Eğitim, yeni kuşakların toplum yaşamında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları edinmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine yardım etmektir. Gelişmiş toplumlar eğitime fiilen katılan nesilleri yetiştirirken ilk olarak milli figürlerden başlamaktadırlar.
Türk kültürü, kadim bir kültüre dayalıdır. Bunu gören Merhum Ömer Seyfettin öykülerini genellikle milli figürlerden kurgulamıştır. Bu kurgulamayı yapması, onun kalıcılığını sağlamakla beraber bizleri yazılı eserler oluştururken milli olana yönelme ve yöneltmeyi sağlamıştır.Kadim kültürümüzde yer edinmiş nice şahsiyetleri anmak ve anlamak, bizlere geleceği kurgularken rehberlik edebilir. Özellikle değerler eğitimi noktasında tarihe mâl olmuş isimlerden yola çıkmak, rotayı da doğru çizmemizi sağlayacaktır.
Çağımızda hiç kuşkusuz bilgi, çok değerlidir. Milli eğitim sistemi içerisinde hayatını yönlendiren öğrenciler, ilgi alanları çok farklı bireylerdir. İşitsel zekası gelişmiş öğrencilerin sözel zekâya yönelik ders almaları verimi düşürecektir. Bu, öğretimde beklenen sonucun çıkmamasına neden olacaktır. Bu noktada her dersin içeriğinde müzikle alâkalı kavram veya uygulamaların yer alması gerekli hatta zorunludur. Bu noktada müzik dersinin dışında Türkçe veya matematik derslerinde de müziği yaşam felsefesi halinde getiren kişilerden örnekler verilebilir. Bu konulara yönelik uygulamalar oluşturulabilir.
Şayet eğitimin daha etkili olması istenecekse yukarıda bahsettiğimiz içimizden ve tarihimizden kişilerle konu desteklenmelidir. Mesela müziğe ilgili bir öğrencinin Itrî’yi tanıması, hayat hikayesini bilmesi, günümüzde minarelerden duyduğu ezanın Itrî tarafından bestelendiğini öğrenmesi, onun ufkunu da genişletecek, ilgisine ve sanat kurgusuna milli motifleri yerleştirecektir. Yine belli değerlerin anlatılmasında ise milli şahsiyetlerimizin birer imaj olarak kullanılması oldukça etkili olacaktır. İnsanların kusurlarını yüzlerine vuran hatta onlarla dalga geçmeyi meziyet sanan öğrencilere uyarı yapmak veya belli cezalar vermek kısa vadede etkili olabilir. Ama uzun vadede onların zihinlerine yerleşecek “bizden” örnekler vermek doğru kişilik gelişimlerine zemin hazırlayacaktır.
Öğretmen derslerinde dalga geçmenin bir kusur olduğunu farklı hikaye, menkıbe veya anektodlarla anlatabilir. Bu konuyu içermesi bakımından Özdemir Asaf ile ilgili aşağıdaki kısa hikayeyi örnekleyebiliriz:
“R’leri söyleyemeyen Özdemir Asaf, bir gün taksiye biner.
Taksici, “Buyyun Neyeye?” der. Taksici de R’leri söyleyemeyen birisidir. Özdemir Asaf, “Kayaköy” derse, taksicinin kendisiyle alay ettiğini sanacağı için, “Eminönü” der. Karaköy’de inmesi gereken Özdemir Asaf, Eminönün’de iner ve Karaköy’e yürür.”
Yazılı ve sözlü kültürümüz, tarihi karakterlerimiz bizi biz yapan ögelerdir. İnsan ilk olarak doğduğu evin fertlerini ve lisanını öğrenir. İşte milli eğitimde de ilk şart, milli olana yönelmektir. Birey, milli zenginliklerinin lezzetini alırsa yaşadığı toplumun içerisinde, ayakları yere daha sağlam basar. Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü sevgi ve minnetle anarak son söz niyetine ondan bir pasaj alalım:
“Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”
İsmail KILINÇ