Yazar, yazdıklarının olabildiğince çok okur tarafından okunmasını ister. Ne kadar çok kişinin okuduğunu, ne kadarının dikkatini çektiğini, ne kadarının da yazıyı ne kadar beğenip/beğenmediğini ve eleştirilerini merak eder. Yazı reklam için yazılmaz ama olumlu da olumsuz da olsa tepkiler yazarın hoşuna gider. Yazılanlar okura kitap olarak ulaştırıldığında eğer yazar kitaba iletişim bilgisi yazmışsa veya sosyal medyada aktif hesabı varsa meraklı ve ilgili okurların bir kısmı yazının lehinde veya aleyhinde düşüncelerini ulaştırabilir. Yine yazı eğer bir internet sitesinde yayınlanmış ise geri bildirimde bulunmak daha kolaylaşabilir.
Benim de her hafta yazılarımı düzenli olarak yayınladığım www.egitimheryerde.net internet sitesinde son yayınladığım “Mesleki Eğitim Aforizmaları” başlıklı yazım oldukça dikkat çekti. Dikkat çekmesinin asıl sebebi başlığın içeriğini bugüne kadar söylenmemiş, açıklanmamış ve denenmemiş basit ama etkili olacağına inandığım fikirlerle doldurmamdı. Dikkat çekmesinin bir diğer sebebi tüm sosyal medya hesaplarımda ve dahil olduğum watsap gruplarında paylaşarak yazıyı beğenmeleri halinde her şekilde kendilerinin de paylaşabileceğini varsa lehinde ve aleyhinde düşüncelerini ulaştırmalarını talep etmemdir.
Yaklaşık dört sayfa ve bin altı yüz kelimeden oluşan yazıma gelen geri bildirimleri hacim olarak analiz ettiğimde; yüze yakın okurum, emoji/çıkartmalarla destek, üç-beş kelime/cümleyle çok beğendiklerini teşekkür edip fikirlerimi sıra dışı bulduklarını, desteklediklerini, inşallah kısa zamanda fikirlerin kabul görüp uygulamaya geçirilmesini temenni edenler, detaylı ve kapsayıcı bulduklarını, ufuklarını genişletici fikirler olarak gördüklerini, çevreleriyle paylaşacaklarını, faydalanacaklarını, bu tarz çalışmalarımın devamını beklediklerini, hatta beni Ankara’ya Bakanlığa çekmeleri gerektiğini yazanlar çoğunluğu oluşturmuştur. Tabi ki bu çalışmaları asla böyle bir beklenti için yapmıyorum.
Yirmiye yakın okurum yaklaşık yüz kelimeyle önemli buldukları hususları öncelikle vurgulayanlar ise; bir iki öneri maddesinin müzakere edilmesi gerektiğini ve doğru bulmadıklarını, birkaç maddeyi de ütopik bulduklarını, geri kalanların çok yerinde muazzam tespit ve önerilerin olduğunu, özel sektörün mesleki eğitimi daha çok kaynak ve zaman ayırması gerektiğini, yazımın altına imzalarını atabileceklerini, dertlerine tercüman olduğumu, rehber niteliğinde bir yazı olduğunu, üstün donanımlı idealist öğretmenlere ihtiyacımız olduğunu belirtmişlerdir.
Bir okurum ise kendisinin haber sitesi bulunduğunu izin vermem halinde sitede bana da bir köşe açabileceğini bu yazıyı yayınlamak isteğini iletince kıramadım zira amacımız olabildiğinde daha çok insanın okuyabilmesiydi. Ayrıca bir okur da yazıyı o kadar dikkatli okuyarak değerlendirmiş ki hiç de üşenmeyerek destek ve ilave katkı olması için iki sayfa yedi yüz kırk kelimelik bir yazıyı kaleme almış. Bu faydalı değerlendirmeyi çok beğendim ve gönderen okurumla özel olarak görüştüm. Unutmadan okurlarımın hepsine vakit ayırıp okudukları için zahmet edip cevap yazdıkları için çok ama çok teşekkür ediyorum.
Meslektaşım Esra ATICI, İstanbul’daki PDR öğretmenliği görevini üç yıl kadar önce bırakarak doğa ile iç içe yaşamı seçtiğini, zehirsiz organik bütüncül tarımla ve ileri dönüşümle uğraşmaya başladığını, beş dönüm araziyle neler yapılabileceğini ve nasıl kazanca dönüştürülebileceğini yaparak yaşayarak öğrenmek isteyenlere Sinop’taki çiftlikte ücretsiz misafir ederek öğrettiklerini ayrıca koyun-keçi-inek ve solucan yetiştirdiklerini anlattı. Şimdi kıymetli meslektaşımın yazısına hiç dokunmadan aşağıda sizlerle paylaşıyorum.
