PEYGAMBERİMİZİ ÖRNEK ALARAK BİZ ONLARI EĞLENDİRELİM
Evet havalar ısındı. Güneş yüzünü göstermeye başladı. Tam da çocukların çocukluğunu yaşama vakti değil mi? Artık yavaş yavaş bayramlar ,şenlikler , özel günler kapıya dizilmiş ama tam çocuklar buna sevinirken kendilerine dikte edilen koreografik gösteriler bitmek bilmeyen kıyafet ücretleri , müzik telaşesi, tekrarlar ve çekiştirmeler.
Söze başlamadan önce sistemin getirdiği rekabetçi yaklaşımdan kaynaklanan, çocukların “eğlenmesi” gereken günlerde “eğlendirdiği” çalışmaları bir de Allah Resulünün hayatından alınan örneklerle irdeleyelim.
Peygamber Efendimiz (sav), her zaman çocuklara şefkatle davranır ve sevgisini onlardan esirgemezdi, öyle ki çocukların oyununa katılır onlarla birlikte oynardı ve çoğu zaman peygamberi yeni gören insanları şaşkın bırakırdı.
Bir sahabe, Peygamber Efendimizin(sav), çocuklara olan sevgisi şöyle anlatılıyor: Namaz vaktiydi ve millet camide saf tutmuş Resulullah’ın gelip namaz kıldırmasını bekliyorlardı, ancak uzun bekleyişlerden sonra peygamberin gelmediğini gören sahabeler endişelenmeğe başlamışlar ve birkaç kişi görevlendirerek Resulullah’ın neden geciktiğini araştırmak üzere camiden çıkıp peygamberin evine doğru gitmeğe başlamışlar ancak Resulullah’ı caminin arkasında, çocuklarla oynarken görmüşlerdi. Peygamber efendimizi (oyun icabı) bir deve gibi çocukları birer birer sırtına bindirip gezdirdiğini gören sahabeler, ilk önce ne yapacaklarını şaşırmışlar ancak daha sonra peygamber efendimize yaklaşıp:
“Ya Resulullah millet namaz için sizi camide bekliyor.” demişlerdir. Bunun üzerine Peygamber efendimiz, çocuklara dönerek şöyle buyurmuştur:
“Çocuklar, devenizi kaç cevizle değiştiriyorsunuz?”
Her birisi bir rakam söylemiş. Peygamber efendimiz de sahabeye dönerek şöyle buyurmuştur:
“Çocukları duydunuz, şimdi gidin de ceviz getirip beni alın.”
Görüldüğü gibi o bir peygamber olduğu halde omuzunda çocuk taşımaktan utanç duymuyor, bununla iftihar ediyordu.
Sözüm meclisten dışarı diyerek başlayayım :
Gelişimsel açıdan pek çok yanlış uygulamalara rağmen özellikle de anaokullarında, anasınıflarında ve kreşlerde çocuklar için bir eziyete dönüşen ancak herkesin vazgeçilmezi haline gelmiş gösteriler.
Gösteri hazırlıkları dönemi ile başlayan süreç;
Ya da adına “Gösteriş” desem daha yerinde olacak..
Gösteriye katılmak ve sahnede yer almak konusunda isteklilik ilk kural olmasına rağmen hiçbir çocuğun fikri alınmaz. Her çocuk o beceriyi göstermek zorundaymışçasına başlanır çalışmalara. Tabi bu arada topluluk önünde sahneye çıkma, kendini ifade etme, grup ruhu gibi kazanımları bir kenara attığımı düşünenlerde olacak ama biz devam edelim anlatmaya.
Öğretmen koreografisini oluşturur , çocukları yerlerine yerleştirir ve çocuğun öğretmeni taklit etmekten başka çaresi kalmamıştır. Bu olay günlük etkinliklerin dışında müzikal bir etkinlik olması hasebiyle çocukların hoşuna gitmeye başlamışsa da artık zamanla sıkıcı hale gelmektedir. Ve her ne sebeple yapılan bir çalışma ise zamanla verilmek istenen duygu da değerini yitirmektedir. Yorgunluktan biçare olan çocuklar, akademik ve eğitsel çalışmalarla muhatap olmak yerine kan ter içinde öğretmenine yorulduğunu, yapamadığını ifade eder. Öğretmen bu çalışmayı yapmak zorunda olduğu için mecburen şu sözleri sarf eder :
“Eğer bunu istediğim gibi yaparsanız size (şeker,oyuncak..vs) vereceğim.”
Ama halbuki pedagojik açıdan bakıldığında çocuğun iyi davranması veya doğru davranışı öğrenebilmesi için çocuğa rüşvet verilmemelidir. Yani çocuğun her davranışına maddi bir değer biçilecek olursa zamanla yaptığı davranışın sarf ettiği çabaya değmeyeceği düşüncesi oluşacaktır. Süreç böylece devam eder .
Bu serüvenin sonunda izlemiş olduğunuz gösterinin geriye dönük en az 2 aylık eziyeti vardır.
Fakat Hz. Peygamber (s.a.v.) eğitimde kolaylaştırıcı metotlar takip etmeyi, sabrı ve tahammülü teşvik ve tavsiye etmiş; öfkeye ve şiddete yer verilmemesini istemiştir. Nitekim bir sözünde:
“Öğretin, kolaylaştırın, zorlaştırmayın, müjdeleyin, nefret ettirmeyin, öfkelendiğiniz zaman susun!” {Buhârî , ilim , 11 ; Müslim , Cihâd , 6}
demiş ve “Öfkelendiğiniz zaman susun!” sözünü üç defa tekrar etmiştir.
