“Kapsayıcı Yükseköğretim: Akademik Hareketlilik ve Uluslararası Eğitime Erişebilirlik” konusu sadece bir eğitim politikası olarak bireyle ve üniversiteleri değil aynı zamanda toplumların geleceğini de yakından ilgilendirmektedir. Ülkeler sürdürülebilir bir gelişim ve kapsayıcı bir topluma sahip olmak istiyorsa sadece yükseköğretimde değil eğitim-öğretimin okulöncesi-ilköğretim ve ortaöğretimden başlayarak her bir ferdine; ekonomik durumu, bölgesel farklılıkları, engeli ya da sosyal koşulları ne olursa olsun erişebilir fırsat eşitliği sağlayan bir yapı kurgulamalıdır. Çağdaş toplum, Sosyal ve hukuk devleti olmak bunu gerekli kılar. Özellikle özel eğitim ihtiyacı olan dezavantajlı ve hassas grupların desteklenmesi, ihtiyaç duyduğu imkanların sağlanması ve pozitif ayrımcılık yapılması gerekir. Bu isteğe bağlı keyfi bir konu olmayıp Anayasamızdan başlayan yasal düzenlemelerle koruma altına alınmıştır.

Kamu hizmeti sunulurken eşitlik ilkesine uyulmalı ve ayrımcılık yapılmamalıdır. Bu ilke Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. Maddesine dayanır: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
Anayasa’da yer alan hükümler çeşitli yasal düzenlemelerde de kendisini göstermektedir. Bu anlamda Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu, Engelliler Hakkında Kanun, Sosyal Hizmetler Kanunu, İş Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, Milli Eğitim Temel Kanunu ve Türk Ceza Kanunu gibi birçok yasal düzenleme, kamusal hizmetlere erişimde eşitliğin sağlanması ve ayrımcılığın engellenmesi ile ilgili çeşitli hükümler içermektedir.
Kapsayıcı bir eğitim-öğretim hizmeti sunabilmek için önce yeterli ekonomik imkanlar, yasal düzenlemeler en önemlisi karar alıcı ve uygulayıcılarda zihinsel hazırbulunuşluk gereklidir. Sınırlı imkanlara karşılık sınırsız talep ve beklentileri karşılamak zordur. Bu konu ülkeler için bir problem ise önce bunu parçalara ayırıp küçülterek hatta boyutu artmadan çözümü kolaylaştırmalıyız.
İstatistik bilgilere ve ölçeğe bakınca böyle bir sınırlama yapmanın gerekli olduğunu görmekteyiz. Türkiye’nin nüfusu 85.664.944, ülkede 18.710.265 (K12) öğrenci, 75.467 okulda, 1.168.896 öğretmenle eğitim öğretim yapmaktadır. İstanbul’da 2.900.000 öğrenci, 6897 okulda 170.000 öğretmen görev yapmaktadır. Küçükçekmece İlçesinde 153.000 öğrenci, 500 okulda 7525 öğretmenle eğitime devam etmektedir. Yükseköğretimdeki 6,835,115 üniversite öğrencisiyle beraber toplam 25,454,380 kişi Türkiye’de öğrencidir. Bu da nüfusun % 29,81 teşkil ediyor.
Türk Eğitim Sisteminde 1 yıl okul öncesi, 4 yıl ilkokul, 4 yıl ortaokul ve 4 yıl lise olmak üzere toplam 12 yıl zorunlu eğitim bulunmaktadır. Öğrenci-veli açısından 8. Sınıfa gelene kadar eğitim-öğretimde bir problem olduğu konuşulmuyor. Sıra liseye geçişte LGS sınavında % 20 lik ilk dilimden öğrenci alan sınavlı liselere girmek için 7. Ve 8. Sınıftan başlayan özel dersler ve dersaneler ek kaynaklarla öğrenciler yarışa hazırlanıyorlar. Kimse 8 yıllık OBP ortaöğretim başarı puanına bakmadan kendince iyi liseleri yerleşmek için çabalıyor.
