1. Anasayfa
  2. Değerlendirmeler

‘Keşke Öğretmen Olsaydım’

‘Keşke Öğretmen Olsaydım’
1

Toplumumuzda öğretmenlik mesleğine bakış açısını aslında başlıkta özetledim. Yıllardır gerek uygulanan eğitim politikaları, gerekse de sosyolojik olarak, öğretmen olmayan insanların ağzında pelesenk olmuş klişe bir sözdür. ‘Bir Öğretmen Olamadık Bee’, ‘Ohh mis gibi meslek’ gibi gerek iğneleme içeren,gerek espri ve şakayla karışık takılmalar içeren cümleleri ben de çok sık duydum, duymaya da devam ediyorum..

Yıllardır özellikle henüz ebeveyn olmamış, farklı mesleklerde çalışan insanların değişmez bakış açısıdır bu. Peki bu açı hiç değişmez mi? Elbette değişir bir çoğunda.. Ne zaman ki ebeveyn olunur ve evlatları okul öncesi ya da ilkokul çağına gelir işte o zaman yıllardır kafalarında ‘rahatlık’ ve ‘mis’ gibi tabirlerle kökleşmiş olan öğretmenlik mesleğine bakış açısı bir anda değişmeye başlar.. Kafa o zaman dank eder, bir aydınlanma gelir anne babaya..

Yıllardır kafalarındaki düşünceler dile dökülürken ‘Kutsallık’ kelimesini de eksik etmezler. Öğretmenliğe kutsiyet atfetmek bizi başka bir yere savurur ve yine gerçeklikten uzaklaştırır aslında. Öğretmenlik kutsal değil ‘seçkin’ bir meslek olmalıdır. Asıl ‘seçkinler’ gerçeklikten uzak diyebilirsiniz ama seçkin kelimesine yüklediğim anlam ‘jakoben’lik değil. Seçkinlikten kastım tercihleri, davranış ve üslubu ile sosyal gerçekliğin farkında sosyo-kültürel anlamda müktesebatı güçlü bir münevver profili.

Özellikle ilkokul eğitimine başlarken bu tarz ebeveynlerin aklındaki soru, ‘Acaba Nasıl Bir Öğretmen Seçeceğim’? olmuştur. Toplumda geçmişten gelen ve ortak kabul gören anlayış elbette var. Velimiz iyi bir sınıf öğretmeni bulma arayışındadır ve o ‘iyi’ sınıf öğretmenini bulursa çocuğunun geleceğini de kurtaracaktır, işte aydınlanma ve kafanın dank etmesi tam da burada başlar. Bir taşla iki kuş.. Bu anlayışın aslında bundan yaklaşık 30-40 sene önce karşılığının olduğunu söyleyebilirim, fakat bu günlerde özellikle eğitim bilimi açısından, insan fizyolojisi açısından, insan beyninin nasıl çalıştığını daha fazla algılayıp bilebildiğimiz bir çağda meselenin sadece sınıf öğretmeninde olmadığını fark etmeye başlar ebeveynler.

Elbette her zaman iyi bir sınıf öğretmeninin çocuğumuza olan katkısı yadsınamayacak kadar yüksektir.. Ancak bir öğretmenin çocuğumuza olan katkısından daha da önemlisi, özellikle bu yıllarda ekosistemin bütünsel olarak katkısına bakmak gerek diye düşünüyorum. Benim bu konuda çevremdeki ebeveynlere sıklıkla anlatmaya çalıştığım bir durum var.

Biz eğitimciler için eğitim artık öyle bir boyut haline geldi ki, geçmişte özellikle bundan 20-25 yıl önce bir okulda bir kaç tane iyi öğretmen varsa, tabiri caizse ‘yıldız’ öğretmenler varsa o okulları çok iyi okullar olarak değerlendirirdi insanlar. Oysa dünyanın bugün geldiği durum itibariyle, kentli nüfus ve kentli yaşam biçimi olarak baktığımız zaman bugün artık yıldız öğretmenlere değil, yıldız takımlara ihtiyacımız var. Dolayısıyla artık ebeveynlerin okul seçimi sırasında bir kaç iyi öğretmene odaklanmaları yerine, okul ekosisteminin bütününe odaklanmalarını öneriyorum.

