‘Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek tehlikelidir’ der, İbn-i Sina… Bildiğimizi sanıyor olabiliriz fakat doğru biliyor muyuz? Bilgiyi içselleştirmeden, doğruluğunun farkında olmadan kullanmak ne kadar faydalı olabilir? Yaşadığımız zaman diliminde bilgiye ulaşmak oldukça kolay. Özellikle internetten alınan bilgilerin güvenilirliğini ve güncelliğini iyi analiz etmek gerekmektedir. Kaynağını araştırmadan edinilen bilgilerle yola çıkmak insanı her zaman doğru varış noktasına götürmeyebilir.
Aslolan araştırmacı olmak, okuduğunu anlayabilmek, bilgiyi hayata, hayatı bilgiye uyarlayabilmektir. Bu davranış ve bilince sahip bireyler yetiştirilmelidir. Öğrenmeyi oluşturan etkenleri, öğrenmenin nasıl gerçekleşeceğini, öğrenmeyi etkileyen unsurları, öğrenme sürecini ve bireysel faklılıkları da özümseyerek ‘öğrenmeyi öğrenme bilinci’ bireylerde özellikle küçük yaşlarda oluşturulmalıdır. Bu da sadece okullarda değil ailenin çocuğuna vereceği eğitimden başlar. ‘Anne babaların çocuklarına bırakacağı en büyük miras budur’ der Hz. Muhammed (s.a.v).
Bilginin de zamanla değişebilmek gibi bir özelliği vardır. Bilimin ilerlemesi ve yapılan araştırmalar ile doğru kabul edilen bir çok bilginin değişkenliğini de görmekteyiz. İnsan doğru kabul ettiklerini sorgulamalı, öğrendiği zaman ile şu anı kıyaslamalı, öğrendiklerini güncellemelidir. Bilim ilerledikçe kendini yenilemeyen birey ve toplum mevcut bilgileri ile çağın gerisinde kalacaktır. Kısaca, var olunan yerde saymak aslında geri kalmaktır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözünü unutmayalım: ‘Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir.’
Hayat boyu öğrenme felsefesini ele almış birey ve toplum gelişime ve değişime açık olacaktır. Karşılaştığı yeni durumları araştırıp özünde bulunan kazanımlarıyla sentezleyerek yeni kaynaklar üretecek ve çoğaltacaktır. Tüm bunlar en baştan; yaparak yaşayarak öğrenme temelli bir eğitim politikasını benimseyerek elde edilebilir. Bireylere daha çocukken aileden kazandırılması gereken davranışların önemi elbette büyük fakat bu eğitimi verecek anne babaların da yeterli düzeyde olmaları gerekecektir. Öyleyse bir kez daha anlıyoruz ki eğitim herkesi kapsayacak şekilde toplum temelli olmak zorundadır. Bu felsefeyi uygulayan ülkeler zamanı da yakalamış olacaklardır.
Bozkırın tezenesi, Kırşehirli halk ozanı Neşet Ertaş ne güzel söylemiş: ‘İlimsizlik, bilgisizlik yüzünden cehalet çıkar mı çıkar, isterim ki bu dünyada herkes okusun ilmin kitabın…’
Yaşadığımız coğrafyaya baktığımızda asırlar önce ecdadımızın eğitime ve bilime önem verdiklerini görmekteyiz. Hatta bir çok eser hala günümüze ışık tutmaktadır. Buradan da anlayacağımız kavram yine eğitimin sürekliliği, öğrenmeye açık olmak ve bilgiye her daim ulaşmak zorunda olunduğudur.
Benim fikrim, bilgiye erişmek için çabalamalı, buldukça dolmalı, doldukça olgunlaşmalı… Hz. Mevlana şöyle özetlemiş: ‘Hamdım, piştim, yandım.’
Sevgi ve Saygılarımla