Aynı durum eğitimin 12. yılında lise son sınıfta üniversiteye geçişte de yaşanıyor. Sınava hazırlık 11. ve 12. Sınıfta hızlanıyor hatta öğrenciler okulu boş verip açık öğretime geçerek daha geniş zamanda hazırlanmanın yollarını zorluyorlar. Öğrenciler-veliler çözümü/çareyi/kurtuluşu üniversite kazanmak okumak bitirmek diploma ve unvan sahibi olmakta arıyor. Her iki sınavın aslında sonucu tüm sınıflarda gösterilen performansla eşdeğer baştan az çok bellidir.
Çocukluktan gençliğe geçiş ergenlik ve toplumla kaynaşma sosyalleşme döneminde öğrenciler hayattan kopuk izole kalarak sınavlara hazırlanıyorlar. Bilgi, sınav ve test çözme odaklı geçirilen yıllar duygusal-sosyal açıdan sağlıksız bireylere dönüşmeye sebep oluyor. Kaybedilen zaman, emek ve harcanan bütçeler ciddi boyutlara ulaşıyor.
Türkiye’de 2025 yılında sınavlı liselere yerleşebilmek için 1 milyon 4 bin 276 öğrenci LGS adlı sınava girmiştir. 719 kişi tüm soruları çözerek tam puan almıştır. 200 bin 25 kişilik sınavlı okul kontenjanı için öğrenciler en az iki yol boyunca hazırlık yapmışlardır. Ancak 1/5 i sınavlı öğrenci alan liselere yerleşebilmiştir.
Aynı durum üniversiteye girmek için yaşanmaktadır. 2025 yılında 2 milyon 560 bin 649 kişi YKS adlı TYT ve AYT olmak üzere iki basamaklı sınava girmiştir. 2 milyon 310 bin 599 adayın puanı hesaplanmıştır. 250 bin elli kişinin puanı hesaplanacak düzeyde başarı gösterememiştir. 1 milyon 412 bin 734 aday tercih yaparak 840 bin kontenjana yerleştirilmiştir. 779 bölüm hiçbir öğrenci tarafından tercih edilmediği için öğrencisiz kalmıştır.
Özetle 2/3 ü yerleşememiş, öğrencilerin % 40’ı puanı yettiği halde sıralamasını beğenmediği için tercih yapmamıştır. Hatta ilk 100 bin kişi içinde olanların 1/5 de tercih yapmayarak kendince gelecek yıla hazırlanmaya karar vermiştir. Bunlardan bir kısmı da yurtdışı eğitim seçeneklerini tercih etmiş olabilirler. Bu durum geçen yıllara göre azalmış gibi görünse de sınava girmek için hazırlanan havuzdaki kişi sayısı azalmayıp sürekli artış göstermiştir.
Son 10 yılda, yükseköğretim kurumlarımızda okuyan uluslararası yabancı öğrenci sayısında büyük bir artış kaydedilmiştir, güncel rakamlara göre ülkemiz, yükseköğretimde 107 ülke mutabakat zaptıyla 15 bini burslu olmak üzere yaklaşık 340 bin uluslararası öğrencisiyle, bu alanda dünyanın en fazla uluslararası öğrenci ağırlayan ülkelerinden biri hâline geldi. MEB, 125 ülkeyle imzaladığı 121 anlaşmayı Resmi Gazete’ de yayımlayarak yürürlüğe koymuştur.
Türkiye’nin yükseköğretimde uluslararasılaşma çalışmaları, temelde şu dört esasa dayanmaktadır: Akademik gelişme ve etkileşim, Ekonomik kalkınma ve dayanışma, Sosyal ve kültürel etkileşim, Siyasî ve diplomatik ilişkilerin geliştirilmesi.
Üniversite sınavında depremzede öğrenciler için 9141, şehit gazi çocukları için 4045, 34 yaş üstü kadınlar için 11682 olmak üzere özel hassas gruplara ayrılan toplam 24.868 kontenjana 19.006 kişi yerleşerek % 76,4 oranında bu kontenjan doldurulmuştur.
