Dünyamızın Havale Eşiği. Yerküre, sanayi öncesi ortalamalara göre sadece 1,5°C daha ısınırsa, geri dönüşü mümkün olmayan bir yıkımla yüz yüze kalacağız. Fosil yakıt tüketimi ile artan seragazı emisyonları, bizi insanlığın şimdiye kadar yüzleştiği en zorlu süreçle karşı karşıya bırakmaya başladı bile!
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan Arazi Raporu şimdiye kadar iklim değişikliğinin karasal sistemler üzerindeki etkisini en geniş kapsamlı inceleyen rapor olarak ön plana çıkıyor.8 Ağustos 2019’da kamuoyu ile paylaşılan rapor, 52 ülkeden 103 bilim insanı tarafından hazırlandı.Rapor, iklim değişikliğinin çölleşme riskini nasıl artırdığı, tarım ve toprak üzerindeki etkilerinin neler olduğunu ortaya koyması açısından oldukça önemli.
Seragazı emisyonları mevcut şekilde devam ederse, küresel ısınma 2030 ile 2052 yılları arasında 1,5ºC sınırını geçecek.1,5ºC sınırı, sürdürülebilir kalkınma ve yoksulluğu önleme için kritik öneme sahip. Küresel ısınmayı 1,5ºC ile sınırlandırmak, ekolojik sistemler ve yaşam alanları üzerindeki birçok kalıcı etkinin önlemesi anlamına geliyor.Bu sınırı geçmemek için küresel emisyonları 2030 yılında 2010 yılına göre yüzde 45 azaltmak ve 2050 yılında net sıfır emisyona ulaşmak gerekiyor.Bu yüzden, tarım, enerji, sanayi, bina, ulaşım ve şehirlerde “hızlı ve geniş kapsamlı” dönüşümler bir an önce gerçekleştirilmeli.
Şu anda Paris Anlaşması kapsamında verilen taahhütler, küresel ısınmayı 1,5°C’de sınırlandırmaya yetmiyor. Ülkelerin, en kısa zamanda taahhütlerini yenilemesi beklenmekte.
İklim değişikliği kutuplardan tropiklere, dağlardan okyanuslara kadar gezegenimizin her köşesini etkiliyor. Dünya çapında insanlar ve doğa, etkileri şimdiden hissediyor: su kaynakları azalıyor, aşırı hava olaylarının sıklığı ve yoğunluğu artıyor, ormanlar yanıyor ve denizlerdeki yaşam tehdit altında.
1980’lerden beri, insan faaliyetlerinin iklimi değiştirdiğini kabul ettik. Ancak daha fazlasını ve daha hızlı yapmalıyız. En önemlisi, iklim değişikliğinin en büyük nedeni olan fosil yakıtları kullanmaktan temiz, yenilenebilir enerjiye geçmek için çabalarımızı hızlandırmalı, insanların ve doğanın önümüzdeki kaçınılmaz değişikliklere uyum sağlamasına yardımcı olmamız gerekiyor.
2015 yılında, dünyanın dört bir yanındaki ulusal hükümetler , gezegendeki sıcaklıkları sanayileşme öncesi seviyelerin iki santigrat derecenin üzerine çıkarmamamızı sağlamak için karbon kirliliğini azaltma hedefini belirleyen Paris Anlaşması’nı imzaladılar. Halihazırda 1,2 derece C’deyiz. Ne yazık ki, anlaşma kapsamında verilen taahhütlerle, yüzyılın sonuna kadar yaklaşık 2,8 derece C’ye doğru yoldayız.
Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) belirttiği gibi : “Önümüzdeki yıllarda sera gazı emisyonlarında keskin bir düşüşe yol açacak şekilde artan ve acil azaltım hedefleri olmadan, önümüzdeki on yıllarda küresel ısınma 1,5 C’yi aşacak ve geri döndürülemez sonuçlara yol açacaktır. en kırılgan ekosistemlerin kaybı ve en savunmasız insanlar ve toplumlar için kriz üstüne kriz.”
Türkiye, Akdeniz çanağında bulunan ve iklim değişikliğinin etkilerini en fazla hisseden ülkelerden biri. Bilim insanlarımız yıllardır iklim değişikliğinin etkisi ile sıcak hava dalgaları, sel vb aşırı hava olaylarının artacağı ya da şiddetleneceği konusunda uyardılar. Ülkenin bir yanında hala orman yangınları devam ederken aynı anda diğer yanında seller yaşanıyor. Bu nedenle, Türkiye iklim politikasını sadece iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonunu azaltmaya yönelik hedefleri ve stratejisi açısından konuşmamalı. Ek olarak, küresel iklim tartışmaları içinde aktif rol almayı iklim değişikliğinin şiddetlenen etkilerine karşı dayanıklılığını artırmaya yönelik mali ve teknik kaynaklara erişimi açısından da değerlendirmeli ve küresel iklim hareketinin parçası haline gelmeli. Önümüzde zorlu ama imkansız olmayan bir yol var.
Küresel sıcaklığın 1,2 derecelik artışında bile karşı karşıya kaldığımız değişimlere uyum için orman yönetiminden, kentleşmeye, tarımdan, yeşil istihdam yaratmaya, karbon salınımını azaltmaktan emisyon değerlerini sıfırlamaya kadar yeni düzenlemeleri çok geç olmadan hayat geçirmeli ve iklim krizi için faklı çözümler üretmeliyiz”
Başarısız olursak, denizlerin 1 ila 2 metrenin üzerine çıktığını, okyanusların son on yılda gördüğümüzün dört ila sekiz katı kadar ısındığını ve daha da aşırı sıcak dalgaları, kuraklık ve kasırgaların sıradan olaylar haline geldiğini görme ihtimalimiz de ne yazık ki çok yakın.
COVID-19 salgını bize bir şey öğrettiyse, o da tehlikede olan doğayı görmezden geldiğimizdir. Dünyada nasıl yaşadığımızın uzun vadeli, genellikle öngörülemeyen etkileri olduğunu anlamamız gerekiyor ve bu nedenle hepimizin birlikte Paris Anlaşması hedeflerine doğru ilerlememiz gerekiyor. Pandemiden kurtulmayı iklim krizine çözüm haline getirirsek ve yeterli sayıda hükümet bu konuda gerçek liderlik gösterirse, yenilenen umutlarla üzerinde yaşadığımız dünyaya gerçekten sahip çıkabiliriz.