Çocuklarımızın IQ’lerini ölçüp, akademik başarını değerlendirdiğimiz bu eğitim sisteminde, onların ne kadar zeki(!) olduklarını belirliyoruz. Ve tam olarak onları etiketliyoruz. Fakat akademik başarı dediğimiz şey nedir?
Eğitim hayatı, anasınıfından üniversite sonuna kadar toplamda 16 yıllık bir süreyi kapsar. Bu da insan ömrünün 5/1’dir. Çocukluk döneminde aldığımız eğitim ve öğretimle hayatımızın kalan kısmını devam ettiririz. Akademik başarıda etken rol oynayan IQ; beynimizin sol lobunun özelliklerini, bir takım testlerle ölçtüğümüz sayısal bir değerdir. İnsan beyni halen araştırılmakta olan çok derin ve ayrıntılı bir sistemdir. Bunu derine inmeden kısaca, doğduğumuzda beynimiz, %30 bir zekaya sahiptir. %70’i de 18 yaşına kadar, tamamlanma süreci devam etmektedir.
Beyin sağ ve sol lob olarak ikiye ayrılır. Beynin öğrenme ve hatırlama merkezi Limbik sistemler yani Hipokampus’tür. Duygusal belleğin merkezi ise Amigdala’dır.
Beyinde duygularımızı yöneten merkez Amigdala’dır. Eğer beynimizden Amigdala’yı çıkarırsak, beynimizin sadece sol lobu çalışır. Mesela bir kişiyi gördüğümüzde onu hatırlamamızı sağlayan hipokampüs, ondan hoşlanıp hoşlanmadığımızı belirleyen ise Amigdala’dır. Buna “Duygusal körlük” denir.
Zeka üzerine yapılan araştırmalarda beyine odaklanılmasının sebebi, duygusal bağlar koptuğunda, basit kararların alınmadığının görülmesidir.
Eğitimin amacı bilgi kazandırmak mı olmalı yoksa beceri mi? Her ikisiyse bu nasıl olmalı?
Bir çocuk entelektüel potansiyeline rağmen akademik olarak başarı gösteremiyorsa, duygusal zekasını (EQ) kontrol edemediği ya da geliştiremediği içindir. IQ genetik olarak sabit olmasına rağmen, duygusal zeka sürdürülebilir deneyimlerden ders alarak artar. Mayer ve Salovey’in geliştirildiği modellerden yola çıkarak, duygusal zeka beş temel yetenek olarak ele alınmıştır. Bunlar, kendini tanıma, duygularını yönetebilme, motivasyon, empati, sosyal beceridir.
Duygusal zekamızı oluşturan bu devreler, çocukluk döneminde (0-6 yaş) edinilen deneyimlerle şekillenir. Bu yüzden 0-6 yaş insan hayatında çok önemlidir.
Aklımız, EQ olmadan tam anlamıyla verimli çalışamaz. İnsanda IQ+EQ zeka birleşimi hayatımızdaki başarının anahtarıdır, bu nedenle ikisinin dengesi hassas bir terazi gibidir. Aslında IQ’su yüksek insanların EQ’sunun da yüksek olması gerekir. Çünkü; Duygusal zeka önemli bir karar vermek gerektiğinde, IQ’nun yardımına koşar ve kısa sürede nitelikli bir şekilde çözer.
Bu konuda, Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre; 10 yıl boyunca belirlenen HARWARD Üniversitesi ve SAT sınavı 1. lerini incelemişler. Mezuniyet sonrası 10 yıl boyunca hayatlarında, akademik olarak gösterdikleri başarıyı, sosyal yaşamlarına yansıtıp yansıtmadıklarını takip etmişler. Birçoğu sosyal yaşamlarını sürdürmekte zorlandıkları ve önemli bir karar alırken ya da sonrasında uygularken zorlandıkları ortaya çıkmıştır. Bir kısmının da basit bir kararı almakta bile güçlük çektiği görülmüştür. Örneğin; ailesiyle ilgili alması gereken bir kararda veya restoranda yemek seçerken karar veremedikleri tespit edilmiştir.