Özetle; Türkiye’de yükseköğretime üniversitelere erişim talebi son derece güçlü bir şekilde devam etmektedir. Etkin ve kapsayıcı bir çözüm gereklidir. Herkes neden üniversite mezunu olmak istiyor? İyi ve kolay iş bulmak, istihdam olmak, çalışırken yüksek maaş alıp refah içinde yaşamayı hayal etmektedirler.
Şimdi de iş hayatına kısaca göz atalım. Türkiye’de devlet/kamu sektörü olarak 5,2 milyon istihdamla toplam istihdamın sadece % 13, 3 ü karşılarken gerisini % 86,7 sini özel sektör işe almaktadır. Sektörel dağılım ise % 57,9 hizmet, % 20,7 sanayi, % 14,8 tarım ve % 6,6 inşaat olarak istihdam sağlanmaktadır.
Özel sektörün firma yapısı incelendiğinde 1-50 çalışan arası küçük, 51-150 çalışan arası orta ölçekli olmak üzere tüm işletmelerin % 99,8 i KOBİ küçük ve orta ölçekli işletmelerden oluştuğu görülmektedir. KOBİ’ler tüm istihdamın % 76,7 sini sağlarken çalışanlarının yaklaşık ¼ ü beyaz yakalıdır. Bu oranla üniversite mezun oranlarımızı karşılaştırdığımızda arz-talep dengesizliği olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer yandan ülkedeki her 3 işsizden 1’i üniversite diploması sahibidir. Maalesef halen 2024 sayımlarına göre 15-24 yaşındaki 11 milyon 598 bin çağ nüfusunun % 22,5 oranı 2 milyon 614 genç ne işte ne de eğitimde bulunmamaktadır. Halen evden çıkmayan 3 milyon 500 civarında ev genci bulunduğu hesaplanmıştır. Bu durum 30 lu yaşlara gelmiş iyi eğitim almış gençlerin hala yuva kuramamış işe girememiş olmasına doğal olarak nüfus artış hızının giderek azalmasına da sebep olmaktadır.
İşgücü ve işsizlik rakamları ise; 15 yaş üstü nüfus 66 milyon 373 bin, işgücü 35 milyon 498 bin (% 53,5), istihdam 32 milyon 452 bin (% 48,9), işsiz sayısı 3 milyon 047 bin (% 8,6), işgücüne dahil olmayan 30 milyon 874 bin insan bulunmaktadır. Genç nüfusta işsizlik ise % 16,2 dir.
Ülkemizde 81 farklı il’de 200 üniversitede 6 milyon 835 bin 115 öğrenci yükseköğretimde okumaktadır. 2025 yılında 919 bin 373 öğrenci mezun olmuştur. Mezunların dağılımı ise 471.788 lisans, 340.855 önlisans, 92.617 yüksek lisans, 14.113 doktora düzeyindedir.
Şimdi başa dönüş şu soruyu sormamız gerekiyor; Bu kadar üniversite mezununa ihtiyacımız var mı? Üniversiteyi kimler ne için okumalı? Üniversiteler kontenjanlarını istihdam imkanlarıyla karşılaştırmalı olarak sınırlandırmalı mı?
Öğrencilerimizin büyük bir kısmını lise düzeyinde ilgi, bilgi, merak, yetenek ve isteklerine göre meslek envanterleriyle keşfedip uygun mesleklere yönlendirmeliyiz. Onları belki de ortaokullardan itibaren cazip zevkli işlik-atölye ve uygulamalı iş ortamlarında yaparak yaşayarak meslekleri tanıtıp sevdirmeli ve severek başarıyla yapacağı meslekleri öğretmeliyiz.
