Eğitim sisteminde de iş piyasasında olduğu gibi zaman içinde değişiklikler oluyor. Bir kısım insanlar da sık sık sistem mi değişir diyerek şikayet ediyor. Aslında eğitim modeli değişikliği kararı kolay alınmıyor. Toplumun ihtiyaçlarından başlayan uzun süren bir araştırma, paylaşma ve değerlendirme süreci katediliyor. Belirlenen model sadece ülkenin değil dünyanın ihtiyaçlarına göre tasarlanmak zorundadır. Artık insanların kendi ilinde ve ülkesinde çalışma zorunluluğu yok. Yapılan çalışmaların tümünü birlikte değerlendirdiğimizde eskisine göre çok daha esnek, çağdaş ve özgür bir model kurgulanmaya çalışıldığını söylemek mümkün.
Zorunlu eğitimin 8 yıldan 12 yıla çıkarılması okuma çağının tamamının lise mezunu olması anlamına gelmektedir. Toplumun ortalama eğitim süresinin yükseltilmiş olması yanında tüm fertlerin ilgi, ihtiyaç ve yeteneklerine göre uygun eğitime yönlendirilmesine imkan sağlayacak bir yapı amaçlanmış oldu. Birinci kademe 4 yıl süren ilkokul, ikinci kademe 4 yıl süren ortaokul ve üçüncü kademe 4 yıl süren lise eğitimi olarak düzenlendi. Birinci ve ikinci kademe bitiminde diploma düzenlenmeyecek 12 yıllık eğitimin sonunda kişi diploma sahibi olacak. Bu arada geçişleri kolaylaştırmakla birlikte kimsenin aradan çıkıp ayrılma şansı yok. Çağımızda elinde hiç diploması olmayan birinin hayatını nasıl sürdüreceğini düşünemiyorum.
Yeni düzenlemeyle ilkokul, ortaokul ve liselerin fiziki bina olarak birbirinden bağımsız kullanımı esas alındı. 5 yaşındaki çocukla 14 yaşındaki genç aynı anda aynı mekanları kullanmayacak. Yaş ve gelişim seviyelerine göre ortak kullanım alanlarının düzenlenmesi önemli bir değişimdir. İlk ve ortaokulda değişik sınıflarda görmek kaydıyla 16 zorunlu ders belirlendi. İlkokulda serbest etkinlikler saati var iken ortaokulda ise din, ahlak ve değerler, dil ve anlatım, yabancı dil, fen bilimleri ve matematik, sanat ve spor, sosyal bilimler gibi altı farklı alanda toplam 21 seçmeli ders imkanı sağlandı. İmam hatip ortaokullarının açılması; halkın, uzun süren bir ihtiyacını karşıladı. Boş kalacak denildi ancak öyle de olmadı.
Süreç halen devam ediyor. Orta öğretim yani liselere giriş sistemi üzerinde çalışma sürüyor. TEOG sonrası bazı okulların proje/nitelikli olarak belirlenip sınavla çoğunluğunun ise yerel yerleştirmeyle sınavsız öğrenci alması ilk kez denendi ve yine bir kısmını mutlu etmedi. Bu arada meslek liseleri ve imam hatip liselerinin kapasitelerinin önemli bir kısmının boş kaldığı belirtiliyor. Okul türünü azaltarak program türünü çoğaltmak hedefleniyor. Akademik ve mesleki eğitim olarak daha da sadeleştirileceğini düşünüyorum. Bu sayede öğrenci ve veliler daha kolay seçim yapma şansına kavuşacak. Mevcut eğitim sistemi hakkında hızla bilimsel araştırmalar yapmak da gereklidir. Umarım üniversitelerimizde öğretim üyeleri bilim adamları bu konuyu düşünmeye ve çalışmaya başlamışlardır.
İş piyasasının hızına yetişmenin mümkün olabilmesi için sektörler bazında eğitime daha çok ilgi ve destek gerekiyor. Onlarca sektör, yüzlerce meslek dalı ve binlerce ana ürün üretimi için ise milyon sayısınca alet, cihaz ve makine vardır. Bunların sürekli rekabetle baş etmek için değiştiğini düşünürsek buna uygun eğitim modeli, programı ve öğretim elemanı yetiştirmesini sadece devletten ve Milli Eğitim Bakanlığından beklemek biraz yük olarak fazla gelir diye düşünüyorum.
Mesleki Yeterlilikler Kurumu (MYK) kurulduğu 2006 yılından bu yana ulusal meslek standartlarını, buna bağlı mesleki yeterlilikleri hazırlatmaya çalışıyor. Belki daha üçte biri bitmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı olarak mesleki eğitimde 2007’de geçiş yapılan modüler eğitim modeli henüz tamamlanamadı. Hazırlanan yeterliliklere göre müfredat dediğimiz modül içerikleri MEB tarafında sürekli güncellenmeye çalışılıyor.
