Günümüzde hemen hepimizin yakındığı ve bıkkınlık haline dönüşen, bizi iç dünyamıza hapseden, anahtarını bulamadığımız iletişim ile ilgili deli sorularımız var.
Anlamıyorsun !
Anlatamıyorum sanırım!
Beni dinlemiyorsun!
Anlamazsın zaten !
Beni kimse anlamıyor!
Anlamazsan anlama umurumda değil…
Ne kadar anlatırsan anlat karşı tarafın kapasitesi kadar anlaşılırsın…
Yetmez gibi bir de bu durumu kendimize ifade etmek için, rahatlatıcı sorular sorarak kızgınlığı karşı tarafa yükleriz.
Dinliyor musun?
Sana sesimi duyuramıyorum!
Üff sana anlatmak için zaman harcayamam…
Bu durum bizi rahatlatmaya yetmez. İletişim esnasında sinirlerin gerildiği, kelimelerin anlamlarının hiç tartılmadığı, kırıcı sözlerin sarf edildiği, konuşulan konudan tamamen uzaklaşıldığı, biz ne konuşuyorduk evresine geçildiği anlar olmuştur. Hep düşünürüm, bizi anlamamak için programlanmış insanlarla mı iletişim kuruyoruz ya da kurmak zorunda kalıyoruz? Belki de Tanrı bizi hep aynı konuyla sınıyor. Böyle ifade edince ne kadar komik geliyor değil mi? Tabi ki insanlar sizi anlamamak üzere programlanmadı.. Değişen dünyada, farklı telaşlarımız var. Bir işi yaparken başka bir iş ile uğraşmak huyumuz olmuş. Telefon ile konuşurken raftan ilaç vermek ya da reçete ile ilgilenirken kafamızı şöyle bir kaldırıp, gelen mesaja bakmak. Bir konuşma esnasında, karşı tarafı dinlerken ya vereceğimiz cevabı planlıyoruz, ya da kafamızdan başka düşünceler, olaylar geçiyor. Elbette zorunluluklarımız var. Sürekli yetişmemiz gereken işlerimiz var. Çalışma şartlarının ağırlığı, rekabet etme zorunluluğu, anlık müdahale edilmesi gereken konular var. Kısacası içinde bulunduğumuz durumdan uzaklaşıp, kafamızda yolculuklara çıkıyoruz. Bir de bunu itiraf ediyoruz. Kafam hiç yerinde değil J Odağımızı kaybediyoruz. Güçlükle sağladığımız motivasyonumuz yerle bir oluyor. “Kimse beni anlamıyor” fikrinden bir adım öteye geçemiyoruz.
İletişim kurmanın inceliklerini ve her kültür seviyesine göre farklılık gösteren, alışkanlıkları gözler önüne seren yüzlerce makale ve kitap bulmak mümkün, işimize yarayacak bilgiler elbette var. Bu kaynaklardan yararlanmak çokça fayda da sağlar. Kurduğumuz iletişimde anlaşılamama durumunuzun başlıca nedeni, özgüven eksikliği ve düşüncelerin derlenip toplanmamış olması. Bizi anlamak için kimse çaba göstermiyor. Bunu kabul ederek devam edelim.
Ne yaparsak yapalım, aynı anda başka bir iş ile ilgilenip, hatta üçüncü işi aynı anda çözmeye çalışmak, çok şey düşünüp, çok sonuca ulaşmak niyetindeyiz. Bu başlangıçta, zamanı iyi kullanmak için çok akılcı görünüyor. Bu kadar iş yoğunluğunda bir de tamamlanmayan işlerimiz eklenirse ?
Günümüzde iletişimcilerin – kişisel gelişimcilerin sık sık bahsettiği ve yığınla örnek verilen konuya dikkat çekelim. Doğru bir iletişim kurmak ve tam anlaşılır olmak için ANDA kalmak çok önemli. “Anda kalmak” bütün keyfin dibine vuralım, hiç takmayalım, gelişine vuralım gitsin demek değildir. Anda kalmak; durum, zaman ve mekan değiştikçe mevcut duruma göre kendimizi ayarlamaktır. Geçmişte olan ya da gelecekte olacak her hangi bir düşünceyle uğraşmayıp; şimdiyi yaşamaktır. İletişimi bu şekilde yönlendirmek işimizi kolaylaştırır. İletişimi yönlendirirken mümkün olduğunca özgüvenimizi sergileyip, açık ifadeler kullanıp, yalın bir dil ile gerçek istediğimizi söylediğimizde, daha anlaşılır oluruz…
İletişim kurarken, dinlemenin önemini zaten biliyoruz. Uygulamalar konusunda ihmallerimiz olduğunu itiraf edelim. Bir konuyu dinlerken ya vereceğimiz cevabı ya da o konuşmanın nereye varacağını tahmin etmekle meşgul oluyoruz. Yalın ve tüm önyargılardan arınmak, tüm anlatılanları dikkatle dinleyip ardından cevabı vermek idealdir.
İletişim kazalarının, önüne geçebilmek için, konuları kendi içinde değerlendirmek iyi bir fırsat olabilir. Bu fırsatı görmek için çaba gösterelim. Bir de şu var; “anlayan anladı”. Kim, neyi, nasıl anladı? Pek de ilgimizi çekmeyen durumlar olabilir. Hocam Ahmet Şerif İZGÖREN’i anmadan geçemeyeceğim; ‘ima tehlikelidir’ der. İletişim esnasında bir imada bulunursanız, dikkatli olun. Bulunduğunuz imada sizi dinleyen kişi çok akıllı olup sizi anlamazdan gelebilir. Ya da cidden anlamıyordur. Her iki durumda da mesajınız, anlatmak istediğiniz karşı tarafa ulaşmaz. Siz karşı tarafın çok mu akıllı az mı akıllı olduğunu asla anlayamazsınız. Olay ANLAMIYORSUN- ANLAMAZSIN vs. ile dolu bir konuşmaya döner ve iletişiminiz kopar.
Karşı tarafın kafasının içindekileri bilemeyiz, falcı yada medyum değiliz. Gayet açık, net, anlaşılır bir ses tonu, duygu ve düşüncelerinizi net olarak ifade eden kelimeler eşliğinde, duygu ve düşüncelerimizi aktarabiliriz. Duygu ve düşüncelerimizi aktaramadığımızı düşündüğümüz ya da uygun kelimeler bulamadığımız zamanlar olabilir. O zamanlarda kendimizi tanıyıp kendimize yatırım yapalım. İletişimi ve kendini ifade etmeyi öğrenelim mesela.
Daha çok anlaşılır olduğunuz, iletişim kazalarının olmadığı günler dileğiyle…