Ülkemizde halen 4274 meslek lisesinde eğitim gören 1.743.390 gencimiz bulunuyor. Her yıl bunların ¼ ü mezun oluyor fakat iş hayatına geçmiyor, öğrendiği, diplomasını aldığı mesleğinde çalışmak istemiyorlar. Diğer taraftan sektör nitelikli eleman ihtiyacını hiç durmaksızın dile getiriyor. Meslek lisesi mezunları da üniversiteye girmeye çalışıyor ve beyaz yakalı olmak istiyor.
Meşhur bir atasözümüz der ki; “sen ağa, ben ağa, bu ineği kim sağa”. Öncelikle tüm gençlerin üniversiteli olma heves ve modasından vazgeçerek bir an önce kişiye uygun meslek ve iş sahibi olması konusunda başarılı olmalıyız. Mesleki ve teknik eğitimi bu konuda sihirli bir reçete kabul etmeliyiz. Bu sayede gençler 6-7 yıl sonra üniversite mezunu olarak sahip olacağı işe ve kazanca meslek lisesi mezunu olarak rahatlıkla kavuşabilecektir.
Bu açıdan mesleki ve teknik eğitimi özellikle ortaöğretim-lise düzeyinde sihirli bir reçete olarak görmekteyim. Mesleki ve teknik eğitim kişiye beceri kazandırır, değer ve güç katar. Mesleği olanın özgüveni yüksek olur, toplumda itibarı olur, işi-aşı-kazancı olur kimseye muhtaç olmaz. Üreterek topluma değer katan, vergisini veren itibarlı bir mesleğe mensup olma aidiyetiyle onurlu bir insan olur. Bu sebeple mesleki ve teknik eğitim, kapsayıcılık konusunda kullanılabilecek en güçlü araçlardan birisidir.
Yükseköğretimde kapsayıcılık-hareketlilik-uluslararası eğitime erişime daha çok kaynak imkan ayırabilir ve başarılı olabiliriz. Ayrıca hayat sadece üniversitede veya okulda geçmiyor. Günlük yaşam şehir hayatı herkes için her yerde kapsayıcı bir kamu hizmeti gerektiriyor. Evinizden çıktığınızda kaldırımdan başlayan ulaşım imkanlarının uygunluğu alışveriş, hastane, devlet daireleri, banka, restoran, ibadethaneler ve parklar aklımıza gelebilecek her yerin kapsayıcı ve erişilebilir olması gerekiyor. Bunun için de üniversitede gençlere mesleği ne olursa olsun zihinsel, fiziksel, görme, işitme, konuşma ve yaşlılar dahil olmak üzere tüm hassas grupları kapsayacak bir mimari tasarım ve kamu-sosyal düzenine ihtiyacımız vardır.
Hassas grupları; engelliler, afetzedeler, savaş mağdurları, göçmen ve mülteciler, yetim-öksüz ve kimsesizler, özel gereksinimliler, parçalanmış aile çocukları, ekonomik yoksunluk çekenler, kadınlar ve gençler olarak sıralayabiliriz. Özel-resmi sunulan tüm hizmetlerin her biri faydalanmaya müsait hale getirilmelidir. Kapsayıcılık konusunda öncelikle tüm kamu-özel sektör çalışanları eğitim almalıdır. Bu konuda hazırlanmış eğitim rehberli hayatboyu öğrenim kapsamında tüm vatandaşlara ulaştırılmalıdır.
