1. Anasayfa
  2. Değerlendirmeler

Geleceğin Eğitimi – I

Geleceğin Eğitimi – I
0

Eğitim konusunda yazan, konuşan, fikir beyan eden çok sayıda insanımız var. Bunlardan bir kısmı fiilen eğitimin içindeyken büyük çoğunluğu eğitimin dışında, farklı meslekler icra etmektedirler. Her gün eğitim ile uğraşan, asıl mesleği eğitimcilik olan, eğitimin meselelerini en ince ayrıntılarına kadar yaşayarak gören eğitimcilerin, eğitim konusunda daha sessiz olduklarını üzülerek müşahede etmekteyim. Özellikle hukukçuların, hekimlerin, akademik camianın Eğitim konusunda daha fazla konuştuklarını, yazdıklarını görüyoruz.

Akademisyenlerin eğitim ile ilgili eleştirileri, önerileri bazen teoride kalırken, bazen de uygulamaya konulmaktadır. Üniversite de hoca olmak akademisyenlere geniş bir konuşma ve yazma özgürlüğü tanırken, öğretmenler ve eğitim yöneticileri bu konuda daha kısıtlı görmektedirler kendilerini. Akademisyenler de eğitimin içerisindedirler ancak onlar yüksek öğretim seviyesinde olduklarından özellikle temel eğitim ve orta öğretim alanından uzaktırlar. Eğitim fakültelerinden mezun öğretmenler okul öncesi, temel eğitim, orta öğretim düzeyinde eğitimin içerisindedirler.

Yüksek öğretim ile temel ve orta öğretim arasında sağlam bağlar yoktur. Üniversiteler, MEB”na bağlı temel ve orta öğretim kurumlarının yönetiminden, işleyişinden çok ciddi bir şekilde ayrışmaktadır. Üniversitelerin okullardan kopuk oluşu trenin farklı kompartımanları gibidirler adeta. Temel ve Orta öğretim okullarını trenin arka vagonları gibi düşünürsek ön vagonları üniversitelerdir. Sonuçta tren aynı yükü taşımaktadır ama vagonlar arasında iletişim çok zayıftır.

Eğitimden memnun olmayan birçok meslek erbabı kendi perspektifinden eğitim hakkında eleştiriler ve çözüm önerileri getirmektedirler. Özellikle hukukçuların ve hekimlerin bu konuda daha aktif olduklarını görmekteyim. Mevcut eğitim sistemimize yapılan eleştirilerin bir kısmı şöyle:

“Milli eğitimimiz milli olmaktan uzak”
“Eğitim programlarımızı belirlemede bizim insanımız etkili değil, kim olduğu belli olmayan kişiler eğitimimizi yönlendiriyor.”
“Eğitim sistemimizi, Fulbright Eğitim Komisyonu belirliyor, bundan kurtulmalıyız”
“Eğitim sistemimiz seküler bir yön belirlemiş, halbuki biz Müslümanız, kendi değerlerimize uygun, dinimizi öğreten bir eğitim sistemi kurmalıyız.”
“ Bu eğitim sistemi ile hiçbir yere gidilmez, komple çöpe atmalıyız, yeniden yerli ve milli bir sistem kurmalıyız”
Bazılarının eleştirileri ise şöyle:
“Eğitim dinileştiriliyor, her öğrenciye zorla bir dini bakış açısı kazandırılmaya çalışılıyor, dini özgürlük bireylere bırakılsın”
“ Eğitim de Atatürkçü çizgi terk ediliyor, bu kabul edilemez”
“Laik eğitim esas olmalı, din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri zorunlu olmamalı”
“Ders kitaplarından evrim konusu çıkarılmasın, evrim bilimseldir, insanın çamurdan yaratılışı dogmatiktir”
“Okul müdürlüğü sınavlarında Atatürkçülük ile ilgili soru sorulmaması yanlıştır, her okul müdürü Atatürkçü olmalıdır” (Bu konu mahkemeye intikal etmiş, mahkeme de bu yönde karar vermiştir)

