Gençler Diyor ki “Ne Verdiniz ki Bize Ne İstiyorsunuz”
Aziz Nesin’in bir hikâyesi vardı hani “İnsan Olun Yavrularım” diye. Hikâye şöyle idi:
Baba karınca ile anne karınca, yavru karıncalarını çevrelerine toplarlar ve onlara karıncalık dersi verirler. Baba karınca, dersin sonunu şöyle bitirir:
“Yavrularım, bu hayatta karınca olmaya çalışın, hiçbir zaman karıncalıktan ayrılmayın. Yavrular da; “Nasıl karınca olalım? Karıncalığın yolları nelerdir?” diye sorduklarında;
Baba karınca; “Kendinize bizi örnek alın, biz ne yapıyorsak, sizler de onu yapın” der.
Yavru karıncalar, baba karıncayla anne karıncaya bakarlar, onlar ne yapıyorlarsa onu yaparlar. Yazdan yiyeceklerini toplayıp toprak altına yığarlar, çok çalışırlar, kışın uyurlar ve zamanı gelince yumurta yaparak döngülerini sağlarlar. Bi zaman sonra baba karıncayla anne karınca, çocuklarını yine çevrelerine toplarlar. Baba karınca onlara;
“Yavrularım, ben artık ölüyorum, hepinizden memnunum, hepiniz iyi birer karınca oldunuz, hiçbiriniz karıncalıktan ayrılmadınız, hakkım size helaldir, Allah sizden razı olsun” der.
Aynı şekilde baba balıkla anne balıkta yavrularını çevrelerine toplayarak balıklık dersi verirler. Yavru balıklarda balık olmanın yollarını anne babasını örnek alarak öğrenir ve anne babaları da onlardan memnun bir şekilde emeklerinin boşa girmediği belirterek haklarını helal ederler. Yavru balıklar; “biz çok bi şey yapmadık, siz ne yaptınızsa biz de öyle yaptık” derler.
Hikâye ördek ailesi, köpek ailesi ile devam ederken, sığır, manda, hamsi, balina, deve, fil, yılan, koyun, yeryüzünde ne kadar baba hayvan ve anne hayvan varsa, yavrularına kendileri gibi olmaları, bunun için de kendileri ne yapıyorlarsa öyle yapmalarını söylerler. Tüm hayvan yavruları da bu şekilde yetişir.
Sıra gelir insanoğluna…
Baba insanla anne insan, çocuklarını çevrelerine toplarlar, onlara insanlık dersi verirler. Baba insan, dersinin sonunu şöyle bitirir:
“Yavrularım, bu hayatta insan olmaya çalışın, hiçbir zaman insanlıktan ayrılmayın” Çocuklar da: “Ne yapalım da insan olalım? İnsanlığın, insan olmanın yolları nelerdir?” diye sorduklarında;
Baba insan, “Çok kolay, kendinize bizi örnek alın. Anneniz ve ben ne yapıyorsak, siz de öyle yapın” diyerek insan olmanın yollarını kendilerini örnek alarak bulabileceklerini söylerler.
Çocuklar, baba insanla anne insana bakarlar, onlar ne yapıyorlarsa aynısını yaparlar. Sonunda baba insanla anne insan çocuklarını yine çevrelerine toplarlar. Baba insan onlara:
“Yazıklar olsun! diye bağırır. Hiçbiriniz bizim istediğimiz gibi yetişmediniz. Hiçbiriniz insan olmadınız. Hepiniz de insanlıktan uzaksınız. İnsanlıktan ayrıldınız. Artık ölüyoruz. Yazık oldu emeklerimize, boşa gitti. Bütün hakkımız haram olsun, Allah hepinizi kahretsin” der
Çocuklar şaşırdılar,
“Peki ama bize neden beddua ediyorsunuz? Biz yanlış bi şey mi yaptık yoksa… Size baktık, sizi örnek aldık. Siz ne yaptınızsa, biz de onu yaptık”…derler…
Bu kısa hikâye bize ne çok şey anlatıyor aslında…
Son günlerde YKS sonuçlarının ardından yapılan analizlerde sorumlu kim ya da kimler diye sorgularken aklımıza önce kendimiz gelmiyor sanırım. Yani gençler de dese ki biz aileler ve öğretmenlere:
“Biz sizi örnek aldık, size baktık, siz ne derseniz onu yaptık”deseler haksız sayılmazlar yani… Her geçen gün eğitim sistemine yapılan eleştirilerde, eğitim nereye gidiyor? Hiç bir şey öğretemiyor muyuz? Ne olacak bu gençleri hali? Diye düşünüp sorunları beraber tartışsak da aslında gençler biz yetişkinleri örnek alıyor. Yani bakmak lazım kendimize.. Biz neyiz? Ne üretiyoruz? Ne kadar çalışkanız? Ne kadar fedakârız? Ne kadar disiplinliyiz? Ne kadar dürüstüz? Ne kadar öğrenme odaklıyız? Soruları sayfalarca uzatıp kendimize yönelttiğimizden biz yetişkinler toplum olarak ne kadar başarılıysak çocuklar da ancak o kadar başarılı olacaktır. Asıl sorunun bizden ve bizlerden kaynaklandığını kavramamız gerekiyor önce. Gelişmiş ülkelerin sadece eğitim sistemleri başarılı değil, onların önce yetişkinleri başarılı, sistemleri, düzenleri sağlam. Biz neye elimizi atsak orada ayrı bir sıkıntı var.
