İstihdam meselesi tüm dünya da hızla artan, hemen her ülkenin çözmeye çalıştığı problemlerin başında gelen bir meseledir. Tüm dünyada köyden kente nüfus hareketliliği devam etmektedir. Her türlü iş yapabilme becerilerinin sertifikalandırıldığı, sertifikası veya diploması olmayanların bir iş yeri bile açmasının mümkün olmadığı bir döneme girdik ve hızla bu yolda ilerliyoruz.
Bu durum sadece bizim ülkemizle sınırlı bir durum olmayıp, kalkınmış, ya da hızla kalkınan ülkelerin kalite adına yaptığı ciddi uygulamalardır. Eğer bir terzi, kasap, mobilya üretim atölyesi, elektrikçi, oto tamircisi vs, gibi iş yeri açacaksanız o alanda mutlaka bir sertifikanızın olması şartı aranmaktadır. Eğer bir diplomanız veya sertifikanız yoksa kamuda olsun, özel sektörde olsun çalışma imkanınız da yoktur. İş ilanlarına baktığımızda hemen hemen tüm ilanların bu şartlara göre verildiği hemen görülebilir. Çok iyi bir yemek ustası da olsanız sertifikanız yoksa kolay kolay kimse sizi çalıştırmaz.
Eğitim süreçleri sonunda alınan diploma veya sertifikalar bizim maişetimizi kazanmamızı temin edecek iş imkanını sağlamaktadır. Köy şartlarındaki tarım ve hayvancılık işlerinin öğrenilmesi ve yapılması belki diploma veya bir sertifika gerektirmiyordu. Tarım yapılan arazi de sizinse fazla teorik bilgiye ihtiyaç duyulmadan görerek öğrenilir ve yapılır. Ancak şehir ortamındaki istihdam alanları öyle değildir. Birçok insan kendi işyerinde değil bir başkasına ait iş yerinde ücret mukabilinde çalışarak hayatını kazanmaktadır. Şehir ortamındaki iş alanları sanayi, hizmet, teknoloji, memuriyet, üretim, kültür gibi uzmanlık ve ciddi bilgi birikimi ister. Eğitim süreçleri sonunda alınacak belgeler ile bu uzmanlığımızı ispat edebiliriz. Modern ve gelişmiş ekonomiye sahip ülkeler hızla belgeye ve uzmanlığa dayalı istihdam yolunda ilerlemektedirler.
Köyden kente göçün devam ettiği ülkemizde 1960 yılından günümüze 10 ar yıllık periyotta köy/ şehir nüfus dağılımı aşağıdaki grafikte verilmiştir.
Ülkemizde geçmiş yıllarda köy nüfusu fazla şehir nüfusu daha azdı. Grafikte 1960 yılından bu yana köy ve şehir nüfus sayıları verilmiştir. Görüleceği üzere 1980 ile 1990 yılı arasında şehir nüfusu köy nüfusunu geçmiştir. Kent nüfusu, köy nüfusunu ilk kez 1985 yılında geçti. 1985 yılında il, ilçe merkezi nüfusu 26 milyon 866 bin kişi, köy, belde nüfusu 23 milyon 799 bin kişi olarak hesaplandı. 2019 yılı sonu itibarı ile tüm nüfusumuzun %92,8 i şehirlerde 7,2 si köylerde yaşamaktadır.
Köyde yaşayan nüfusumuzun da yaş ortalaması bir hayli yüksek olup çocuk ve genç nüfus oran olarak daha da düşüktür.
Benim çocukluğum ve gençliğim Köy nüfusunun yüksek şehir nüfusunun düşük olduğu yıllarda geçti. Köy okullarının büyük çoğunluğu 1950 ila 1960 yıllarında yapılmıştır. Çünkü Cumhuriyet rejimi nüfusun hızla eğitime erişimini en önemli hedef görmüş, nüfus nerede ise okulu da oraya götürmüştür.