Yapılan bu eleştirilerin ideolojik bakış açısı ile yapıldığı, eleştiri yapanların inanç yapısı ile bağlantılı olduğu hemen görülmektedir.
Cumhuriyete geçiş ile eğitim sistemimizin yönünün batı olduğu, müfredatın seküler bir bakış açısı ile hazırlandığı bilinen bir gerçektir. Yönetim şeklinin hanedanlığa dayandığı Devleti Aliyye döneminde eğitim sistemimiz tek tip değildi. Eğitim sitemi medrese eğitimine dayanır, ağırlıklı olarak dini ilimler öğretilmekle birlikte fen, matematik, edebiyat gibi derslerde öğretilirdi.

Eğitim ülke geneline yaygınlaştırılmış olmayıp, büyük şehirlerde, özellikle İstanbul, Bursa, Kayseri, Konya gibi şehirlerde önemli medreseler bulunmaktaydı.

Osmanlı devleti özellikle 2. Mahmut’tan sonra hızla Tıbbiye, Harbiye, Mülkiye, Mühendis Mektebi, Hukuk Mektebi, Baytar Mektebi gibi okullar ile ilk, orta ve lise eğitimi veren okullar açmaya başlamış, yurt dışına eğitim görmek üzere öğrenci gönderilmiştir. Cumhuriyet ile birlikte medreseler kapatılmış, tevhidi tedrisat kanunu çıkarılmış, eğitimin ülke sathına yaygınlaştırılması hedeflenmiştir. Nüfusun çoğunluğunun köylerde yaşadığı cumhuriyetin ilk 50 yılında hızlı bir şekilde köy okulları açılmıştır. Özellikle Anadolu köylerindeki okulların yapılma tarihleri 1940-1960 arasıdır.

Köyden kente göç ile 1985 yılından sonra şehir nüfusu köy nüfusunu geçmiş, 2021 yılı sonu itibarı ile tüm nüfusun %93,2 si ilçe ve il merkezlerinde yaşarken %6,8 i köylerde kalmıştır.

Çağımızın bilgi çağı olması, tüm dünya da eğitimin bilgiyi ürettiği, bilginin de güç olduğu gerçeği bizimde eğitime verdiğimiz önemin ve değerin artmasına vesile olmuştur.

Nüfusun hızla şehirlerde toplanması nitelikli eğitim talebini artırmış, devletimiz de bu talebe uygun olarak okul sayısını artırmış, zorunlu eğitimi önce 5 yıl, sonra 8 yıl, en son olarak ta 12 yıla çıkarmıştır.

Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması ile her aile uzun yıllar eğitim ile içli dışlı olmuş, veliler okullar ile daha fazla irtibat kurmuştur. Çocuğu 5 yaşında ana okuluna başlayan bir velinin 18 yaşına kadar bir ayağı okulda olmakta, 2. 3. çocuğu ile bu aralık 15-20 yılı bulmaktadır.
Okul ile daha çok iletişim kuran velilerin okula, eğitim sistemine eleştirileri de artmıştır.

PİSA, TİMSS gibi sınavlar ile farklı ülkelerin öğrencileri aynı sorular ile aynı yaş gruplarında ortak sınavlar yapılmaya başlanmış, alınan puanlar ile başarı sıralamaları yayınlanmaya başlamıştır.

Açıklanan sonuçlar üzerinden olumlu, olumsuz eleştiriler yapılmakta, çeşitli öneri ve teklifler havada uçuşmaktadır.
Eğitimin akademik yönü yanında davranış boyutunda da bireye kazandırdıkları sürekli sorgulanmakta, kimilerince olumlu, kimilerince olumsuz yönleri ön plana çıkarılarak okula, eğitim sistemine eleştiriler getirilmektedir.

Eğitimle ile ilgili eleştiri ve önerileri farklı bir açıdan ele alan Prof. Yunus ÇENGEL hocanın kitabını yazının başlığı yaptım. Bu konuda somut, dünya çapında uygulamaları kendi değerlerimizle buluşturan Yunus Hocanın kitabını tüm eğitimcilerin tanıması gerektiğine inanıyorum.
Prof. Yunus ÇENGEL tarafından yazılan “GELECEĞİN EĞİTİMİ” kitabı Lejant yayınları tarafından 2021 haziran ayında basılmış.

