Bu kadar bireysel farklılıklara sahip bir sınıf ortamında öğretmenin yapması gereken ilk iş öğrenciyi tanımaktır.
İnsan; sayılamayacak kadar farklı özelliklerle dünyaya gelen, tek ve benzersiz bir varlık olan ve sonradan da kazandığı farklı özelliklerin bütünüdür. Başka bir deyişle insana ait olan her şeyin benzersiz ve genellenemez olduğudur. İnsanlar arasındaki fiziksel farklılıklar ilk dikkat çeken özelliktir.
Fakat insanı bir bütün olarak düşündüğümüzde, zihinsel, sosyal, kültürel farklılıkların yanında duygularını, düşüncelerini, istek ve gereksinimlerini, güçlü ve zayıf yönlerini, amaç ve değerlerini, yeteneklerini ve becerilerini göz önünde bulundurulması önem arz etmektedir. Bu kadar bireysel farklılıklara sahip bir sınıf ortamında öğretmenin yapması gereken ilk iş öğrenciyi tanımaktır. Duygusu, yetenekleri, ailesi, sevdikleri, özlemleri, engelleri… nelerdir?
Detaylandıracak olursak; bireyin ailesi ve aile ilişkileri, sosyo-ekonomik durumu, beden gelişimi ve sağlığı, zihin ve dil gelişimi, sosyal-duygusal gelişimi, okul eğitimi ve başarı durumu, okul dışı etkinlikleri ve iş deneyimi, ilgileri, geleceğe yönelik planları ve mesleki eğilimleri şeklinde sıralanabilir Öğretmenler, sınıf ortamında genelde öğrencilerine “eşit davrandıklarını” belirtirler. Bazen bazı durumlarda eşit davranmak bile eşitsizliğe yol açabilir. Çünkü öğrenciler birçok özellikleri bakımından birbirinden farklıdırlar. Dolayısıyla öğrencilere eşit davranmak yerine özel davranmak öğrencilerin bütünsel gelişimleri açısından önem arz etmektedir. Konuyu aydınlatacak bir hikayeye değinecek olursak:
Okulun ilk gününde 5. sınıfın önünde dururken, öğretmen çocukların hoşuna giden bir şey söyledi. Çoğu öğretmen gibi, öğrencilerine baktı ve hepsini aynı derecede sevdiğini söyledi. Ancak bu imkânsızdı, çünkü ön sırada oturduğu yerde bir yana kaykılmış ismi Mustafa Yılmaz olan bir erkek çocuk vardı.
Öğretmen Semra bir yıl önce Mustafa’yı izlemişti ve diğer çocuklarla iyi oynamadığını, elbiselerinin kirli olduğunu ve sürekli olarak kirli dolaştığını gözlemişti. İlave olarak Mustafa tatsız olabiliyordu. Bu öyle bir noktaya geldi ki, Öğretmen Semra onun kâğıtlarını büyük bir kırmızı kalemle işaretlemekten, kalın çarpılar (x) atmaktan ve kâğıdın üstüne en düşük notu yazmaktan zevk alır oldu.
Öğretmen Semra’nın okulunda, her çocuğun geçmiş kayıtlarını incelemesi gerekiyordu ve Mustafa’nın kayıtlarını en sona bıraktı. Ancak, onun hayatını gözden geçirdiğinde, bir sürpriz ile karşılaştı.
Mustafa’nın birinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:
Mustafa gülmeye hazır parlak bir çocuk. Ödevlerini derli toplu ve temiz yapıyor ve çok terbiyeli. Onun etrafta olması çok eğlenceli.
İkinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:
Mustafa mükemmel bir öğrenci, sınıf arkadaşları tarafından çok seviliyor, ama annesinin ölümcül bir hastalığı olduğu için sıkıntı içinde ve evde ki yaşamı mücadele içinde geçiyor. Üçüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:
Mustafa’nın annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Mustafa elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor, ama babası ona ilgi göstermiyor ve eğer bazı adımlar atılmazsa evde ki yaşamı yakında onu etkileyecek.
Mustafa’nın dördüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:
“Mustafa içine kapanık ve okulda derslere çok fazla ilgi göstermiyor. Çok fazla arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor.