Köyde yaşayan bir çocuk 8-9 yaşlarında yavaş yavaş üretime katkıya başlardı. Daha ilkokul çağındaki çocuklar evdeki işlere yardım ederlerdi. Koyun, kuzu, sığır güder, tarlada çalışan anne babasına su götürür, yerine göre bahçe sular, odun taşır, tırmık çekerdi. Çocukların katkısına o kadar ihtiyaç duyulurdu ki köy okulları şehir okullarından resmi olarak 1 ay önce kapanırdı. Haziran ortaları gibi şehir okulları tatile girerken köy okulları Anadolu da hareketliliğin başladığı mayıs ayı ortalarında yaz tatiline girerdi. Günümüz gençlerinin bilmediği bu husus onlara garipte gelebilir.
Köyde yaşayan çocuklar bağ bahçe işleri, hayvancılık işleri ile üretime başlarken, ailenin kendini yetiştirmiş olma durumuna bağlı olarak ufak tefek meslekleri de öğrenebilirlerdi. Köy şartlarında insanlar birçok işi kendileri yaparlardı. Basit olsa da bir ev yapma, duvar örme, sıva yapma, elbise dikme, traktör lastiği tamiri gibi birçok beceriye dayalı işleri çocuklar anne- babalarından öğrenir ve yaparlardı.12-13 yaşlarında çocuklar traktör kullanmaya başlar, çift sürer, tarlada patoz yapabilirlerdi. Yani bir insanın ekonomiye katkısı çok küçük yaşlarda başlardı.
Nüfusun şehirlere toplanması ile birçok şey değişti. Şehirde yaşayan bir çocuk yukarıda saydığım birçok işin nasıl yapıldığını bile göremez. Zorunlu Eğitim öğretimin 12 yıla çıkarılmasıyla da bir çocuk 18 yaşına kadar ekonomiye hiçbir katkıda bulunamamaktadır. Anne- baba ev dışında ya sanayi alanında, ya hizmet alanında, ya memuriyette çalışırken çocuklar evde iş atmosferinden uzak bir hayat yaşamaktadır. İş sadece büyüklere hastır. İş yapmayan çocuğun becerileri de gelişememektedir. 18 yaşı sonuna kadar hiçbir beceriye dayalı iş görmemiş genç ne yapacaktır? Önünde tek alternatif üniversite okumaktır.
2019 verilerine göre üniversitelerimizin kontenjanı 850.000 civarındadır. Liselerimizden her yıl yaklaşık 1 milyon ile 1.2 milyon arası gencimiz mezun olmaktadır. Ülkemizin nüfus artışları da bu düzeyde devam etmektedir. Üniversite kontenjanlarına baktığımızda liseden mezun olan her 100 öğrencinin 80 i nin bir bölüme yerleşmesi mümkündür. Gençler de lise sonrası kimisi hemen kimisi birkaç yıl tekrar hazırlanarak üniversiteye bir şekilde kapağı atmaktalar. Buna göre bir genç ortalama 20-25 yaş arasında örgün eğitimi bitirir iş hayatına başlama sürecine girer.
Ülkemizde üniversite sayısı hızla artmıştır. Nüfusun da şehirlerde toplanması, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasıyla hemen hemen tüm çocukların önüne üniversiteyi bitirme hedefi konulmuştur. Her yıl 700-ile 800 000 arası genç üniversitelere kayıt olmakta ve bir şekilde diploma almaktadır. Bu diplomaların alındığı 20-25 yaşına gelmiş gençleri istihdam problemi karşılamaktadır. Üniversitelerden mezun olan gençlerimiz genellikle teorik ve akademik bir eğitime tabi olduklarından piyasa şartlarından uzak kalmaktadırlar.
Son 12 yılda üniversite mezunu sayımız hızla artmıştır. Yukarıdaki grafikte artış oranı görülmektedir. 2008 yılında ön lisans ve lisans mezunu sayımız 4 milyonun altındayken 2019 itibarı ile bu sayı 10 milyonu geçmiştir. Yüksek öğrenim gören nüfusumuzun çoğalması şüphesiz ki övünülecek bir durumdur. Ancak bir yandan da gençlerde iş beklentisini yükseltmektedir. Üniversite diplomasının kendine daha kolay iş imkanını sunacağını sanan genç kardeşimiz, hem yüksek ücretli bir iş, hem de çalışma ortamlarının daha konforlu olduğu iş ortamları hayal etmektedir.
