Kehanet sözcüğü TDK sözlükte “Bir olayın gerçekleşeceğini önceden bilme” olarak tanımlanmaktadır. Bu sözcüğün İngilizce karşılığı olan “Prophecy”nin Oxford sözlüğünde manası “gelecekte olanı tahmin etme “olarak gösterilmektedir. Kendini gerçekleştiren kehanet kavramı, davranışçı kuramlardan olan klasik koşullanmanın bir ilkesidir. Kendini gerçekleştiren kehanetin özü inançların veya düşüncelerin davranışları değiştirme gücü olarak kabul edilmektedir. Bir inancın, kendini nasıl gerçekleştirdiği Snyder ve diğerleri tarafından araştırılmıştır. Yaşantı ve deneyim olmaksızın gerçekleşen bu düşünceler olumlu veya olumsuz olarak bizlerin tüm yaşamında önemli bir yer tutmaktadır. İnanmanın etkisinin büyük olduğu bu düşünce durumu bireyde ya olumlu yönde davranışlar ya da olumsuz yönde davranışlar oluşturmaktadır.
Etrafımızda “ Evrene hangi mesajı gönderirsen onun karşılığını alırsın” lafını sıkça duyarız. Bu durum aslında evrene gönderdiğimiz mesajdan ziyade bizim içimizde gösterdiğimiz güçlü inançtan kaynaklanmaktadır. Eğer bir duruma tekrarlayıcı bir biçimde ikna olursanız ve onun öyle olduğuna inanırsanız zaman içinde bunun gerçekleştiğini görürsünüz. Bu tanımları somutlaştırarak yapılan bir deneyi paylaşmak istiyorum.
Pygmalion etkisi, insanların sizin hakkınızdaki beklentilerinin performansınızı büyük ölçüde değiştirdiğini öne sürer. Bu kavramı ortaya atan Robert Rosenthal tarafından yapılan deneyde öğrencilerin okul performansının öğretmenlerin öğrencilerden beklentisi ile doğru orantılı olduğunu göstermiştir. Kaliforniya’da bir okulda yapılan deneyde, öğrenciler bir IQ testine tabi tutuluyor. Testte öğrencilerin yaklaşık puanlar aldığı sadece yetkililer tarafından biliniyor ve teste girenlerden rastgele seçilen birkaç öğrenciye öğretmenler aracılığıyla “Bu çocukların çok yüksek puanlar aldığı ve ileride çok başarılı olacakları söyleniyor.” bir sene sonra yeniden bir IQ testi yapılıyor. Testten edinilen sonuçlar şaşırtıcı oluyor. Seçilen öğrenciler sınıfın normal ortalamasından daha yüksek bir puan alıyorlar. Bu da gösteriyor ki özellikle ilkokul çağındaki çocukların davranışları ve performansları öğretmenlerin beklentisine göre olumlu ya da olumsuz olarak değişim göstermektedir.
Her bir birey hem kendi inançlarıyla hem de çevresinin kendisine gösterdiği inançlarla orantılı olarak performansında değişim gösteriyor. Eğer içsel olarak bir düşünceye çok fazla inanırsanız zaman içinde bunu siz kendi kendinize eylemleştirmiş olursunuz. Bir kişi sürekli olarak başkalarının onun hakkında konuştuğunu, ona kötü bir şekilde baktıklarını, onu sevmediklerini düşünürse eğer ve bu düşüncelere inanmaya başlayıp insanlardan uzaklaşırsa zaman içinde kendi düşüncesini kendi gerçekleştirmiş olur. Onun hakkında hiçbir kötü düşüncesi olmayan çevresi, kişinin yaptığı garip davranışlarla ve uzaklaşmayla onun arkasından konuşmaya başlamış olurlar. Eğitim sistemimize baktığımızda bu duruma çok sık rastlamaktayız. Yukarıda verdiğim örnekte de olduğu gibi öğretmenlerin, ailenin, akranların ve öğrencinin kendisinin kendisine inanması eğitim performansını oldukça artırmaktadır. Her davranıştan önce inancın büyük olduğunu bu noktada görmekteyiz. Olumlu düşünce ve davranışlar da olduğu kadar kendini gerçekleştiren kehanetin olumsuz örnekleri de bulunmaktadır. Bir aile, öğretmen veya akranlar, öğrenci üzerinde ne kadar başarısız damgası oluşturursa öğrenci de kendini o kadar başarısız olarak tanımlar ve buna inanç gösterir. Kendini başarısız gören bir öğrencinin başarılı olması ise pek mümkün olmayan bir durumdur. Çok başarılı bir öğrenci kötü bir okulda okuduğunda ve her gün o okulun başarısızlıklarıyla ya da kötü davranışlarıyla ilgili haberler duyduğunda kendini de başarısız olarak görür ve performansında düşüş yaşar. Buradan yola çıkarak ekonomik açıdan yetersizlikleri olan bölgelerde yaşayan öğrencilerin ve o bölgelerdeki okulların başarısızlıklarının ve artan zorbalık haberlerinin neden kaynaklandığını yorumlayabiliriz. Yine yapılan bir deney sonucunu paylaşmak istiyorum.
Kötü bir lise olarak adlandırılan bir okulda yapılan sınav sonuçlarında tüm öğrenciler ortalama puanlar alarak birbirlerine yakın sonuçlar almışlardır. Rastgele seçilen dört beş öğrencinin puanlarının çok yüksek olduğu ve bu öğrencilerin üstün yetenekliler okuluna gönderilmesi gerektiği yetkililer tarafından bildirilmiştir. Aslında seçilen bu öğrencilerin diğer öğrencilerden hiçbir farkı bulunmamaktadır. Ortalama düzeyde olan bu öğrencilerin gittikleri okulda başarı düzeyleri belirgin bir ölçüde artış göstermiştir.
Sadece düşüncelerimizle kendimizi motive edebiliyor veya motivasyonumuzu bozabiliyoruz. Bu aşamada dikkat etmemiz gereken kendimizi sevebilmemiz, korumamız ve inanmamızdır. Eğer siz kendinizi sevmezseniz başkasının da sizi sevmesi zorlaşır, siz kendinize inanmazsanız başkasının da size inanmasını bekleyemeyiz. İnsanların bizim hakkımızdaki düşüncelerini yine biz kendimiz inşa ederiz.