İş hayatı sektörel olarak mesleki eğitim içinde aktif rol almalıdır. Bakanlığın paylaşım toplantılarına katılım yetmez. Geleceğin nitelikli meslek adamını, iş hayatı içinde üreten usta ve öğreten öğretmenle buluşturamazsak sürekli karşılıklı beklentileri sıralamakla vakit kaybederiz. Şu anda sektör; sanki siparişle eleman yetiştirilmesini devletten bekliyor gibi geliyor.
Çarşıya pazara, alışveriş merkezlerinde mağazalara göz atalım. Evimizde işyerimizde kullandığımız ürünlere markalarına ve üreten ülkelere göz atalım. İhtiyaç olarak gördüğümüz bir malı alırken hangi ülke mallarını tercih ediyoruz düşünelim. Demek ki; marka çıkarmış, kaliteli ürün üretmiş ve dünyanın her yerinde talep edilebilir halde sunabilmiş ülkeler, özellikle mesleki eğitim konusunda başarılı olmuş olarak kabul edilebilir. Bu tür tartışmalarda Almanya, Finlandiya, İngiltere, Japonya ve Amerika örnek model olarak konuşuluyor. Benim ise merak ettiğim ülke Çin. Biz eğitimi istediğimiz nitelikte başaramadığımız durumlar için ne yapalım kalabalık genç nüfusumuz var diyerek savunma mekanizması geliştiriyoruz. Peki, Çin bunu nasıl başardı. Geçmişte birçok alanda taklit bile olsa kalitesiz üretim yaparken bugün bilinen tüm markaların siparişlerini karşılayıp dünyaya satan bir ülke var. Konuyu sadece ucuz işgücü ya da hammaddeyle açıklamak olayın belki ticari boyutu. ARGE ve inovasyon konusunda başarılı olan ülkelerde, eğitime daha çok kaynak ayrıldığını, önem verildiğini, öğretim kurumları-sektör ve üniversite işbirliğinin gerçekleştiğini, mesleki eğitimin ağırlıklı olarak iş hayatı içinde ve gerçek aktörlerince yönlendirildiğini söyleyebiliriz.
İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurulunda Vali başkanlığında sanayicileri temsil eden İstanbul Sanayi Odası ve İstanbul Ticaret Odasıyla Çalışma ve İŞKUR’un temsilcilerinin katılımıyla bir araya gelinmektedir. Her ay düzenli yapılan toplantılarda karşılıklı olarak sorunlar ve çözüm önerileri konuşulmaktadır.
Bu toplantılar dışında İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğünce çeşitli projelerde ve işbirliği protokolleri imzalamak suretiyle ortak çalışmalar devam ettirilmektedir. İlimizin büyüklüğü sebebiyle üst düzeyde planlanan çalışmalar daha çok ilçeler ve okullar düzeyine indirilerek etkinliği artırılmaya çalışılmaktadır. İstekli firmaları okullarla eşleştirmek suretiyle karşılıklı çalışmalar başlatılıyor. Öğrencilere koçluk ve mentörlük, fuarlara katılım, staj, karşılıksız burs, öğretmenlerin sektörde yeniliklere adaptasyonu, işletmedeki ustaların becerilerinin paylaşımı, işyerinde çalışan belgesiz elemanların belgelendirilmesi, geliştirme ve uyum kursları düzenlenmesi gibi çalışmaları sıralamak mümkündür.
Çeşitli zamanlarda ve ihtiyaç duyulduğunda toplantı, panel ve çalıştaylar düzenlenmektedir. Bu toplantılara tüm paydaşlarla birlikte Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri de davet edilmekte ve düşünceler orada ifade etme fırsatı bulunmaktadır.
Eğitimin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi konusunda devam eden iç ve dış destekli projeler başlatılmış halen devam etmektedir. Mevcut sistemlerin başarılı olması, eğitimin kalitesinin yükseltilmesi için yapılması gereken iş, herkesin üzerine düşeni en iyi şekilde yapmasıdır. Benim mesleki eğitim konusunda önerim; işbaşında gerçek ortamlarda daha fazla uygulamayla mesleğin öğretilmesi, lise birinci sınıfta mesleğin seçilmiş olduğu, 9. Sınıftan başlayan, genel kültür derslerinin baraj olmadığı, giderek artarak beceriye ağırlık verilen, akademik(Anadolu) meslek lisesi ve meslek lisesi olarak iki tür okulun bulunduğu, akademik meslek lisesi mezunlarının uygulama mühendisi ve atölye meslek dersi öğretmeni olabileceği, diğer meslek lise mezunlarının ise okulu bitirdiğinde sektörde rahatlıkla istihdam edildiği basit bir modeldir.