Bunları okuyunca, Öğretmen Semra problemi kavradı ve kendinden utandı. Öğrencileri ona güzel kurdelelerle ve parlak kâğıtlara sarılmış hediyeleri getirdiğinde bile çok kötü hissediyordu. Mustafa’nın hediyesini alıncaya kadar bu böyle devam etti. Mustafa’nın hediyesi bir marketten aldığı kalın, kahverengi ambalaj kâğıdı ile beceriksizce sarılmıştı. Öğretmen Semra onu diğer hediyelerin ortasında açmaktan acı duydu. Öğretmen Semra pakette taşlarından bazıları düşmüş yapma elmas taşlı bir bilezik ve çeyreği dolu olan bir parfüm şişesini çıkarınca çocuklardan bazıları gülmeye başladı. Ama o bileziğin ne kadar güzel olduğunu haykırdığında çocukların gülmesi kesildi. Bileziği taktı ve parfümü bileklerine sürdü. Mustafa, o gün okuldan sonra öğretmenine şunu söylemek için kaldı. Öğretmenim bugün aynı annem gibi kokuyordunuz. Çocuklar gittikten sonra, Öğretmen Semra en az bir saat ağladı. O günden sonra, okuma, yazma ve aritmetik öğretmeyi bıraktı. Bunun yerine, çocukları eğitmeye başladı. Öğretmen Semra, Mustafa ya özel ilgi gösterdi. Onunla çalışırken, zihni canlanmaya başlıyor görünüyordu.
Onu daha fazla teşvik ettikçe, daha hızlı karşılık veriyordu. Yılın sonuna kadar Mustafa sınıftaki en zeki çocuklardan biri oldu ve tüm çocukları aynı derecede sevdiğini söylemesine rağmen, Mustafa onun gözdelerinden biri idi.
Bir sene sonra, Semra kapısının altında Mustafa’dan bir not buldu, ona hala tüm yaşamında sahip olduğu en iyi öğretmen olduğunu söylüyordu. Altı yıl sonra Mustafa’dan bir not daha
aldı. Liseyi bitirdiğini, sınıfında üçüncü olduğunu ve onun hala hayatındaki en iyi öğretmen olduğunu yazmıştı. Bundan dört yıl sonra, bazı zamanlar zor geçmesine rağmen okulda kaldığını, sebatla çalışmaya devam ettiğini ve yakında kolejden en yüksek derece ile mezun olacağını yazan başka bir mektup aldı. Yine Öğretmen Semra’nın tüm yaşamında ki en iyi ve ne favori öğretmen olduğunu yazmıştı. Sonra dört yıl daha geçti ve başka bir mektup geldi. Bu kez fakülte diplomasını aldıktan sonra, biraz daha ilerlemeye karar verdiğini açıklıyordu. Mektup onun hala karşılaştığı en iyi ve en favori öğretmen olduğunu açıklıyordu. Ama şimdi ismi biraz daha uzundu. Mektup söyle imzalanmıştı, Prof. Dr. Mustafa YILDIZ (Tıp Doktoru). Mektubun içeriği ise Mustafa bir kızla tanıştığını ve onunla evleneceğini söylüyordu. Babasının birkaç hafta önce vefat ettiğini açıklıyordu ve evlenme töreninde Öğretmen Semra’nın damadın annesine ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu. Şüphesiz Öğretmen Semra bunu kabul etti. Ve tahmin edin ne oldu?
Taşları düşmüş olan o bileziği takti. Dahası, Mustafa’nın annesinin süründüğü parfümden sürdü. Birbirlerini kucakladılar ve Dr. Mustafa, Öğretmen Semra’nın kulağına şöyle fısıldadı, “Bana inandığınız için teşekkür ederim, öğretmenim. Bana önemli olduğumu hissettirdiğiniz ve bir fark meydana getirebileceğimi gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim” Öğretmen Semra, gözlerinde yaşlarla fısıldadı, Şöyle dedi,
Mustafa, yanlış şeylere sahiptim. Bir fark meydana getirebileceğimi bana öğreten sensin. Seninle tanışıncaya dek, nasıl öğreteceğimi bilmiyordum”.
İnsanların hayatlarına dokunmak için öncelikle tanımak lazım