Beynin mükemmel bir yapısı olduğunu bir önceki yazımda belirtmiştim. Bugün ise beyin ve etkileri hakkında öğrendiğim bilgileri sizlerle paylaşacağım.
Bir şeyi görebilmeyi, duyabilmeyi, hatırlayabilmeyi, hissedebilmeyi, her şeyi ama her şeyi beynimiz sayesinde yapabiliyoruz. O yüzden bazı kaza ya da hastalıklar sonucu beyin ölümü gerçekleştiğinde aslında bütün vücut ölmüş oluyor. Çünkü bütün fonksiyonları çalıştırabilecek tek organ beyin.
Geçenlerde okuduğum bir kitapta ise bütün hastalıkların beynin bize oynadığı oyunlar olarak tanımlandığını gördüm Barış Muslu tarafından. Çünkü beyin hem bir problem hem de bir çözüm üreticisi. İkisi de kendisi. Öyle bir kaynak yani. Örneğin kokladığımız bir şey bizi anında 10 yaşında yaşadığımız bir kazaya, herhangi bir kitaptan okuduğumuz bir kelime lisede tartıştığımız bir öğretmenimize, birisinin kulağında gördüğümüz bir küpe ailemizle geçirdiğimiz çok güzel bir mutluluğa dönüşebiliyor.
Bazı hastalıklarsa, o anlarda takılı kalmamızla, kilitlenmemizle ilgili olabiliyor. Aslında biz her şey normal bir şekilde yaşıyoruz sanıyoruz ama o anda kalmışız. Tabi ki burada içinde bulunduğumuz anda kalmaktan bahsedilmiyor. Geçmişteki o olayda kalmaktan bahsediliyor. Beynimizse biz farketmeden bir olayı o anda olan başka bir olayla ilişkilendirip o olaydan etkilenip bir hastalık oluşturuyor.
Yazar bununla ilgili çok dikkatimi çeken şu örnekleri veriyor:
Eğer birini kaybettiyseniz egzama hastalığına, birini düşerken gördüyseniz ve etkilendiyseniz vertigoya, bir şeyi aslında yapmak istemediğiniz halde zorla yapıyorsanız şeker hastalığına yakalanmış bu hastalıkların temellerini atmış olabilirsiniz. Çünkü bu olaylar beyinde bu hastalıkları tetikliyor.
diyor. Ve beynin kendini ne kadar çabuk şartlandırdığını belli telkin, güven ve bazı parmak hareketleriyle iyileşme yoluna gidilebileceğinden bahsediyor
.
Beyinle birlikte oluşan bu hastalıklar ve tetiklenmeler bende de bazı düşünceleri oluşturdu tabi ki de. Biz eğitimciler olarak aslında okul, veli, öğrenci işbirliği içinde ne kadar da önemli bir konumdayız. Çünkü öğrenci sınıfta yaşadığı bir olaydan etkileniyor ve o öğretmen sayesinde o derse karşı ekstra bir istek uyanıyor. Aynı şekilde ters bir davranış ya da olayla dersten ve öğretmenden soğuyabiliyor.
Neden öğrenciler genelde fen veya matemetik dersinde zorlanırlar? Ya da şöyle de olabilir sorumuz : Neden A sınıfındaki öğrenci aynı derste zorlanırken B sınıfındaki öğrenci zorlanmaz? Bunun farklı etkileri de olabilir tabi ki ama şuan konumuz öğretmen davranışı. Çünkü öğretmen dikkat çekici anlatmıştır, sevecenlik ve hoşgörüyle yaklaşmıştır. Böylelikle öğretmeni seven öğrenci derse de olumlu tutum geliştirmiştir.
Nobel kimya ödülünü alan ünlü Türk bilim insanı Prof. Dr. Aziz Sancar’da yazdığı otobiyografisinde ’10.sınıfta mükemmel bir kimya öğretmenim vardı. Beni kimyager olmaya o yöneltti.’ diyor. Bazılarımızın hayatında böyle anları olmuştur. Bende matemetik dersi konusunda bir öğretmenim sayesinde çok yol almıştım. Bu bazen bir öğretmen olur bazen baba, bazen dede ya da anneanne. Ama yeter ki bu kişi olumlu şekilde bir etki bıraksın. Yoksa yukarıda da anlattığım gibi yaşanan kötü olaylar birer hastalık sebebi, bir iç acısı, hayat karası olarak da kalabilir hayatımızda.
Yaşam sürecimizde nasıl bir kişi olarak yaşayacağımıza okuduklarımız ve öğrendiklerimizle şekil verebiliriz.
Peki sen, iyi bir iz bırakıcı mı yoksa ket vurucu, engel koyucu biri olarak mı hatırlanmak istersin?
Descartes’te bununla ilgili ’ İyi bir kafaya sahip olmak yetmez, onu iyi kullanmalısın.’ der.
Aklını iyi kullan ve hangisi olacağın konusunda seçimini yap.