Toplumun iş gücü ihtiyacı ile uyumlu olmayan yüzlerce bölüm her yıl mezun vermektedir. 2019 yılı TUİK verilerine göre ön lisans ve lisans mezunu nüfusumuz 10 milyonu aşmıştır. Yüksek lisans ve doktoralı kişi sayımız da her yıl artmaya devam ediyor.
Diploma alan gençler de üniversite mezunu algısıyla beklenti yükselmektedir. Yüksek beklenti ile iş arayışına giren gençlerimiz birkaç yıl bir arayış ve hayal kırıklığı yaşarlar. Bitirdikleri bölümler ile piyasalarda iş imkanlarının uyuşmadığını gördüklerinde tek çıkış kapısı Kamuda istihdamı görürler. Sayıları milyonları aşan üniversite mezunu gençler üniversite diplomasının ön şart olduğunu, asıl büyük şartın KPSS sınavı olduğunu 25-30 yaş aralığında daha yakın hissederler.
Bir dönem üniversiteye yerleşmek için gittiği kurslara bu defa da KPSS için müracaat ederler. KPSS nin üniversiteye giriş sınavlarından daha önemli ve ağır olduğunu iliklerine kadar hissederler. Her bölümden on binlerce, yüzbinlerce mezun bir birinin önüne geçmek için yarışırlar. KPSS bir sıralama sınavıdır. Örneğin 2020 KPSS öğretmenlik alanında 400.000 in üzerinde öğretmen atanmak için birbirleriyle yarışmışlardır.
KPSS sınavlarına giren aday sayıları yıllara göre söyle olmuştur.
ÇİFT YILLARDA B GRUBU, A GRUBU VE ÖĞRETMENLİK KADROLARI İÇİN YAPILAN KPSS’YE GİREN ADAY SAYILARI
Üniversite okumak, kültür düzeyi yüksek toplum inşası açısından elbette önemlidir. Diplomaların işe girişte en büyük kriter olması giderek önemsizleşmektedir. Özellikle özel sektör işe alımlarda iş alanıyla ilgili diplomayı önemse se de beceri odaklı olup olmamasını daha önemli görmektedir. Ülkemizde üniversitelerimizin verdiği diploma ile piyasanın beklentisi ve ihtiyacı örtüşmemektedir.
2018 Yurt Dışına Lisansüstü Öğrenim Görmek Üzere Gönderilecek Adayları Seçme ve Yerleştirme (YLSY) Programı kapsamında belirlenen öğrencilere yönelik “Yurt Dışı Bursiyerler Vizyon ve Farkındalık Eğitimleri” programında konuşan Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk, “Diplomaların giderek önemsizleştiği bir döneme doğru gidiyoruz. Artık beceri ve yetkinlik temelli bakış açısıyla, diploma yerine sürekli olarak, günlük, aylık, yıllık olarak değişen ihtiyaçları karşılayan sertifika sistemleri gibi yaklaşımlarla insanların belirli bir süre diplomayı beklemeden kendilerini yenileme ihtiyaçlarını karşıladığı, sertifikaları biriktirerek bunları diplomaya dönüştürdüğü bir döneme doğru gidiyoruz.” dedi.
Ülkemizde üretimin artmasını herkes arzu etmektedir. Üretim nerede yapılacaktır? Elbette sanayide, fabrikada, alanda yapılacaktır. Ama, anne-babalar çocuklarının fabrikada, hizmet sektöründe çalışmasını pek istememektedirler. Orta okul sonrası liseye yerleşme dönemlerinde velilerin ısrarla akademik eğitim veren lise talepleri bunu bize göstermektedir. Mesleki ve teknik eğitim veren liseler hor görülmekte, çocuğunu meslek liselerine gönderen velilerin çoğunluğu da kerhen göndermektedirler.
