Başlığa bakıp yazıyı da aceleyle okumazsınız umarım…
Çok acele hareket ettiğimi fark edeli hayli uzun zaman oldu. Fakat bunu değiştirmek için henüz bir şey yapabilmiş ya da bir şey bulabilmiş değilim. 20 yıla yakın öğretmenlik hayatımda farklı seviyelerde birçok öğrenci ile çalışma imkanı buldum. Hepsi nev-i şahsına münhasırdı, eşsizdi. Hepsinden çok şey öğrendim hem de üniversitelerin eğitim fakültelerindeki formasyon kitaplarında yazmayan cinsten. Fakat eğitimciler olarak yetiştirilemeyecek kadar yoğun olan müfredatı yetiştirmeye o kadar odaklandık ve daha hızlı öğrensinler diye o kadar acele ettik ki öğrenmenin keyfini almalarına fırsat vermedik.
…………
Çocuklarımızı; düşünen, hayal eden, eleştiren, çözüm üreten bireyler yerine, taşınabilir hard diskler haline getirdik.
‘Aklında tut ve sakın bırakma!’
Neden diye sorma çünkü vaktimiz yok.
Acelemiz var!
……………
“Üçgenin iç açıları toplamı 180o dir” demek çocuklarımızın merak ve keşfetme duygularına karşı işlenmiş bir cinayettir. “Neden 200o değil?” diye sormayan, merak etmeyen çocuğun yeryüzünde keşfedebileceği bir şey de yoktur.
Einstein’i bilim adamı yapan amcasının aldığı pusula ve pusulanın çalışmasına duyduğu bastırılamaz merak değil miydi?
Öğrencilere hiç kuzey neresi diye sordunuz mu?
Ben sordum… hem de iyi puanlı lise öğrencilerine ve sonuç hiçte iç açıcı değildi.
Her sabah otobüse veya servise binen, güneşin nereden doğduğunu bile merak etmeyen öğrenciler yetiştiriyoruz.
Keşke biraz vaktimiz olsaydı belki Newton, Tesla, Harezmi, ya da Cahit Arf çıkarabilirdik o kadar genç beyin arasından…
……………
Çok acelemiz var bizim!
Kitap okumaya dahi vaktimiz yok (!)
Kitap özetlerinin bulunduğu kitaplar var ülkemizde…
Bu garabetin olduğu başka da ülke yok sanırım…
Ayrıca okuttuğumuz kitaplardan sonra sınav yaparak öğrencilerin kitapları okumasını garantilemeye çalıştığımız ve daha vahimi okuma alışkanlığı kazandırdığımızı düşündüğümüz garip bir toplumuz. Kitap okuduktan sonra konuyu ve karakterleri tartışacak, kurguyu ya da karakterleri eleştirecek ve hayal gücümüzle kitabın altını üstüne getirecek vaktimiz yok.
Keşke biraz vaktimiz olsaydı belki bir Shakespeare ya da Tanpınar çıkarabilirdik o kadar cevher arasından…
……………
Her eğitim sürecinden sonra tabii ki sınav olmalı (!)
Eğitimin ödülü öğrenmek değildir zaten (!) Bu sebeple sınav olmalı ve sınanmalı bütün çocuklar…arkadaşlarıyla kıyaslanmalı
Ve maalesef tüm sınavlar aynı kapıya çıkar
‘Arkadaşını geç hayatını kurtar’
Bu motto ile yetişmiş bir neslin ekip çalışmasıyla bir şeyler üretmesi hayalperestlikten öte bir şey olsa gerek..
Günden güne eriyen, yitirdiğimiz genç beyinleri göremiyoruz maalesef… Eğer bir gün görmeyi başarırsak yeniden ayağa kalkmayı konuşabileceğiz…
Ayağa kalkacağız demiyorum, kalkmayı konuşabileceğiz diyorum. Zira görmek yetmiyor. O gün geldiğinde çocuklarımızın eğitimine katkıda bulunabilmek için aynı zamanda hazır da olmamız gerekir.
Tabi ki ‘ üzerinde düşünülmüş’ içi dolu ve felsefesi olan bir sistemle…
Bari bu konuda acele etmeyelim…
SÜLEYMAN TOZLU