Son birkaç haftadır tez süreçlerim yoğunlaştıkça fark ettiğim bir konuyu tüm öğretmenler adına dile getirmek istediğimi ifade ederek başlamak istiyorum satırlarıma. Okuyacağınız bu yazı, aslında çok kimlikli tüm meslektaşlarıma ufacık bir motivasyon kaynağı olması amacıyla kaleme alınmıştır….
Mezun olduğumuzdan bu yana sınıflarımızda ve özel hayatımızda sahip olduğumuz kıymetli kimliklerden biri öğretmenlik. Ancak hepimizin öğretmenliğimiz dışında birçok görevi var, evlatlık, annelik, babalık, yüksek lisans öğrenciliği, doktora öğrenciliği, ablalık… Buraya birçok görev tanımı ve sahip olduğumuz birçok kimliğimizi yazabiliriz. Liste uzadıkça uzar tabi ancak niceliksel fazlalığına değil de nitelikte hayatımızda edindiği yerlerine odaklanalım gelin. En önemlisi şudur veya içlerinden birini seçmeliyiz gibi bir yorum yapmayacağım merak etmeyin. Çünkü son birkaç gündür fark ettim ki; hepsi birbirinden değerli ve aslında farkında olmasak da mesleki kimliğimizi de şekillendiren değerleri oluşturuyor. Örneğin, ben üniversiteden her döndüğümde farklı ilhamlarla bezenmiş şekilde yavrularımıza kucak açıyorum. Akşam evde yemeğimizi çok mutlu yediğimizde sabah sınıfımdan içeriye daha mutlu ve daha sıcak bir günaydınla giriyorum. Yani aslında hepsi çarkın bir dişlisi ve beni ben yapan, sizi siz yapan dişliler.
Söyleyebileceğim tek şey, benim gibi aranızda bu sürecin farkında olan ve “Ben acaba yetişemiyor muyum? Bir şeyler eksik kalıyor, olmayacak mezun olamayacağım” diyeniniz varsa bilsin ki sizlerle hemhal bir durumdayım. Ve bu empatik düşünceler sadece bize ait değil, farkındalığı yüksek herkese ait. Merak etmeyin, yapabiliyoruz, bir yerlerde eksik olduğunu fark etmek de bizim farkındalığımızdan geliyor. Bir şeyler belki zamanında olmuyor ama mutlaka çabamıza binaen bir zaman diliminde gerçekleşiyor. Bazen fark ediyoruz, bazen de yoğunluktan, esir olduğumuz zamana daha da esir olup fark edemiyoruz. Görebilmek de aslında bizlere kalmış…
Zamanı insanlar üretti, dakikalar, saatler hep bizim üretimimiz niceliksel varlıklar. Arttırmak da, her şeyi bunun ötesinde tutmak da bizim elimizde. Zamanın içine sıkışmadan kaldıralım başlarımızı, etrafımızda çok güzel şeyler oluyor. Mesela her gün tam 2 tane mucizevi olaya şahit oluyoruz; gün doğuyor ve gün batıyor…
Şükür sebeplerimiz çok aslında; kimliklerinizi düşünün, hem annesiniz, hem babasınız, hem ablasınız, hem öğrencisiniz, hem öğretmensiniz, hem torunsunuz, hem evlatsınız… Daha birçok madde ekleyebiliriz bunlara, birini önemserken birini geride bırakmak şöyle dursun, bırakın gelsinler, hepsinin başımızın üstünde yeri olsun. Hepsi parça parça mutluluğumuza sebep, enerjimizin kaynakları olsun.
Satırlarımı çok sevdiğim Melih Cevdet Anday’ın “Çok Güzel Şey” şiiriyle tamamlamak istiyorum.
“Yaşamak güzel şey doğrusu,
Üstelik hava da güzelse
Hele gücün kuvvetin yerindeyse,
Elin ekmek tutmuşsa bir de
Hele tertemizse gönlün,
Hele kar gibiyse alnın,
Yani kendinden korkmuyorsan,
Kimseden korkmuyorsan dünyada,
Dostuna güveniyorsan,
İyi günler bekliyorsan hele,
İyi günlere inanıyorsan,
Üstelik hava da güzelse,
Yaşamak güzel şey,
Çok güzel şey doğrusu. “
Sevgiler
Tuğçe Değirmenci