Aslında bu grupların yükseköğretime erişebilmeleri lise düzeyinde iken desteklenmelerine de bağlıdır. Coğrafya kaderdir, doğduğun ev, yaşadığın çevre geleceğin için farklı fırsatlar sunmaktadır. Yetiştiğiniz kasaba mı? Büyük şehir mi? İstanbul mu? Eğer hayata İstanbul’da başladıysanız +5 puan diğerlerinden öndesiniz demektir. İstanbul’da doğup büyüyen, eğitim alan yaşayanlar dünyanın her yerine rahatlıkla seyahat edebilir ve yaşayabilirler. Anadolu da taşrada birkaç öğrencinin sahip olabileceği imkanlara burada olanların birçoğu sahip olabilmektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), özellikle K12 düzeyinde çok şey hatta her şeyi yapıyor ve başarılı da olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Özel eğitim gerektiren öğrenciler için; kaynaştırma ve bütünleştirme programı, destek eğitim odaları, özel eğitim sınıfları, özel eğitim okulları, evde ve hastanede eğitim, BİLSEM bilim sanat merkezleri, özel rehabilitasyon merkezinden hizmet alanların ödemeleri, tüm özel eğitim alan bireylerin evinden servis araçlarıyla alınarak ücretsiz okula taşınmaları, tam gün eğitim alanların yemekleri devlet bütçesinden karşılanmaktadır. Mesela sadece İstanbul Küçükçekmece İlçesinde 200 e yakın araçla 2000 e yakın özel eğitim öğrencisi bir yıl boyunca sabah evinden alınıp akşam taşınması işi için 100 milyon TL ödemeyi devlet yapmaktadır.
MEB ayrıca eğitimde fırsat eşitliği sağlamak adına e-devlet kapsamında dijital imkanları da seferber etmektedir. MEBİ ortaokul ve lise düzeyinde öğrenme platformu, EBA öğretmen ve öğrencilerin eğitim bilişim ağı, HEMBA hayat boyu öğrenme platformu, DYK ücretsiz okulda yüzyüze destekleme yetiştirme kursları düzenlenmektedir.
MEB 2024-28 Stratejik Planına göre; yurtdışında Bakanlığa bağlı resmi okul/kurumlarda 12.494 öğrenci öğrenim görmekte, yurtdışındaki öğrenci kontenjanının % 63,23’ü lisansüstü öğrenim amacıyla stratejik alanlarda kullanılmakta, hayat boyu öğrenmede dezavantajlı gruplara yönelik açılan kurlara katılan kursiyerlerin oranı % 15 tir. Halen kaynaştırma ve bütünleştirme uygulamaları yoluyla eğitim alan öğrencilerin örgün eğitimdeki toplam özel eğitim ihtiyacı olan öğrencilere oranı % 70 ise demek ki hala erişilmesi gereken % 30 luk bir kesim var.
DPYB devlet parasız yatılılık ve bursluluk sınavıyla okul pansiyonlarında kalma veya eğitim destek parası alma imkân sunulmaktadır. Uzaktan eğitim için lise düzeyinde AÖL, üniversite düzeyinde AÖF hizmeti bulunmaktadır. Üniversiteler kontenjanlarını artırmışlardır. Her ilde üniversite açılmıştır. Üniversitelerde öncelikle istihdam imkanı olan yeni bölümlerin açılmasına başlanmıştır. Üniversite öğrencileri için KYK kredi ve yurtlar kurumu öğrencilere kalma yeri ve burs/kredi sağlamaktadır. 81 ilde 857 binada 987.000 öğrenciye barınma sağlanmaktadır. Her 4 öğrenciden 1’ i KYK yurtlarında barınmaktadır.
MEB bu yıl okul öncesi için 21, ilköğretim için 157, ortaöğretim için 277, özel eğitim için 196 ve mesleki eğitim için 986 olmak üzere toplam 1637 farklı dersten oluşan 184 milyon 455 bin 297 ders kitabı öğrenciler için ücretsiz olarak ilk gün sınıfta sıralarının üzerinde hazır hale getirildi.
Yeni inşa edilen okullarımızın tümünde engelliler için rampa ve asansör konulmaktadır. Var olan eğitim binaları da uygun hale getirilmeye çalışılmaktadır. Ancak sadece bunlar yeterli değildir.