Kendisi uzun yıllar ABD Nevada üniversitesinde hocalık yapmış, Eğitim konusunda çok sayıda makalesi bulunan Yunus hocanın ““GELECEĞİN EĞİTİMİ” kitabı yukarıda farklı inanç gruplarının yaptığı eleştiriler dışında farklı bir bakış açısı ve öneri sunuyor.

Zaman zaman Dünya eğitim sistemlerinin ülkemiz eğitim sistemi ile mukayesesi yapılırken, kabul görmüş evrensel uygulamaların aslında bizim inanç yapımızla da ne kadar uyumlu olduğu gözler önüne seriliyor.

Yukarıda dile getirdiğimiz eğitim sistemine getirilen eleştirileri yapanlar somut tekliflerde oldukça zorlanmaktadırlar. Yunus Çengel hoca bu hususta net önerilerde bulunuyor, yapılan önerilerinde uygulanabilir olduğu, hemen her inanç sahibinin de itiraz edemeyeceği ilkeler olduğu görülüyor.

“Eğitimde değişim ihtiyacı” diye söze başlayan yunus hoca şunlardan bahsediyor:

• Eğitimde reformlar planlanırken öncelikli olarak yapılması gereken şey, içinde kendimizin ve çocuklarımızın yaşamak istediği bir toplum vizyonu ile uyumlu ve bağlantılı bir eğitim vizyonu ortaya koymaktır. Bu vizyon, bütüncül bir yaklaşımla neyi, niçin ve nasıl yapacağımıza ışık tutacak ve temel referans oluşturmalıdır.
• Bilişim ve iletişim teknolojilerinin hızlı gelişimi ve yaygınlaşması sonucu dünyada yaşanan hızlı ve sürekli değişim, eğitimde de, alışılagelmiş düşünce kalıplarının dışına çıkıp hızlı değişimi gerekli kılmaktadır. Dünün yaklaşımlarıyla yarının zorluklarını başarıyla aşmak mümkün değildir
• Okullarda eğitim, bugün hala büyük ölçüde önceden belirlenmiş bilgi kalıplarının öğrencilere aktarılmasına dayanmaktadır. Bilgiyi yorumlama, içselleştirme, gerçek hayatta yeni durumlara uygulama ile enine ve geçişken genel beceriler ve davranışlar geliştirme ise geri plana itilmektedir.
• Bilim, teknoloji ve beyin gücü, içinde bulunduğumuz bilgi çağında bireysel ve toplumsal gelişmişlik, refah, güç ve prestijin kaynağı ve itici gücü haline gelmiştir. Baş 4 döndürücü bir hızla değişen dünyamızda ülkeler için en büyük zenginlik, sahip olunan doğal kaynaklar değil, 21. yüzyıl becerileri ile donanmış iyi eğitimli insan kaynağıdır. Yeni bilgi üreten yaratıcı beyinler için cazibe merkezi olanlar ve bilgiye hükmedenler, hiç şüphesiz geleceğe de hükmedecekler ve geleceğin dünyasını şekillendireceklerdir. Bu durum, global yarışta ön saflarda yer alabilmek ve rekabetçi konumu sürdürebilmek için, zamanın gerekleri ve gerçeklikleri ile uyumlu bir eğitim sisteminin hayati önemini göstermektedir.
• Birçok araştırma, Türkiye’de eğitimin genel itibariyle gerçek dünyadan kopuk olduğunu ve bireyleri gerçek hayata hazırlamakta yetersiz kaldığını göstermektedir. Sınıf ortamının gerçek yaşam koşullarını yansıtmaktan uzak oluşu ve öğrencinin derslere ilgisizliği, birçok uluslararası rapora da yansımaktadır.

Facebook Yorumları

Yorumunuz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.