“Sayın Erol DEMİR Hocam, Gelecek nesillerimizin hayatını kazanmak için bir meslek sahibi olmalarında çok önemli bir yere sahip olan mesleki eğitimle ilgili yazınızla beni mutlu ettiniz, çok teşekkür ederim.
Meslek dersi öğretmenlerine gönüllü ahilik semineri açılmasından, öğrencilerin stajyerlikte haklarının korunmasına, öğretmen-usta öğretici işbirliği uygulamasına, LGS’ye girecek öğrencilerin 8 yıllık not ortalamalarının en az 85 olmasına kadar, istihdam ile ilgili ve pek çok kalemde ele aldığınız düşüncelerinize katılmamak mümkün değil.
Ben de mesleki eğitime önem veren, bu konuda öğrencilerini, velilerini ve öğretmen arkadaşlarını bilinçlendirmeye özen gösteren istifa etmiş bir PDR öğretmeni olarak düşüncelerimi sizinle paylaşmak istedim. Umarım en iyi şekilde ifade edebilirim ve haddimi aşmam.
Öncelikli olarak toplumda helal kazancın önemi vurgulanmalı. Kolay para kazanmanın yanlışlığı eğitim kurumlarımızın ve öğretmenlerimizin düsturu olmalı. İşini iyi yapmanın hiçbir para birimiyle ve miktarıyla ölçülemeyeceğini iyi bilmemiz gerekli. Anne, babası doktor, mühendis, öğretmen vs. olan çocukların ebeveynlerinin mesleklerini söylerken duydukları gururu diğer mesleklerde helal kazançla çalışıp evine ekmek getiren bireylerin çocuklarının da hissedebilmesini sağlamalıyız.
Emeğe saygı kavramının oluşabilmesi için öğrencilerin bulundukları sınıfın becerilerini kazanmadan bir üst sınıfa geçmelerinin önüne geçilmeli. Emek veren ile emek vermeyenin ayrımı yapılabilmeli. Çalışmayanın da her halükarda sınıf geçmesi, emek veren öğrencileri küstürmekte, emek vermeden geçenlerin de kendi sınırlarını zorlamalarını engellediği gibi her şeye hakları olduğu mesajını vermektedir. Bir nevi hırsızlık olan bu durumun önüne geçilmesi bile çocuklarımızın ahlaki gelişimlerine büyük bir katkısı olacaktır. Okullarımızda, çocuklarımıza emek vermeden ilerlenemeyeceğini samimi bir şekilde öğretmeliyiz. Toplum kültürünün oluşmasında çok önemli yeri olan okullarımızda söz ve davranışlarımız tutarlı olmalıdır.
Mesleki eğitime yönlendirme, mesleklere saygı, emeğe saygı daha ilkokul sıralarında verilmeli ki 8. ve 12. Sınıflarda sağlıklı mesleki yönelim oluşabilsin. Eğitimin amacı; (bana göre) çocukların kendini bilme yollarını açabilmek olmalı. Kişinin kendine uygun mesleği arama yolları, kendini bilmede atılan en güzel adımlardandır. Böylece puanı tuttu ya da “prestijli” diye bir mesleği seçmek yerine benim özelliklerim insanlara yardım alanında çalışmaya uygun, ayrıca şu … özelliklerim de destekliyor diye doğru meslekler seçilebilir. Kendini sadece sınavlarda başarılı olmaya adayan gençlik en basit karnını doyurma becerilerinden bile mahrum olarak büyüyor. Diğer yandan sınavlarda istenen başarıyı gösteremeyen öğrenciler de başarısızlık, beceriksizlik, yetersizlik duygularıyla meslek liselerine yöneltiliyorlar. Gençlerimize, bu duyguların üstesinden gelebilmeleri için bilinçli destek verilmeli ki eğitimini alacakları mesleği gururla yapabilsinler.
Mesleklerin onurunun korunmasında Ahilik Geleneği güzel bir örnektir toplumumuz için. Keşke sadece esnaflıkta değil de tüm mesleklerde örneğimiz Ahilik olsa.
Ahilik ahlakını almış esnaflarla ilkokul öğrencileri bir araya getirilerek gönüllü çalışma ortamları sağlanabilir. Buralarda edinecekleri deneyimler çocuklarımız ve velileri için değerli olacaktır. Eğitim aşamalarından geçerken 25 yaşına kadar hiçbir emek erbabıyla bir araya gelmeyen, yemeği dahi önüne getirilen bireylerin emek vermenin önemini kavramaları pek mümkün olmamaktadır.