Öyle ki, bunun en temel nedenlerinden birisi artık ne yazık ki çocuklarımızı sokaklarda, mahallelerde büyütemiyoruz. Eminim bu yazıyı okuyan benim gibi bir çok ebeveyn sokaklarda, mahallelerde büyüdü. Salçalı ekmeklerle, meybuzlarla, misketlerle, mahalle maçlarıyla, yakar toplarla büyüdük biz.

Çocuklar sokaklarda büyürken kendi yaş grupları dışındaki çocuklarla da iletişime geçerler,küçük veya büyük fark etmeksizin. Kısaca akran öğrenimi dediğimiz sosyal-duygusal omurganın temelini sokaklarda, mahallelerde atar. Kızmayı, barışmayı, üzülmeyi, affetmeyi bütün bunların hepsini mahallede, sokakta öğrenir. Bizler bunları sokaklarda öğrendiğimiz için okula gittiğimizde sosyal duygusal omurgamız oluştuğundan iyi bir öğretmenin dokunuşlarıyla hayatımız şekillenebiliyordu.

Ancak günümüzde öyle mi? Kentli nüfus olduğumuzdan çocuklarımızı sokaklara, mahallelere bırakamıyoruz. Sokaklarda büyütmemiz ne yazık ki imkansız hale gelmiş durumda. Sokaklarda büyümeyen işte bu çocukların sosyal-duygusal omurgasını oluşturabilmenin iki ayağı var. Biri ebeveynler, diğeri de okullar. Şimdi biraz buna değinmek istiyorum.

Bu konuda birinci ayak olan ebeveynlerin kendi yaşam biçimlerine bir rol biçmeleri, diğer taraftan da ikinci ayak olan okulların yeni okula, yeni okul anlayışına ve yeni okul ihtiyaçlarına göre ekosisteminin bütününü yeniden şekillendirmeleri gerekiyor. Özellikle okul öncesi ve ilkokul yıllarında çocuğun sosyal duygusal omurgasının oluşması ve bu omurganın oluşabilmesinde okulun gerçek anlamda akran öğrenmesinin olduğu, farklı yaş gruplarındaki öğrencilerin birlikte öğrenmekten ve oynamaktan keyif aldığı yeni bir ekosistem olarak tariflenmesi lazım.

Ebeveynlerin özellikle ilkokulda okul seçerken öğretmen seçmek yerine, o öğretmenlerin birbirleriyle çalışmalarına, potansiyellerine, idealist ve dinamizmlerine, ekip olma duygularına,kullandıkları iletişim diline bakmaları son derece önem arz etmektedir. Çünkü çocuklar okul öncesi ve ilkokul döneminde yaparak yaşayarak aynı zamanda rol model alarak büyürler.

Sosyal duygusal omurganın sağlamlığı için okullardaki bu çok çerçeveli ekosistem içinde her şeyi görmeleri yaşamaları ve tecrübe etmeleri son derece önemlidir. Etkili bir iletişim, etkili paylaşım ve etkili öğrenim ekosistemi olan bir okul seçilirse ebeveynlerin daha mutlu, çocuklarında sosyal duygusal omurgasının daha gelişmiş olacağına şüphe yoktur.

Son cümle olarak hem okullara, hem ebeveynlere hem de biz eğitimcilere düşen özellikle okul öncesi ve ilkokul yıllarında çocukların sosyal-duygusal omurgasını geliştirecek olan, etkileşimin zengin olduğu, yıldız öğretmenlerin değil yıldız ekiplerin olduğu okullar oluşturmaktır.

Facebook Yorumları

1986 Adana doğumluyum. Süleyman Demirel Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Mezunuyum. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji 3. Sınıf öğrencisiyim. 14 yıldır MEB’de görev yapıyorum. Şuan İstanbul Büyükçekmece ilçesinde görevimi devam ettiriyorum. Evli ve 1 çocuk babasıyım.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir

Yorumunuz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Yorumlar (1)

  1. Veli öğretmen seçerken aslında kendine benzeyeni seçer.Her zaman işe yaramaz.Secilen öğretmenin sınıfı kalabalık olur lyl bir durum değildir.Diger sınıflarda öğrenci az,veli ve idare baskisi daha az olduğu için daha rahat daha güzel eğitim ortamı olur.Sonucta hiçbir öğretmen sınıfa yatak sermez.Bu öğretmen seçme işi bir şehir efsanesine dönüşür.Cocugunu x öğretmene yetişsin diye erken okula verip sonra başka okula alan sınıfta bırakılmasını isteyenler gördüm duydum.

Yorumunuz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.