“ En iyi beyin cerrahları öğretmenlerdir. ”
Prof. Dr. Türker KILIÇ
Geçen yıl aralarında beyin ve sinirbilim uzmanı Prof.Dr.Sinan CANAN’ın da olduğu bir TV programında Beyin ve Sinir Cerrahisi uzmanı diğer hocamız Prof.Dr.Türker KILIÇ söylediği bu söz üzerine, bir öğretmen olarak ben de kendimi bir “ Beyin Cerrahı” gibi görmeye başladım. Çünkü işimiz eğitim. Ve eğitimle öğrenme organımız beyin arasında kaçınılmaz bir ilişki vardır. Bu nedenle özellikle Sinan Canan hocamızın da anlattıklarından yararlanarak böylesi önemli bir konuyu kaleme almaya karar verdim.
NEDİR BEYİN?
İşe öncelikle beynin ne olduğunu öğrenerek başlamak gerek. Beyin bize yıllarca anlatıldığı gibi bir bilgisayara benzemez. Yapısal olarak diğer organlardan pek farkı yoktur. Ama çok daha muazzam ve karmaşıktır. Bilim insanlarının canlılığı bile anlayamadıkları günümüzde beyin gibi üst düzey özeliği olan bir yapının anlaşılamamış olması gayet normaldir. Tüm bu karışıklığının yanısıra yine de bir tanımı vardır. Beyin uzmanlarına göre beyin, bir “Hayatta Kalma Donanımı”dır. Öğrendikçe de değişir ve gelişir.
EĞİTİM SİSTEMİMİZ BEYNİMİZE UYGUN MU?
Eğitim sistemimiz yaparak ve yaşayarak öğrenen beynimize asla uygun değildir. Yaparak öğrenmek için hareket etmek gerekir, görmek, dokunmak, denemek, gözlemlemek, yanılmak ve tekrar denemek gerekir. Bunun için öğrencinin her dersi dört duvar arasında öğrenmesini beklemek yerine en azından ilgili derslerde doğaya çıkarıp incelemesini, dokunmasını canlılığı, maddeyi, doğayı ve fizik kurallarını keşfetmelerini sağlamalıyız. Ancak o zaman kalıcı ve gerçek bir öğrenme yapmış oluruz. Bununla beraber bir de çocuklarımızı 40 dakika boyunca sınıfta oturtarak onlardan biyolojik donanımlarını çok aşan beklentilerde buluyoruz.
BEYİN DUYULARA DOKUNMAYAN HİÇBİR ŞEYİ KAYDETMEZ
Sınıflarda saatlerce oturmak zorunda kalan, evlerde TV, PC, tablet veya telefon ekranlarına mahkum ettiğimiz çocuklarımızın maruz kaldıkları bilgi sağanağı insanın zavallı biyolojik yapısını çok çok aşan bir durumdur. Beyin bu kadar muazzam, bir bilgi yığının karşısında sadece ve sadece duygusal önem verdiklerini seçerek kaydeder. Bu durum bize derslerin çocuklara oyunlaştırarak, gençlere ise sosyal bir ihtiyaçla ilişkilendirilerek sunulmasının öğrenmede başarıyı artıracağını gösteriyor.
İHTİYAÇ HİSSETTİRMEK
Beynin öğreneceği şeyle arasında duygusal bağ kurmasını sağlayabilmenin yöntemi ise öğretilmek istenen konuya ihtiyaç hissettirmek ve merak uyandırmaktır. Bunun içinse derse girmeden önce yapılacak ufak bir dikkat çekme çalışması yeterli olacaktır. Böylece öğrenci öğrenmeye istek duyacak ve öğrenme gerçekleşecektir.
MÜZİĞİN GÜCÜ
Yapılan araştırmalar müzikle ilgilenen, şarkı söyleyen, müzik yapan, müzik dinleyen insanların beyinlerinin, daha yüksek öğrenme potansiyeli olan bir beyne sahip olduklarını göstermiştir. Bu yüzden mümkünse çocuklarımıza en az bir enstrüman kullanabilme olanağı sunmalıyız.
