ve kötü ahlaklardan da alışkanlık oluşmadan kısa sürede uzaklaşılabilecektir.
Dinin özelde de İslam’ın ahlaka olan diğer önemli katkısı ise kişinin önüne bir rol model koyabilmesidir. Evet, peygamberimiz sadece bize dinin esaslarını tebliğ etmekle kalmamış onları hayatında en güzel şekilde yansıtarak nasıl yaşanılacağını da göstermiştir. Bu durumu şu sözüyle de vurgulamıştır; “Ben güzel ahlakı tamamlamak(uygulamak) için gönderildim.” (İbn Hanbel, II, 381) Bu hadisin bir manası; bir insanda tüm güzel ahlakî davranışlar toplansa ve tüm çirkin davranışlar ondan uzak olsa o kişi nasıl bir hayat yaşar, sorusunun cisimleşmiş bir örneği olmasıdır. Peygamberimizde tamamlanan tüm bu güzel ahlaklara bakarak inanan kişi kendi eksik yönlerini tamamlamaya çalışacak ve bunu için önünde yaşanmış örnek bir hayat bulabilecektir. Hem hangi ahlakî davranışı hangi durumda nasıl sergilemesi gerektiğini de kolayca öğrenip hayatına aktarabilecektir.
Ayrıca hadisin diğer bir manasında; sabır, merhamet, adalet gibi ahlakî davranışların tamamlanmış en üst düzeyinin peygamberimizde bulunduğunun kastedildiğini düşünürsek, inanan kişi kendinde olan sabır, merhamet ve adalet gibi ahlaki huy ve davranışlarını yeterli görmeyerek daha iyisine ulaşmak için önünde bir hedef ve rehber bulacaktır. Böylece din, örnek şahsiyetleri ile ahlakı teorik ilkeler olmaktan çıkararak bizzat yaşanan ve yaşanması için örnek modeller ortaya koyan pratik bir yaşam şekli haline dönüştürecektir. İşte dinin ahlakı iman gibi sağlam bir zemine oturtarak ve rol modelleri ile yaşanmasını kolaylaştırarak nasıl temellendirdiğini böylece görebilmekteyiz.