Türk Eğitim Sisteminde Çocuklar İçin Kapsayıcı Eğitimin Desteklenmesi Projesi (PIKTES); yabancı çocukların (özellikle Suriyeli), Türkiye’deki eğitime erişimlerine ve sosyal uyumlarına katkı sağlamaktır. Proje AB tarafından desteklenmektedir. Bu kapsamda, yabancı nüfus yoğunluğu yüksek 29 proje ilinde yabancı çocuklar için örgün eğitim sisteminde (okul öncesi eğitimden ortaöğretim sonuna) kayıt, okula devamlılık ve bir üst kademeye geçişi arttırmak için burs, uyum, destekleme, telafi, yaz okulu, rehberlik-farkındalık ve dil eğitimleri verilmektedir. Bu sayede 2016 yılından itibaren tüm yabancı çocukların güvenli, kaliteli ve başarılı bir şekilde eğitim sistemine dahil olması sağlanmaktadır. Halen (1 Mayıs 2025 tarihi itibarıyla) 2 milyon 758 bin 39 kişi Suriyeli içinde 5-17 aralığında 941.422 öğrenci bulunmaktadır. Bu rakamlara göre Dünya ölçeğinde en büyük kapsayıcılık hareketi sayılabilir.
Türkiye’de eğitime erişimin ve kapsayıcılığın artması, eğitimde sadece erişimde değil kaliteye yönelik yapılan yatırımların bir sonucu olarak dünya ölçeğinde eğitim raporlarında ve ölçme sonuçlarında dikkat çekici başarılar elde edilmiştir. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı ilkokulda 18, ortaokulda 14 ve ortaöğretimde 13 tür. Türkiye, öğretmen istihdamında sorun yaşamayan üç OECD ülkesinden biridir.
Kaymakamlıklar; şehit gazi ve vazife malulü çocuklarına yılda bir eğitim yardımında bulunmaktadır. Devlete ait SYDV sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı aracılığıyla maddi, yakacak, barınma, onarım, gıda, erzak, sağlık, ilaç ve eğitim destek ödemeleri devam etmektedir. Belediyeler yerel yönetim olarak öğrenciler için bilgi evleri, kütüphaneler, ulaşım ve burs desteği sunmaktadır. Çok sayıda sivil toplum örgütü STK ve hemşeri dernekleri de burs, kredi, yurt ve mentörlük hizmetlerini öğrencilere ulaştırmaktadır.
Türkiye İş Kurumu İŞKUR ise üniversite mezunlarına istihdam garantili meslek kursları, işbaşı eğitim programları, gençlik programları, fikri-projesi olanlara işini kurma desteği, iş pozitif adıyla kadın destek programı, engelsiz işgücü uyum programı, koçluk, hibe desteği, girişimcilik eğitimleri, DABİS kariyer danışmanlık sistemi gibi çeşitli destekler sunmaktadır. 2025 yılında 40.562 engelli istihdamı gerçekleştirilmiş engelli için ayrılmış istihdam kontenjanlarının % 84,46 doludur. 200.910 kişi danışan olmuş 4802 kişi de uyum programlarından yararlanmıştır. İş arayanlar içinde altı aydan uzun süre işsiz kalmış riskli gruplara özel “iş ve meslek danışmanları” ve “engelli iş koçu” görevlendirilmektedir.
Türkiye’de uluslararası öğrenci hareketliliğin ağırlık yükseköğretim kademesindedir. Erasmus+ kapsamında öğrenim ve staj hareketliliğinden faydalanılmaktadır. Türkiye Ulusal Ajansı tarafından 2-12 ay süreyle değişen programlara öğrenciler sınavla burslu olarak yurtdışında eğitime katılmaktadır. Eğitim sonrası ülkemize döndüğünde yurtdışındaki sürenin iki katı kadar kamuda mecburi hizmet yapılmaktadır. Ocak-2025 itibariyle resmi burslu lisansüstü öğrenci sayısı 2994 tür.
Dünya Eğitim ve Ekonomi Forumuna göre gelecek yıllarda eğitimde yeni teknoloji kullanımı, bilgiyi beceriye dönüştürmek, beceri odaklı eğitim, yapay zekâ, inovasyon ve girişimcilik kültürü, barış ve insan hakları, küresel tehdit ve tehlikeler savaş ve çevre konularına ağırlık verilmesi gerektiği açıklanmıştır.