Sosyal yaşamda yüksek IQ’lu birisi başarısız olurken, normal IQ’lu biri başarılı olabilmektedir (Bülbüloğlu,2001; Erginsoy, 2002; Seligman, 1998; Goleman, 1996).
Bu yüzden hayatımıza yön veren, önemli kararlar aşamasında duygusal beyin işler. Duygusal anlamda alt üst olduğumuzda “doğru dürüst düşünemiyoruz” deriz.
Duygusal zekamızı kontrol edebilmek ya da geliştirmek için, en önemli beceriden bir tanesi de dürtüdür. Çocukluk döneminde başlayan giderek artan sosyal ve duygusal beceriler dürtüdür.
Dürtülerini kontrol etmeyi çocuklarımıza öğretirsek daha ileriki yıllarda hayatında mutlu bir yaşam sürmesini sağlayabiliriz. Çocuklarla yapılan bir deneyde çikolatayı yemelerini ertelemeleri için, önlerine Legolarla bina yapmaları istenmiş. Binayı tamamlayanların çikolatayı alabilecekleri söylenmiştir. Daha sonra çocukları yalnız bırakmışlar. Bir grup çocuk, binayı tamamlayıp çikolatalarını yemişler. fakat bazı çocuklar izlenmedikleri için, çikolatayı etkinliği tamamlamadan yemişler. Analiz sonucunda, etkinliğini tamamlayıp bu süre içinde çikolataya dokunmayan çocuklar, isteklerini erteleyebilen ve ebeveynleri tarafından kurallı şekilde büyütülenler olmuştur.
Çocuğun, dürtüleri erteleme ya da bastırabilmesinin avantajlarını ileriki dönemlerde, sosyal hayatında olumlu bir şekilde dönüt alacaktır. Bunun için uygulanabilecek bir çok yöntem vardır.
Öncelikle çocuğumuzun hatta bizim neyi, ne kadar çok istediğimizi analiz etmeliyiz. 5N kuralı burada da geçerlidir. Bunlardan bir tanesi, çoçuğumuza sebepsiz hediye almayı bırakabilir. Herhangi bir isteğini sorgulatmayı öğretebilirsiniz.
Günümüzde kişinin kendi duygusal özdenetimini yapamamasından dolayı yaşadığı eksikliği sorunlarımızın temeli olarak görüyorum. Özdenetim kişiliğin özüdür. Bir kişinin hedefe yönelik olarak doyumunu ertelemesi, irade gücüdür. Bu da duygusal zekayı yönetmenin alt basamaklarından biridir.
Gerçek odur ki; Çocukların, yetişkinlere (duygusal zeka açısından) göre, umutlu olmak; engeller ya da yenilgiler karşısında; kaygıya, depresyona düşmeden, umut ile er ya da geç yoluna gireceğine inançları daha fazladır. Ve duygusal açıdan yeniden öğrenme, çocukluk yıllarında daha kolay gerçekleştiğinden, bu yetişkinlerde bunun olabilirliği çok daha düşüktür.
Bu yüzden; çocukluk ve ergenlik yıllarında sürekli tekrarlanan duygu yönetimi ile duygusal beyin merkezini biçimlendirmemiz çok daha kolay ve etkisi de ömür boyu sürecek bir yolculuktur.
Çok sevdiğim bir söz vardır; Evet’ler başarıyı, Hayır’lar seni büyütür.
Kaynakça
1) BEYHAN, Ö., & EKEMEN, H. ANLAMLI ÖĞRENMEDE BEYİN TEMELLİ ÖĞRENMENİN ÖNEMİ. EĞİTİM BİLİMLERİNDEN YANSIMALAR, 141.
2) Taşlıyan, M., Hırlak, B., & Çiftçi, E. G. (2014). Akademisyenlerin duygusal zekâ, iş tatmini ve tükenmişlik düzeyleri arasındaki ilişki. İşletme Araştırmaları Dergisi, 6(3), 63-80.
3) Somuncuoğlu, D. (2005). Duygusal Zekâ Yeterliliklerinin Kuramsal Çerçevesi ve Eğitimdeki Rolü. Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi, (11).
4) Goleman, D. (1996). Duygusal Zeka; Neden IQ’dan daha önemlidir, çev. Banu Seçkin Yüksel,