Sevgili ozanımız Aşık Veysel’in kalbimizi titreten satırlarında ifade ettiği gibi;
“Uzun ince bir yoldayım,
Gidiyorum gündüz gece,
Bilmiyorum ne haldeyim,
Gidiyorum gündüz gece.
Dünyaya geldiğim anda,
Yürüdüm aynı zamanda,
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece.
Uykuda dahi yürüyom,
Kalmaya sebep arıyom,
Gidenleri hep görüyom,
Gidiyorum gündüz gece
Kırk dokuz yıl bu yollarda
Ovada dağda çöllerde,
Düşmüşüm gurbet ellerde
Gidiyorum gündüz gece.
Düşünülürse derince,
Uzak görünür görünce,
Yol bir dakka miktarınca
Gidiyorum gündüz gece.
Şaşar Veysel iş bu hale
Gah ağlaya gahi güle,
Yetişmek için menzile
Gidiyorum gündüz gece”
Peki bu iki kapılı handa biz ne olacağız diye vakit telaşesinde, insanların gürültüsünde kaçımız düşünüyoruz? Sanırım bazı şeylerin bizde oluşturduğu duygulara fikirlere öyle önemli gözlerle bakıyoruz ki ahvalimiz nice olmuş, önümüze koyup düşünmekten kaçınır olmuşuz.
Çok sevdiğim Gülten Akın’ın sözleri dönüp duruyor zihnimde “Ah kimsenin vakti yok, durup ince şeyleri anlamaya…”. Neden diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Bunca yıl, bunca insan ve bunca zaman varken ve Dünya hepimize rağmen hepimizle birlikte devam ediyorken; bizler kendi zihinlerimizde oluşturduğumuz hangi gerekçelere sığınarak fani olduğumuzu, bizim de bir gün bu han kapısından çıkacağımızı unutmuşuz.
İnsanları bu ara fazlasıyla dışarıdan gözlemlediğimden sanıyorum. Pek bir ilgimi çekti kalabalıkların gürültüleri… Çalıştığınız kurumda arkadan fısır fısır konuşulanlar, ailenizdeki arka plan sohbetleri, arkadaşlarımızla yaptığımız klasik sohbetler, hiyerarşik tüm yapıların getirdiği alt üst diyalogları, özel hayatlarımız… Hadi gelin birlikte düşünelim. Bizi olumsuza çeken, bize olabilecek en kötü senaryoları ürettiren, kendi halleri kötü olmasa bile kötüymüş gibi gösterip de olumsuzu zihnimizde normalleştiren kaç kişi var etrafınızda? Ben tahmin edeyim, çok…
Herkese inat pozitif düşünmeye devam etmeliyim diyen ben bile fark ediyorum ki, kimi zaman kendimi hiç sevmediğim kurban psikolojisinde düşünürken buluyorum. Kimi zaman hepimizin yaptığı gibi… Çabalasak, çırpınsak da bir bakıyoruz benzemişiz biz de sürümüze. Bakınca tuhaf geliyor olumlamalarla güne başlayanlar, cümlelerinin gücüne inanarak olumsuz cümleler kurduklarında bile hemen düzeltme kaygısına girenler… Oysa ki, doğru yoldalar ve keşke hepimiz öyle olabilsek…
Ben bugünden itibaren kendi bahçemde çiçek yetiştiriyorum fikirlerimle ve duygularımla; onları güzel düşüncelerle, iyi dileklerle dualarla suluyorum, üzerlerine emek ve çaba serpiştiriyorum. Hepimiz yapabiliriz. Hiç demeyin ki; çok sevdiklerim var, olumsuz dili de davranışı da ama çok seviyorum, çok paylaşımlarımız var diye. Bırakın sizinle birlikte o da değişsin. Sözünüzü değiştirin, cümlelerinizi değiştirin, çevrenizdekileri de değiştirin. Mutluluğun, pozitif düşüncenin bulaşıcı olduğuna inanıyorum. O halde hadi biz bulaştıralım etrafa. Bugün ve şu an itibariyle kalabalığın o olumsuz fikir ve davranışlarının bize değil kendilerine ait olduğunu kabul edelim. Ve susturalım hepsini, sadece kendi güzel düşüncelerimizin sesini duyalım. Var mısınız kendi sesinizi duymaya?
“Kalbimi bana gelecek tüm güzelliklere açıyorum.”
TUĞÇE DEĞİRMENCİ