YKS Sınavının açıklanmasıyla ortalama ve standart sapma değerleri yayınlanınca kötü bir tabloyla karşılaştık evet… Yıllardır hem merkezi sınavlar hem de TIMSS, PISA gibi sınavlardan sonra vah bizim halimize deyip yerin dibine soktuğumuz eğitim sistemini eleştirmekten öteye gidemediğimiz gibi tablo daha da kötüleşiyor. Hatta bu sene yapılan ABİDE sınavından sonra öğrencilerin en temel becerilerde, dört işlem yapamaz ve okuduklarını anlayamaz durumda oldukları yazılıp çizildi. Öğrencilerin başarısızlığı ilkokulda başlıyor ve ilerleyen sınıflarda da giderek artıyor denildi. Yani ilkokulda okuduğunu anlıyor, işlem yapıyor ama eğitim aldıkça ve yaşı büyüdükçe okuduğunu anlama ve işlem becerilerinde ciddi düşüşler yaşanıyor olduğu söylendi. Eğitildikçe işler sarpa sarıyor. Burası zaten çok ilginç… Eğer bu sınav sonuçlarını baz alırsak o zaman kabaca eğitemiyoruz diyebiliriz.. Diğer taraftan bakarsak bence en temel sorun, buna YKS de dâhil, okullardaki öğretim ve değerlendirme sistemiyle, yapılan merkezi sınavlardaki soru tipleri arasında ciddi bir uyumsuzluğun olması. Yani öğretim, yöntem, teknik ve değerlendirme arasındaki uyumsuzluk. İlkokulda çalıştığım için, 4. Sınıflarda ABİDE sınavının ardında yine bu yorum minik öğrencilerden geldi. “Ama bu bizim sınavlarımıza benzemiyordu ki”. Bu sınav sonuçları bize birazda şunu diyor aslında “ne öğrettiniz bize ne soruyorsunuz” Merkezi sınavlardaki başarısızlığın bence birinci nedeni çocuğun alışık olmadığı ve karşılaşmadığı türden soru kökleriyle yordanması. Çocuk aslında bir öğretmenin dersinden çok başarılı olabiliyor, dersi seviyor ama merkezi sınavda neredeyse hiç soru yapamıyor. Bu ne yaman çelişki… Öğretmenlerin yöntem teknik ve değerlendirme konusunda acilen güncellenmesi gerekiyor. İkincisi ders kitaplarının içeriği. Kaynak kitap kullanılmadığını varsayarsak, çocuk ders kitaplarını yalayıp yutsa bile kitaplardaki içeriklerle ve hele ki konu sonu değerlendirme sınavlarıyla hangi sınavda başarı sağlar ve nereye yerleşir? Çocuklar ve gençler ders içi veya ders dışı öğrenmelerini sorgulayacak türden benzer karşılaştırma yapabilecek soru tipleriyle pek karşılaşmadıkları için başarısız oluyor.
Sonuç olarak, her türlü başarısızlığın mimarı biz yetişkinleriz aslında ve bütün sınavlar için en son yargılanacak kesim öğrencilerdir. İçi boş projelerle, hiçbir yerli bilimsel dayanağı olmayan öğretim yöntemleriyle, oyunla eğlenceyle ancak bu kadar oluyor. Eğitimin içeriğini, gerçekten eğitim ihtiyacımız neler, neler öğretmeliyiz sorularının cevaplarını yetişkinlerin önce içselleştirmesi gerekiyor. Eğitimle ne uzak ne de yakın hedefte istenilen düzeye ulaşamıyoruz. Eğitim sonunda iş konusuna hiç girmiyorum bile ki o kısım da en büyük sorun…Toplum olarak, biz yetişkinlerin kendimize çeki düzen vermeden, başarı konusunda kendimizi kanıtlamadan, çocuklardan ve gençlerden başarı beklememiz haksızlık olur… Önce biz toplumun tüm yetişkinler…Önce kendimiz…Sonra çocuklar ve gençler bizim ayak izlerimizi takip ederler zaten…
Nermin ELMAS