Eğitim, asırlardır süre gelen ve sonsuzluğa uzanan bir yoldur. Eğitim, süreklilik gösteren, yaparak ve yaşayarak öğrendiğimiz her şeyin temelindedir. Ne yaşı vardır ne cinsiyeti ne de yeri.. Her an her yerde eğitim almamız mümkündür. Gerek okulda gerekse yaşamın diğer yerlerinde sürekli olarak, biz farkında olmasak da eğitim ve öğretim içerisindeyizdir. Okulda öğretmenlerimiz bizi eğitirken, hayat da bize farklı kapılar açarak yeni tecrübeler kazanmamızı sağlar. Bu sayede de öğrenebildiğimiz için hayatın her alanı bizi eğitmeye yeterdir diyebiliriz. Bir diğer yandan, hayatımızın içindeki en temel olgu ailedir. Okulda eğitim alabiliriz ancak eğitimin başladığı yer ailedir. Gidilen okullar, alacağınız eğitimler, tanışılacak kişiler, gidilecek yerler, dinlenecek müzikler, okunacak kitaplar, izlenecek filmler ve dahası aileye göre şekillenir, değişir ve gelişir.
Toplumda birçok sosyal kurum vardır, ancak bu yazımda eğitim ve aile kurumdan bahsedeceğim. Öncelikle toplumun en temel yapıtaşı olan aile kurumu, sürekli olarak değişim halindedir. Kültüre, eğitim düzeyine, gelenek ve göreneklere, örf ve adetlere, inancına; yaşanılan çevreye, iklim koşullarına vb. gibi fenomenlere göre değişiklik ve değişim gösterebilir. Açıkçası, bir ailede yaşayan çocuğun eğitim alması, eğitilebilmesi, topluma yararlı bir birey olarak yetişmesi önce aileye, sonrasında bir eğitim kurumuna ve oradaki öğretmene bağlıdır. Çünkü çocuk taklit ederek öğrenir. Önce ailesinde gördüğü davranışları, jest ve mimikleri, üslubu, giyim tarzını, yeme-içme alışkanlıklarını görür, öğrenir ve topluma da öğrendiği şekilde yansıtır. Demem o ki, topluma fayda sağlayacak bireyler yetiştirmek istiyorsak öncelikle sabırlı olmalı ve hayat yolunda ilerlemelerinde onlara yol arkadaşlığı yapmalıyız. Çocuğumuzu nasıl görmek istiyorsak o yönlü davranışlar sergilemeliyiz. Ne zaman bu konuyla ilgili bir şey yazsam aklıma zamanında internette rast geldiğim bir görsel gelir, o da; trende giderken annesiyle birlikte kitap okuyan çocuk görselidir. Bu da bizlere o çocuğun elinde tablet veya telefon yerine neden kitap olduğunu açıklamaya yeter. Çocuk, ailede ne görüyorsa, onu yapacaktır. O yüzden, çocuğunuzun doğru şeylerle meşgul olmasını istiyorsanız, öncelikle kendi doğrularınızı belirlemeniz gerekecektir.
Özellikle bu korona döneminde, bir yandan mücadele dünya çapında olurken, bir diğer yandan aileler ve öğrenciler de ayrı bir mücadele veriyor. Bazı ailelerin şimdiye kadar belki de çocuklarının derslerine dair en ufak bir fikirleri yoktu, ancak bu dönemde ister istemez onlar da öğrenmek zorunda kaldılar. Tabi bu durum küçük yaştaki çocuklar için daha da önem arz etti. Çünkü normalde aileler çocuklarını okula bırakıp günlük hayatına devam ediyorlardı. Ancak bu tarz bir durumda ders saatini, ödev takiplerini ve ders çalışma düzenini oluşturmaları gerekti. Sabır ve özveri bu noktada çok önemlidir. Çünkü her çocuğun karakterlerinin birbirinden farklı olmasının yanı sıra, zeka düzeyleri ve yetenekleri de aynı değildir. O yüzden her çocuğa farklı yönde yaklaşılmalı ve düzeyine uygun şekilde ders planları hazırlanmalıdır. Aksi takdirde, çocuk kendini akranlarına göre yetersiz sayacak ve bu yüzden özgüven eksikliği yaşayacaktır.
Çocukların yeni eğitim sistemine uyum sağlayamaması, ders çalışmak veya dersi dinlemek istememesi kesinlikle çocuğun sorunu değildir. Aynı zamanda, ne devletin ne de öğretmenlerin sorunudur. Bu durumun nedeni ve çözümü ailede saklıdır. Dersi eğlenceli hale getirmek, ezberci sisteme göre değil de, daha çok temelinde gerçek anlamda öğrenmenin ve uygulamanın olduğu etkinliklerle zenginleştirmek; bir diğer yandan sadece ders değil, aynı zamanda sosyal etkinliklerle çocuğun içindeki cevherleri keşfedebilirsiniz. Bu sayede belki de asıl bizim onlardan öğreneceğimiz şeyler olduğunun farkına varırız..
Sosyolog Duygu Dersan