Gençler Umudumuz Sizsiniz
0

Yüzleşme adlı kitabı okuduğumda “Dert ağlatır, aşk söyletir.” Atasözü aklıma geldi. Şahsen de tanıdığım başarılı bir ülkemizin sevdalısı işadamımız aynı zamanda yaşadıklarıyla dertli olan ve düşünen bu insan, son üçyüz yıl boyunca hepimizin bildiğimizi zannettiğimiz gerçeklerle yüzleşmeye karar vermiş. Sadece iş hayatına değil, ülkemizin genel sorunlarına kurtuluş reçetesi ve raporu sayılabilecek faydalı bir çalışma ortaya koymuş. Bu kitapta asıl dikkatimi çeken husus her konuda “eğitime” vurgu yapılmasıdır. İkiyüzonsekiz sayfanın sonunda ise “gençler artık tek umudumuz sizsiniz!” cümlesiyle bitmiş olmasını oldukça önemsedim. Peşinen kendisini tebrik ediyorum.

İyi bir eğitim alarak mühendis olmuş bununla birlikte Perşembe Pazarında tornacı babasının yanında çıraklıktan başlayan kariyerinde firmasını, bugün üç fabrikayla yüzoniki ülkeye ihracat yapar düzeye ulaştırmıştır. Çeşitli meslek ve sivil toplum örgütlerinde yöneticilikler yaparken edindiği tecrübelerini kitabında okuyucularıyla paylaşmaktadır.

Çeşitli ortamlarda konuşturulan başarılı iş insanları yanında başarısız olanların da konuşturulmasının, bu deneyimlerden alınacak derslerin de çok faydalı olacağını düşünmektedir. Öte yandan kişisel, kurumsal ve devlet olarak korkmadan kendimizi eleştirmeye cesaret ederek, yanlış bilinen kalıplardan kurtulmamız gerektiğine vurgu yapmaktadır. Dünya ölçeğinde kabul görmüş çeşitli ölçeklerden hareketle kıyaslamalar yaparak, neden “sürekli patinaj” çektiğimizi sorgulamakta, analiz etmekte ve çıkış yolları sunmaktadır. İş hayatı, sivil toplum ve devlet üç açıdan ele alarak tüm örneklerde, istatistiklere dayalı analizlerde, orta gelir tuzağından çıkabilmiş Kore ve Tayvan yanında Almanya, ABD, Japonya, Finlandiya başta olmak üzere birçok dünya ülkesiyle karşılaştırmalara yer verilmektedir.  Bir ekonominin belirli bir gelir düzeyine ulaştıktan sonra orada sıkışıp kalması ya da bir durgunluk içine girmesi hali olan orta gelir tuzağından kurtulmamız için yapmamız gerekenleri sıralamaktadır.

Kültürün, ülke düzeyinde ekonomik büyüme ve kalkınmada çok etkili olduğunu örneklerle açıklamaktadır. Başarısızlıkların arkasında; tarihten, gelenekten ve dinin insani yanlış yorumlanmasından gelen, kişi tercihleri ve kurumsal yapılarda da kendini gösteren, hem devlet hem de iş dünyasında temel belirleyici faktörlerden biri, alışageldiğimiz kurallar manzumesi olarak kurumsal kültürün bulunduğuna önemle vurgu yapmaktadır.