Rehber öğretmenlik yaptığım okullarda gözlemlediğim en önemli veli davranışlarından biri; hangi ekonomik seviyede olurlarsa olsunlar, çocuklarına hiçbir şey yaptırmamayı değerli bulmaları. Çocukları hiç incinmesinler, hiç yorulmasınlar istiyorlar. Ebeveynler evdeki basit işlerde bile çocuklarının desteklerini almıyorlar. Bu durum; çocuklarımızın el-göz koordinasyonlarının, zihinsel, bedensel, ruhsal ve sosyal becerilerinin gelişmesinin ve emeğin değerini anlamanın önünde engel oluşturmaktadır.
Meslek seçimi, bir süreç işidir. Okul öncesi dönemden başlayarak üzerinde hassasiyetle durulmalıdır. Müfredatlarda var zaten diyebilirsiniz ancak bunun önemi öğretmenlerimiz için bir ders konusu olmaktan çok vatan, millet meselesi olduğunun bilincinde olunmalı.
Maalesef toplumumuzda bir masa ve sandalyeye çok önem verilmektedir. Sabahtan akşama kadar sadece bir düğmeye basmak görevi olan kişinin değeri, üstü başı verdiği emekten dolayı toz, kir olan kişiye göre daha kıymetli. Toplumumuzda bu işleri yapmak Allah’ın kuluna verdiği değerin ölçüsüymüş gibi düşünüldüğü kanısındayım.
Helal kazanç, emek vermenin önemi, kendine uygun mesleği keşfetmenin önemi, mesleklerin saygınlığını, meslek sahiplerinin ahlaklı davranışlarının oluşturduğu, medya aracılığıyla da, devlet büyükleri tarafından da vurgulanmalı.
Her meslek erbabının saygınlığı kaç yıl okuduğu ile ilgili değil, yaptığı işin hakkını vermekle ilgili olmalıdır. Bana göre yaptığı işin hakkını vermek sendikalarla değil ahilik geleneğimizin daha da canlandırılmasıyla ve meslek liseleri yanında üniversitelerimizdeki bütün alanlarda da örnek alınması ahlaki gelişimimize ve ülkemizin menfaatine olacaktır.
İşinin hakkını vererek ve severek yapan meslek erbapları tanıtılmalı. Genç yaşta meslek seçimlerini yapmış ve emek verenlerin de ne kadar “havalı” olduğunu görmeleri iyi örnek olacaktır gençlere. Bu kişilerin ışıkları hitap ettikleri kişiler üzerinde çok etkili olmaktadır.
Şunu da eklemeliyim ki, rehber öğretmenlik yaptığım sürede bizlere verilen programlar da, eğitimler de iyi düşünülerek yapılmıştı. Sorun –miş gibi uygulamalardaydı. Yukarıda sizin bilmediğiniz, fark etmediğiniz bir şey anlatmadım. Eğitim sistemimizin sorunu bilmemek ya da yetersizlikler değil. İnanarak uygulamakta sorun var bence. Onun için de uygulayıcı olan öğretmenlerin inanmalarını sağlamak en büyük gücünüz olacaktır. Hiçbir zaman umutsuz olmadım ama bir şube müdürümüzün mesleki eğitim konusunda yazı yazması, bunları bulunduğu ortamlarda ifade etmesi beni çok mutlu etti. Tekrar teşekkür ederim. Saygılarımla… Esra ATICI”
Kıymetli meslektaşımın; helal kazanç, alın teri, tüm mesleklerin onurlu ve değerli olduğu, emeğe saygı, mesleki rehberlik ve yönlendirme çalışmalarının daha ilkokuldan başlatılması, doğru meslek seçiminin vatan-millet meselesi olarak önemi, Ahilik geleneğimiz, ilkokuldan itibaren çocuklara sorumluluk verilerek zorluklara alıştırılması, masabaşı iş-meslek-görevler kadar üstübaşı kirleten işlerin de kutsal olduğunun bilinmesi, mesleğin hangi üniversitede kaç yıl okunduğuyla değil işinin hakkını vermeyle değerli olacağını çok veciz bir şekilde ifade etmiştir.
Tüm bu yazının ve açıklamaların sonunda bence akılda kalması ve bilinmesi gereken en önemli cümle ise “Eğitim sistemimizin sorunu bilmemek ya da yetersizlikler değil. İnanarak uygulamakta sorun var bence. Onun için de uygulayıcı olan öğretmenlerin inanmalarını sağlamak en büyük gücünüz olacaktır.” Cümlesidir. Ağzınıza, zihninize ve yüreğinize sağlık öğretmenim.
Tekrar yazılarımı okuyarak faydalanan, başkalarıyla paylaşan, yazmaya devam edebilmem için geri bildirimde bulunan tüm değerli okurlarıma çok teşekkür ediyorum.
Sağolun-Varolun.