HAYAL GÜCÜ
Beynimizin bir diğer önemli özelliği ise hayal ederek anlamlandırma mekanizmasının olmasıdır. Gerçekten de beyin okuduğumuz veya dinlediğimiz herşeyi biz farkına bile varmadan hayal ederek anlamlandırır.
Beynimizin son derece şaşırtıcı ve inanılmaz bir başka özelliği ise hayal ettiğini gerçekleştirebilme potansiyeline sahip olmasıdır. Evet çok ilginçtir ki ve bilimsel olarak da kanıtlanmıştır; hem beyin ve sinirbilimcilere hem de kuantum fizikçilerine göre beyin düşlediği bir şeyi büyük bir istekle ve inançla düşlemeye devam ederse maddesel olarak gerçekleştirebilme gücü vardır.
Gerçekten de insanlık tarihine dönüp baktığımızda yapılan pek çok icadın veya eşyanın somut olarak varolmasından önce birilerinin hayali olduğu gerçeğine ulaşıyoruz. Öyleyse beynimizin bu muhteşem özelliğini kullanmayı bilmeliyiz.
EVDE YAPILMASI GEREKENLER
Bizler eğitimciler olarak sanayi devrimlerinden kalma yaşlı bir sistemle okullarda çocuklarımızın beyinlerine ve biyolojik donanımlarına uygun bir eğitim veremiyoruz. Öyleyse bu çocuklar okullarında alamadıkları eğitimi nerde alıyorlar? Evlerinde mi?.. Cevabı hepimiz biliyoruz. Ve yanlış yaptığımızı da. Öyleyse zararın neresinden dönersek kardır mantığıyla yapabileceğimiz birşeyler olmalı. Tüm yazdıklarımı toparlayarak ve birkaç tavsiyede daha bulunarak sizlere şöyle söyleyebilrim.
* Hareket etmek üzere yaratılan bedenlerindeki enerjiyi boşaltabilmeleri ve kendi kendilerine yaparak ve yaşayarak keşif yapabilmeleri için çocuklarınızı haftada en az iki kez doğaya veya parka çıkarın.
* Evde TV, tablet, PC veya telefon ekranlarıyla başbaşa kaldıkları zamanı en aza indirin. Onun yerine kitap okumalarını sağlayın. Hatta mümkünse birlikte ailece kitap okuma saatiniz olsun. Okuduğu kitaptaki bir şeyle ilgili onu konuşturun, yorum yaptırın.
* Birlikte hayal kurun. Bol bol hayal kurun.
* Anneler… Çocukların ilk ve ömürlük öğretmenleridir. Ve de babalar… En çok siz okuyun, araştırın, öğrenin. Böylece hem kendi beyninizi geliştirmiş hem de çocuğunuza iyi bir öğretmen ve model olursunuz. Çünkü en iyi okul ailedir.
* Çocuk beyninin en hızlı öğrendiği yaş aralığı 0-6 yaşları arasıdır. Bu dönemde ne kadar çok ve kaliteli öğrenme sağlarsanız o kadar donanımlı ve başarılı bir birey yetiştirmiş olursunuz.
* Ergenlik dönemindeki çocuklarımıza asla sınav, puan ve meslek baskısı yapmayınız. Bırakınız neye yetenekliyse, neyi yapmak istiyorsa onu yapsın. Hayat onun ve oldukça uzun. Puanı bir Tıp Fakültesini tuttuğu halde daha az puanlı bir bölümü tercih etse dahi tepki göstermeyin. Bir ülkede herkes doktor, avukat, mühendis, profesör olursa hayatın akıcılığı sektelere uğrar. Bizim fırıncılara, işçilere, teknisyenlere, müzisyenlere, edebiyatçılara, felsefecilere, sanatçılara da ihtiyacımız var.
Aslında herşeyden önce bizim acilen hayal kurabilen, mutlu ve bir düş sahibi olan insanlara ihtiyacımız vardır.
Ve bu insanları yetiştirebileceğimiz insan beyninin doğasına uygun yeni ve güncel bir eğitim sistemine ihtiyacımız var. Biz eğitimciler olarak tüm gayretimiz bu yönde. Umuyorum bir an önce gerçekleşsin.
Zeynep ERCİYAS TOZ