Bizim istediğimiz hedeflere ulaşmamıza engel olan vasatlık kapanının nedenleri üzerinde önemle durmuştur. Öncelikle zihnimizdeki zincirlerden kurtulmak isteyenlerin bu kitabı okumasını tavsiye etmektedir. İçinden geldiği “iş dünyası” yanında “sivil toplum” ve “devlet/kurumlar/yargı” üçgeni içinde yaşananları anlatmaktadır. Kurmayı hayal ettiği, küresel rekabet enstitüsünden verdiği ülke karnesine ulaşılmaktadır. (Karnede; eğitim kalitesi endeksi olarak tek başına sadece PISA matematik sonuçlarına dayalı olarak yılsonu notunun vasat altı verilmesini yeterli bulmadım) Küresel ekonomik refah paylaşımında % 0,7–1,3 bandına sıkıştığımızı, kurtulmak için; toplumun içindeki hayallerin ve deli fikirlerin peşinde koşabilecek % 3-5 kadar yaratıcı insan sınıfını en iyi yerlerde okutarak, özgür ortamlarda yaşatarak, kabiliyetlerine göre eğiterek, insanlık için icat çıkartacak, ekonomik katma değer üretecek kaliteli insanları nasıl yetiştirmemiz gerektiğini anlatmaktadır. Yazar bu konuda fikirlerine aşağıdaki şekilde devam etmektedir.

Ülkemizde böyle nitelikli insanları yetiştirene kadar da yaratıcı sınıftaki küresel insanları özel bir vatandaşlık teklifiyle ülkemize çekebilmek gerekiyor. İster yetiştirelim ister davet edelim böyle bir insan sermayesi için uygun ortamların iklimin de hazırlanması lazım. Üstün çalışan beyinlerin oluşturacağı ortak akıl ve özgür düşünceyi elit ve aydınlık iddiasından ve her türlü polemikten uzakta çalışabileceği şartların oluşturulması şarttır.

Bir inovasyonu görebilecek vizyona ve onu pazara farklı bir sunumla getirebilecek yeteneğe sahip olan girişimcilerinden/deli fikirlilerinden ziyade bizde iş yapma, para kazanma hırsı olan birşeyler yapma arzusuyla yanıp tutuşan girişken tabir edilen kişilerin çoğunlukta olduğu görülmektedir. Ancak sorunumuz; girişkenlerle girişimcileri ayıracak ve niyetli girişimcileri maddi-manevi teşvik edebilecek bir girişimcilik ekosistemini yaratacak kurumsal bir kültürü oluşturamayışımızdır. Ülkemizin üniversitelerle, ar-ge merkezleriyle işbirliği yapabilen, global/dünyalı düşünebilen, gelişmiş, karmaşık, özel fark yaratacak nitelikli girişimcilere ihtiyacı var.

Küçük olsun benim olsun değil, büyük olsun bizim olsun diyerek gerektiğinde uluslararası şirket evlilikleri yapabilecek güvene sahip girişimcilerin finansman ihtiyacı sağlandığında üniversitelerde yığılma, sonrasında KPSS’ye hazırlanıp memur olmak tercih edilmeyecektir. Zira bu ülkenin rekabet edebilir yüksek teknolojik ürünleri verimli bir şekilde üreterek kalkınması zenginleşmesi girişimciler ve nitelikli işgücüyle mümkün olacaktır. Ölçek ekonomisine geçerek nitelikli insan ve mühendisler çalıştıran, ar-ge yatırımı yapabilen büyük ve güçlü firmalar, rekabet edebilir marka ve katma değerli teknolojik ürünler ihraç ederek ülkenin büyüme ve kalkınmasına destek olabileceklerdir.

Özellikle makine, elektronik ve yazılım/bilişim (mekatronik) sektörünün yatırım ve teşviklerle geliştirilmesi gerekiyor. Halkımızın tasarruflarını yastık altı yerine yatırıma, istihdama ve ekonomik gelişime aktarmalıyız. Sermaye birikimi olmadan sanayide çarkların sürekli dönmesi zordur. Mevcut bankacılık ve sermayesi bu sisteme hizmet edecek şekle dönüştürülmelidir. Ülkemizin dış ticaret ve cari açığı; önemli oranda enerji ve makine yatırımları sebebiyledir. Ülkemizi dünyada temsil edecek bir marka ve ürün için teşviklerin özellikle yüksek teknolojiye ayrılması daha doğru olacaktır.