Aşağıdaki grafikte son 5 yıldaki liselere yerleşme sayıları verilmiştir. Grafiğe baktığımızda sadece akademik eğitim veren Fen, Sosyal bilimler ve Anadolu liselerine yerleşme sayılarının arttığı, mesleki liselere ve İmam hatip liselerine yerleşme sayılarının azaldığı görülmektedir. Anadolu liselerinin kontenjanı daha da artırılsa bu sayıların yükseleceği eğitimin içinde olan herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Akademik eğitim veren liselere bu kadar arzu nedendir? İş hayatında neye karşılık gelmektedir? Akademik liseyi bitiren öğrencilerimiz beceriye dayalı bir eğitim alamadıklarından lise sonrası da yine akademik eğitim veren Yüksek okul veya Fakülteleri tercih etmektedirler.
Üniversite mezunu gençler çoğunlukla kamuda istihdam peşinde koşmaktadırlar. KPSS sınavlarına giren sayıları bunu net olarak ortaya koymaktadır. Ama kamunun istihdam oranı o kadar yüksek değildir. Kamu, yaklaşık olarak yıllık 100.000 civarında istihdam sağlarken üniversitelerimiz 700-800.000 mezun vermektedir. Yani kabaca tüm yıllık mezun sayısının %10 u ancak kamuda iş imkanı bulabilecektir. Kamu da işe alımlarda KPSS yi esas almaktadır. Bu sınavlarda her bölüm mezununa eşit iş imkanı da sunulmamaktadır. Çünkü kamu ihtiyacına göre kontenjan belirlemektedir. On binlerce mezun bu şartlarda kamuda istihdam imkanı bulamaz.
Birkaç yıllık KPSS denemelerinden sonra mecburen özel sektörün yolunu tutar. Kendi bitirdiği alanla hiç ilgisi olmayan işlere müracaat eder, çoğu kez de eş dost tanıdık aracılıyla iş bulur. Bulur bulmasına ama, girdiği iş yerinde 25-30 yaşlarında bir çıraktır aslında o. Çünkü bilmediği, eğitimini almadığı alanda çalışmaya başlayarak iş öğrenmektedir.
İkitelli de imalat yapan bir iş yeri sahibi diyor ki: “bazen bir tanıdık bana iş arayan birini yönlendiriyor. Gelen delikanlıya soruyorum sen ne yapabilirsin? Cevabı, ben uluslararası ilişkiler alanında yüksek lisans yaptım. Benim iş yerim plastik ambalaj yapıyor. Ben bu genci hangi departmanda istihdam edeyim? Hatıra binaen bir makinanın başına veriyorum iş öğrensin diye. Yani ben 25-30 yaşında bir çırak alıyorum.”
Maalesef gerçek bu. Üniversite mezunu işsiz sayısı hızla artıyor. İşsiz gençler mutsuz, evlenemiyor, yuva kuramıyor. Düzenli bir iş imkanı bulamayan gençler anne-babalarına bağımlı bir hayatla karşı karşıya kalıyorlar.
Öyleyse ne yapmalı?
Toplumun fayans ustasına, oto elektrikçisine, sıhhi tesisatçıya, kombi bakım ustasına, oto tamircisine, makinacıya, kalıpçıya, tekstilciye, fırıncıya daha sayamadığımız yüzlerce beceriye dayalı iş yapabilme kapasitesine sahip insan ihtiyacı var. Fabrikalarda üretim yapan makinaları kullanabilecek insanlara ihtiyaç var. Genç müteşebbislere devletimizin sunduğu çeşitli imkanlar var.
Anne- babalar olarak bize düşen çok önemli bir sorumluluk var. İstihdam meselesini hiç aklımızdan çıkarmadan çocuklarımızın eğitimine yardımcı olmak. Onların sadece bir diploma sahibi olması artık pek bir işe yaramıyor. Önümüzdeki yıllarda sertifikalı, beceriye dayalı, ustalık diye tabir ettiğimiz meslek erbabı gençler daha rahat iş bulabilirken, 2 diplomalı, üniversite mezunu gençlerin çok daha zor iş bulabileceği bir zaman olacaktır.