İşlerin geleceği öngörülerine bakarak kapsayıcılık altındaki grupları/kişileri;
- İleri düzey insani beceriler
- Siber güvenlik, yazılım ve veri bilimi,
- Yapay zekâ ve otomasyon gibi teknoloji ve dijital yeterlilikler
- Kritik düşünme ve yaratıcılık, iletişim ve takım çalışması,
- Yeşil ekonomik sürdürülebilirlik
- Esnek ve uzaktan çalışma
- Eğitimde dijitalleşme ve yaşamboyu öğrenme gibi konularda güçlendirmeye çalışmalıyız. Bu sayede onların mezuniyet sonrası istihdamını artırabilir işsizliği azaltabiliriz.
Belki de ülkemizin kapsayıcı hizmetlerinden yeterince haberdar olamamış olabiliriz. Bu hizmetlerin konuşulması ve duyurulması bile kapsayıcılık adına önemli bir adım sayılmalıdır. Yükseköğretim Kurumu tarafından yürürlüğe konmuş yasal düzenlemeye göre tüm üniversiteler, öğrencilerine meslek danışmanlığı hizmeti vermek zorundadır. Buna rağmen bu konuda kurumsal yapılanmanın söz konusu olmadığını tümünde bu hizmetin verilmediği görülmektedir. Mezun işsizlerin oranı da bunu göstermektedir.
Gençleri diploma, meslek ve iş sahibi yapmanın yanında sorumluluk, mesleki etik değerlerine duyarlı toplumun sağlıklı bireyleri olarak yetiştirmeliyiz. Bu konuda iş-güç-yetki sahibi herkesi daha duyarlı ve destek olmaya davet ediyorum. Unutmayalım ki verdiğimiz-paylaştığımız kadar insan, mutlu ettiğimiz kadar mutlu olacağız.
Değerli katılımcılar umuyorum bu çalışma başta yükseköğretimde kapsayıcılık, hareketlilik ve erişebilirlik yanında dünya barışına, insan haklarına, hakça paylaşım ve dayanışmaya, yaşanabilir bir çevreye kavuşmak için de faydalı olsun. Yaptıklarımızı hiçbir zaman yeterli görmeyip sürekli daha iyiye doğru durmadan çalışmalıyız.
Sonuç
Kapsayıcılık ve eğitime erişebilirlik için toplumun tüm fertleri okur-yazarlık seviyesinde bile olsa bir eğitimden geçirilmelidir. Konu, hiçbir kişi ve kurumun keyfiliğine bırakılmamalıdır. Ömür sadece okullarda/üniversitelerde değil tüm sosyal hayatın katmanlarında geçtiği için şehirde kapsayıcı günlük yaşam için tasarım ve kamu düzeni kurulmalıdır.
Öğrenciler ortaokul sonundan itibaren yükseköğretime gitmesi gerekip gerekmediği konusunda gerekli liselere yönlendirilmelidir. Doğru seçilmiş bir meslekte beceri ve yetkinlik kazanmanın kapsayıcılık, erişim ve dezavantajların aşılması için önemli bir araç olduğunun farkına varılmalıdır. Mesleklerin çoğunluğunun yükseköğrenim gerektirmeden meslek lisesi düzeyinde başarıyla yapılabileceği bilinmelidir.
Yükseköğretim gerek faydalanan öğrencilerin gerekse hizmet sağlayıcıların yaş, zekâ ve bilinç olarak en üst düzeyde olduğu kurumlar olduğundan kapsayıcılık konusunda en hassas davranılması gereken eğitim yapıları olmalıdır.
(*) Bu makale, Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi tarafından 2-3 ekim 2025 tarihinde Bakü’de yapılan Kapsayıcı yükseköğretim: akademik hareketlilik ve uluslararası eğitime erişebilirlik konulu uluslararası bilimsel pratik konferansta bildiri olarak sunulmuştur.