Gücünü üyelerinin özgür iradesinden alan sivil toplum kuruluşları, başta hükümetler nezdinde lobicilik yapabilen, sözünün gücü olan, itibara sahip olarak kıt kaynakların doğru sektörlere aktarılmasını sağlaması beklenmektedir. Aslında meslek odalarının bir “Verimlilik Enstitüsü” ve “Piyasa Denetim ve Gözetim Birimi” kurmaları bir ihtiyaçtır. Ait olduğu iş dünyasının ihtiyaçlarını ve sektörel düzeyde eksiklerini tespit ederek kıt kaynaklarını gayrimenkullere israf etmeden değişim ve dönüşümü yakalayabilmelidirler. Kolektif gelecek ve ortak iyi için özgür tartışma ortamında ve farklı çıkarlar etrafında birbirimize güvenerek demokrasi şemsiyesinde biraraya gelebilmelidirler.

Kitabın her bölümünde eğitime vurgu yapılmasına rağmen sonlarına doğru yirmibeş sayfa özel bir bölümde “eğitim sistemi” başlığında ayrıca ele alınmıştır. Buradaki açıklamalarda ise; eğitimi yaşamdan, toplumdan, ekonomiden ayırmak mümkün değil. Eğitimle ekonomi arasında vazgeçilmez bir ilişki bulunmaktadır. Nitelikli insan sermayesi; üretkenliği, yenilikçilik kapasitesini, inovasyonu ve farklılaşmayı, büyümeyi, bilgi üretmeyi ve teknolojiye uygulamayı bu sayede de yüksek katma değer yaratarak gelir seviyesini ve büyümeyi teşvik edecektir.

Bir işadamı olarak; insanı merkeze alan, dijital çağın ihtiyaçlarına uygun, üstün nitelikli öğretmen ve öğrenci yetiren, fırsat eşitliğini ve herkesin nitelikli eğitim hakkını garanti altına alan, kapsayıcı ve hayat boyu devam eden bir eğitim ve öğretim sistemi hayali kurmaktadır. Eğitim, okul öncesinden başlayıp tıkır tıkır saat gibi işleyerek bir insanın son nefesine kadar devam etmesi gerekir.

Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip bir ülke olarak övünmekle birlikte sadece kendimizle değil dünyanın mevcut gelişmiş ülkeleriyle rekabet edebilmek için; beyinlerimizin göç etmediği, kadının hayatın içinde olduğu, eğitimde ve istihdamda yer almayan gençlerin istihdam edildiği, eğitimli ve nitelikli genç işsizliğin azaldığını görmek istemektedir. Kitaba ilk bakışta, çoğunlukla kötümser, bardağın boş tarafını gören ve muhalif bir durum tespiti gibi görünse de gerçekten gerçeklerle yüzleşmeye çalışıldığı ve ülkemizin iyilik, başarı, huzur ve mutluluk hali için önemli bir çalışma olduğu görülmektedir.

Dünya iş hayatında başarılı olmuş göçmenlerin hayat hikâyelerinin ortak noktası, hemen hepsi bir şekilde yurtdışına beyin göçü yaptığıdır. Büyük hayalleri olan gençler nitelikli göçmenlere dönüşerek kendilerine yatırım yapabilecek ülkelere gitmektedir. Öncelikle elimizdeki nitelikli beyinleri dışarı kaptırmadan, dünyada alanında en iyilerini de ülkemize çekebilmeliyiz. Bununla birlikte yabancı yatırımın ucuz işgücü ve pazar yerine nitelikli işgücü ve cazip yatırım imkânlarına bakarak ülkemize gelmesi sağlanmalıdır.

Farklı insanlar yetiştirebilmek için üç yaşından itibaren çocuklara başta paylaşımcılık gibi temel değerlerin verilerek, sonrasında hayal kurabilen, analitik düşünen, empati yapabilen, merak edip araştıran, tartışabilen ve eleştirebilen insan temeli oluşturmak gerekiyor.