Gelelim sahneye;
Her şey bir yana bütün bunlara rağmen genel olarak bir faydası olduğuna inandıralım kendimizi. Lakin sahnede rolünü, koreografiyi unutan yada başaramayan çocuğu unutmayalım! Evet ne de tatlı görünüyorlar değil mi? Bütün salon kahkahaya boğuluyor bazen…Yetişkinler için çok komik olan bu durum çocukta aynı etkiyi yaratmıyor maalesef. Çocuk utanıyor, başarısızlık hissine kapılıyor ve belki de ömür boyu etkisini sürdürecek toplum karşısında konuşamama, anti-sosyalite gibi problem durumlarına yol açıyor.
Öğretmen arkadaşım da en iyiyi yapmaya çalışırken farkında olmadan işi rekabete döküyor ve öğrencide ‘’Bireysel Farklılıklar’’ ilkesi yerle bir oluyor. Öğrenci, ilk amaçta kazanımın verilmesi gereken ”HEDEF ” konumunda iken süreçte bir anda “ARAÇ” konumuna geçiyor. Okul öncesi dönemde önemli olan süreç odaklı yaklaşım, öğretmenin “Başarısız Öğretmen” yaftası almamak için sarf ettiği zorlu çabayla bir anda sonuç odaklı oluveriyor.
Fakat tartışmaya açık olan bir konuda iyi öğretmen her şartta iyi gösteri yaptıran öğretmen midir?
Koreografide “BAŞARILI” diye nitelendirilen çocuğa sahnenin ön kısmından yer veriliyor ve süreçte belirginleşen egosu aldığı takdir ve aşırı övgülerle bencilliğe doğru yol alıyor. “BAŞARISIZ” diye tabir edilen çocuk ise bu konuda yeteneği olmadığı için daha da kapanık hale getirilmek üzere arka kısma gönderiliyor.
Burada Peygamber efendimiz (s.a.v) in şu sözü geliyor akla:
”Size, iyiliklerde adilce davranılmasını istediğiniz gibi, siz de çocuklara karşı adilce davranın.”
Hatta çocuklarda kıyas ve ayrımın bırakacağı olumsuz etkinin ciddiyetini:
“Birinin gözü önünde başkasını öptüğünüzde onu da öpmeniz gerekir.” sözüyle dile getiriyor ALLAH Resulü.
İşin birde veli boyutu var tabi;
Tartışmasız bu önemli günler ebeveynler, nineler, dedeler ve hatta komşular tarafından iple çekilmektedir. O gün aslında kıyasıya bir “ KIYAS” günüdür.
Bazı veliler durumun farkında olsalar dahi birçok veli o gösteriyi kendi “YETİŞTİRME BECERİSİ” nin bir deneme sınavı olarak görmekte ve çocuk yetiştirmekteki başarısını çocuğun bu gösterilerdeki başarısı ile ölçmektedir.
Her zaman söylediğimiz gibi Okul Öncesi Eğitimi “SONUÇ” odaklı değil “SÜREÇ” odaklıdır. Bu bilinçle hareket ederek ,çocuklara zarar verilmeyen, çekiştirilmeyen, koreografiye zorlanmadığı , çocuğun eğlendiren konumda değil eğlenen olduğu çalışmaların sürekli destekçisiyiz.
Son olarak Peygamberimiz (s.a.v) in çocuklara davranışından eğitimde de kendimize ders çıkarmak adına bir sahabenin şu anlattıklarını paylaşmak istiyorum;
“Gördüğü ve karşılaştığı her çocuğa selâm verir, halini hatırını sorardı. Binekli bulunduğu zaman çocukları atın terkisine alır, gidecekleri yere kadar götürürdü. Çocuklarla arkadaşça konuşur, onların yanında çocuklaşır, anlayış seviyelerine göre sohbet eder, öğütler verirdi. Çocuklarla o kadar iç içe olmuştu ki, bir defasında yarış yapan çocukları görmüştü de onların neşesine katılmak için birlikte koşmuştu.”
Baştan buraya kadar baktığımızda Peygamber Efendimiz (s.a.v) in çocuklara ayrı bir önem ve değer verdiğini anlıyoruz, çocuk eğitiminde en faydalı ve pratik bilgileri ondan öğreniyoruz.
Kısacası onlara çocuk yaşta gereğinden fazla zorlama ile onlara yetişkinmiş gibi davranmak yerine Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) gibi biz onlarla çocuklaşalım ve onları eğlendiren biz olalım.
Zira peygambamberimiz:
– Kimin çocuğu varsa, onunla çocuklaşsın. İbn Mıhled, Ahbârus-Sığar, s.: 135.
buyurmuştur.
Bu düşüncelerden hareketle önümüzdeki yıllarda çocuklarımızın eğlenmesi için oluşturacağımız alan, gönüllü öğretmen ve oyun koçlarımızla şenlik tadında bir ortam ile onların eğlenmelerine fırsatlar tanıyacağız. Fakat naçizane ricamız sizlerinde okumakla kalmayıp, elinizden geldiğince bu yanlış uygulamalara son vermede yapacağımız çalışmalar için bizlere destekte vermenizdir. Teşekkürler.
SAYGILARIMLA