Öğretmenlerin temel görevi müfredatta yer alan bilgileri öğrencilere kavratmaktır. İlkokulda ilk görev okuma-yazmayı öğretmektir. Bunu başaran öğrencinin hayata attığı ilk adım ile çocukluktan çıkış süreci başlar. Oysa herkes en çok çocukken mutludur ve yaş ilerledikçe o gerçek mutluluk gülümsemeleri yerini sahte gülüşlere bırakmaya başlar. Hepimiz bir yanımızın çocuk kalmasını isteriz. Çocuk yanımızla hayattan mutluluk anları çalarız. Yaptığımız her işe biraz eğlence katabilirsek mutluluğumuz artar. O halde biz öğretmenlerin temel görevi MUTLULUĞU ÖĞRETMEK olmalıdır. Müfredatta yok böyle bir ders, ben de biliyorum oysa mutlu olunca diğer derslerde de başarı gelmez mi acaba?
Hayat herkes için biraz zor… Kimileri maddi imkanlar yüzünden, kimileri sağlık problemleri yüzünden sıkıntılar yaşıyor, kimisi anlaşılamamaktan şikayet ediyor… Bu sıkıntılar insanın hayatına olumsuz yansıyor ancak her koşulda mutlu olabilmeyi, gülümsemeyi, olumlama yapmayı başarabilmeli insan.
Öğrencilerin davranışlarını gözlemlediğimizde birbirlerini sürekli şikayet ettiklerini görüyoruz, oyunları hep kavgalı dövüşlü… Sorsanız şaka yapıyorlar! (Bu arada saldırganlık hareketlerinin bilgisayar oyunlarındaki hareketlerin aynısı olduğu da dikkat çekici) Birbirlerine zarar verirken oyun oynadıklarını iddia ediyorlar, ta ki birinin bi tarafı kanayana ya da canı çok acıyana kadar… Hayat onlara göre başkalarının mutsuzluğu ile devam ediyor. Öğretmene şikayet ettikleri arkadaşları azar işitince mutlu oluyorlar.
İnsanlar hep başkalarının mutsuzluğu ile mutlu olacaklarını sanıyorlar. Oysa bizlere “Mutluluk paylaştıkça çoğalır.” dememişler miydi? Biz böyle havada kalmış ne çok cümle öğretiyoruz çocuklara…
Öğrencilere matematikte problem çözmeyi öğretmeden önce hayattaki problemleri çözmeyi öğretmek gerek. Karşılaşabilecekleri sorunlar karşısında nasıl bir yol izlemeleri gerektiğini, problemlerle başa çıkmanın, öfkeyi kontrol etmenin önemini, karşısındakini kırarak tepki vermek yerine kontrollü cümleler kurmanın önemini öğretmeliyiz. BEN DİLİ kullanmayı öğretmek o kadar önemli ki…
Hayatı yaşanabilir kılmanın gülümsemekten geçtiğini, şikayetçi olmak yerine çalışkan ve çözüm üreten bireyler olmanın önemini öğretmeliyiz.
Hayatta bir çocuğa öğretilmesi gereken en temel bilgi KENDİNE GÜVEN olmalıdır. Kendini ifade edebilen, zorluklar karşısında yılmayan ve başarabileceğine inanan çocuk zaten başarılı olur. ÖNCE bunlar öğretilmeli! Bunlar mutluluk kapısının da anahtarı olacaktır.
Bu bilgi sadece öğrencilere değil hayatımızda bulunan herkese öğretilmelidir. Velilere seminerler düzenlenmelidir. Her şeyi sorun eden, her şeyden şikayet eden insanların mutlu olması mümkün müdür?Kendi çocuğunun aldığı düşük notta ebeveyn olarak acaba nerede eksiğim var diye düşünmek yerine başka çocukların notunu takip eden, bütün suçu öğretmene atan ve belki de en yakın arkadaşının çocuğu düşük not alınca sevinen bir DOST ile hayatı paylaşmak ne kadar mutluluk verici olabilir ki?
Değerli okuyucular;
Hayat seçimlerden ibarettir ve siz her zaman önceliğinizi seçersiniz. Mutluluk da bir seçimdir. Sizin önceliğiniz MUTLULUK olmalıdır. Öğretmenlerin hedefi de mutluluğu öğretmek olmalıdır. Şu an her nerede ve ne yapıyorsanız, kiminle yaşıyorsanız ya da yaşamaya mecbursanız o anın değerini bilmek veya o anı işkenceye dönüştürmek sizin elinizdedir. Bu bir seçimdir. Sizlere anlatmak istediğim Polyanna olmak değil! Ancak bir özeleştiri yapın ve nelerin sizi mutsuz ettiğine bir bakın. Çocuğunuza nasıl örnek olduğunuza bir bakın! Acaba bakış açınızı değiştirdiğinizde, katı kurallarınızı biraz yumuşattığınızda hala o kadar mutsuz olacak mısınız? Az önce ya da dün çok kızdığınız o olay size farklı gelmiyor mu? Ya yarın hatta bir dahaki ay olayın bir anlamı kalacak mı? Bilimsel araştırmalara göre en derin üzüntünün atlatılması ve hayata normal devam edebilme süreci altı aymış. Hadi diyelim ki altı ay kendinizi üzdünüz, o arada çevrenizdekileri de üzdünüz, kırdınız , ilişkilerinizi yıprattınız. Sizin için hayat altı ay sonra normal devam edecek ama çevrenizdekilerin size bakışı değiştikten, güvenleri sarsıldıktan, kalpleri kırıldıktan sonra her şey eskisi gibi devam edebilecek mi???
Bu yazılanları bir düşünün ve önce gülümsemeyi , mutluluğu öğretin çocuklarınıza… Onlar sizi örnek alıyorlar! Mutlu olmayı da, şikayetçi olmayı da, sevmeyi de, kıskanmayı da, takdir etmeyi de her şeyi sizden öğreniyorlar. İyi insanlar olarak yetişmelerini istiyorsanız öncelikle sizler kendinizi geliştirmelisiniz. Mutlu olmak için hayattan minik mutlu anlar çalmayı ilke edinmelisiniz. Sizi ne mutlu ediyorsa onu yapmalı, “etraf ne der” duvarını yıkarak nefes aldığınız o anın değerini bilmeli, çocuklarınıza da bunu öğretmelisiniz.
Mutluluk bir seçimdir… Öğretilebilir! Şikayet eden, surat asan, vuran, kıran, üzen bireyler yetiştirmek öyle kolay ki… Oysa tam aksi için çaba sarf edip etrafımızdaki mutlu insan sayısını artırdığımızda biz de daha yaşanabilir bir çevrede olacağız. O halde çabamız bu yönde olmalıdır.
Çocuklarımıza sevgiyi, vefayı, güveni, mutluluğu öğretebiliriz; emin olun bu o kadar da zor değil. Tek yapmamız gereken önce kendimizden başlamak!
Pek çok örnekle pek çok açıklama yapılabilir bu konuda ama uzun yazılar pek okunmaz ya hani kısa keselim burada, siz mesajı aldınız haydi kalın sağlıcakla…
Mutlu olun, gülümseyin… Dünyanız güzel olsun…
Yüreğinizi soğutanlardan, yüzünüzü solduranlardan usulca uzaklaşın…
Bugün, bu an bir daha yaşanmayacak
YAŞAYIN DOYASIYA sevgi ve mutlulukla…
Reyhan ARCAK
http://www.kamutime.com/m/?id=167&t=makale