Meslek liselerini orta öğretim seviyesindeki gençlerin başarı bakımından en alttaki yüzde yirmisinin gittiği okullara dönüştürmüşüz. Çocuklarımız üniversiteye gidebilmek için meslek lisesi yerine Anadolu liselerini tercih etmektedirler. Oysa makine mühendisliği okuyacakların ortaöğretimde de makineyle ilgili bir meslek grubunda eğitim görürse daha nitelikli bir mühendis olacaktır.

Meslek lisesi mezunlarının toplumsal algısının da bir üniversite mezunuyla bir tesisatçının evlenebilmesinin garip karşılanmadığında, öğretime okulda ama eğitime hayatın her alanında sahip olunabileceğinin farkına varılması gerekiyor. Kişinin hayat boyu mutlu bir yaşam kurabilmesinin bir meslek ve iş sahibi olmasının tek yolunun üniversite bitirmek olmadığını insanlara anlatabilmeliyiz. Üstelik mezunların alanında çalışması oranının çok düşük olduğu, çoğunluğun alan dışında bulabildiği işlerde çalıştığı gözönüne alındığında herkesin üniversite mezunu olma merakını yeniden gözden geçirmek gerekmektedir.

Bu sebeplerle mesleki eğitime bakış açımızın değişerek ortaöğretimde çocuklarımızı yeteneklerine göre mesleki tanıtım ve rehberlikle uygun alanlara yönlendirebilmeliyiz. Nitelikli bir meslek elemanı aynı zamanda bir sanatsever, sosyal ve kültürel alanda faaliyetler yapan kültürlü bir insan olabilir. Bunun için ortaöğretimdeki öğretmenlerimizin de son derece nitelikli olması gerekmektedir. Coğrafyamızın sunduğu olasılıklar havuzu küçük olduğundan bizi uçuracak petrolümüz, doğalgazımız ve doğal kaynaklarımız olmadığından çok çalışmalı, disiplinli olmalıyız. Gençler! Ülkemiz için fırsatlar hiçbir zaman bitmediği gibi yeni fırsatları iyi değerlendirip üst lige çıkarak ilk ona girebilmek için yeni çalışma şekli ve yöntemleriyle değiştirebilirsiniz. Artık tek umudumuz sizsiniz!

(*) Adnan DALGAKIRAN, Yüzleşme, Kronik Kitap, İstanbul, Ocak-2021

Facebook Yorumları

Erol DEMİR 1967 yılında Gölcük’te doğdu. Piyale Paşa İlkokulu, Gölcük İmam Hatip Ortaokulu, Gölcük Endüstri Meslek Lisesi, Anadolu Üniversitesi Bilecik Meslek Yüksekokulu Elektronik programını ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İşletme Yöneticiliği alanında yüksek lisansı “Eğitim Yöneticilerinin Sorunları ve Çözüm Önerileri” konusunda tezini tamamlamıştır. Halen İstanbul Ticaret Üniversitesinde işletme alanında doktora öğrencisidir. 1990 yılında Türkkablo fabrikasında kalite kontrol teknisyeni olarak çalıştı. Öğretmenlik hayatına 1991 yılında Hakkari’de başladı. 1994 yılında Gölcük Mesleki Eğitim Merkezi’ne elektronik öğretmeni olarak atandı. 1995 yılında müdür yardımcısı oldu. 2000 şubat ayında Gölcük Mesleki Eğitim Merkezi Müdürü oldu. 2003 yılında Gölcük İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde Şube Müdürü olarak çalışmaya başladı. Aralık–2007 ile Haziran-2016 arası İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğünde Şube müdürü olarak çalıştı. Temmuz – 2016 Bakırköy İlçe MEM, Temmuz-2022 İstanbul İl MEM, Ekim-2023 Küçükçekmece İlçe MEM Şube Müdürü olarak görevine devam etmektedir. Evli ve 3 çocuk sahibidir.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir

Yorumunuz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.