Narsisizm, bir kişinin etrafındakilerin ihtiyaçlarını görmezden gelmesine neden olacak derecede aşırı bir kişisel katılımdır. Türk Dil Kurumu tarafından Türkçeye özsever olarak çevrilen narsist kelimesi abartılı bir öz-önem duygusuna sahip, son derece benmerkezci olan kişileri tanımlamak için kullanılır. Narsist kelimesinin bir diğer anlamı ise fiziksel görünümüyle aşırı ilgilenen kişidir.
Narsistler sürekli karşı taraftan onay beklediklerinden, aralıksız konuşmaları bir sohbetten ziyade bir konferansı andırır. Behary, narsistlerin konuşma sırasında sürekli çok akıllı, özel ve bilgili görünmeye çalışarak gösteriş yapmaya çalıştıklarına da dikkat çekiyor. Evinizde, iş yerinizde, okulda, sokakta kısacası her yerde narsist insanlarla karşılaşmak mümkün.
Bir kişinin narsist olarak değerlendirilmesi için bu dokuz kriterin en az beşini taşıması gerekiyor:
· Büyüklenir: Başarılarını ve yeteneklerini abartır
· Sınırsız başarı, güç, zeka, güzellik ya da yüce bir sevgi düşlemleriyle uğraşır
· Özel ve eşi bulunmaz biri olduğuna inanır
· Çok beğenilmek ister
· Hak ettiği duygusu içindedir
· Kendi çıkarı için başkalarını kullanır
· Empati yapamaz
· Başkalarını kıskanır
· Başkalarına saygısız davranır, kendini beğenmiş tavırlar sergiler
Etrafımızda muhtemelen bu sıralanan davranışları sergileyen insanlar vardır. Narsist insanlar ebeveyn olduktan sonra çocuklarından kusursuzu talep ederler. Bu ebeveynler çocuklarından kendilerini utandıracak bir şeyler yapmamalarını beklerler. Bu beklentileri karşılanmayan ebeveynler bunu kişisel olarak algılar ve bunun bedelini çocuklarına ödetirler.
Çocuklarının kendilerinden ayrı bireyler olduğunun farkında değildir. Daha ziyade çocuklarını, kendilerinin bir devamı olarak görürler. Kendi yapamadıkları ve başaramadıkları şeyleri seçim hakkı vermeden çocuklarının yapmasını beklerler ve çocuklarına bu şekilde bir yol çizerler. Çocukların kendi ihtiyaçları, ebeveynlerin ihtiyaçlarına göre tanımlanır ve kendi ihtiyaçlarını ifade etmeye çalışan çocuklar; bencil ve düşüncesiz olmakla suçlanır.
Çocuk mutlaka suçlu hissettirilir. Çocuğa verilen sevgide hep koşul vardır. Çocuk ebeveynin istediği şeyleri yapmazsa ebeveyn onu sevmeyi bırakmış ya da ondan nefret ediyormuş gibi davranır. Bu da çocuğa yetişkinlikte koşullu sevmeyi ve sevilmeyi öğretir. Çocuğun dışarıdaki görüntüsü fazlaca önemsenir. Dışarıya nasıl göründüğü, duygularından daha önemli hale gelir.
Çocuk dinlenmez, empati kurulmaz, fikirleri ve yapmak istedikleri aile içinde dinlenmez. O ailede ebeveynin kuralları, planları ve bunları uygulaması gereken bir çocuk vardır. Çocuğun esas ihtiyaçları karşılanmaz. Narsist ebeveyn, çocuk yetişkin olduğu zaman bile çocuğun hayatı ve kararları hakkında söz sahibi olduğunu zanneder. Çocuk bunu öyle bir içselleştirmiştir ki bunun asla yanlış olduğunu anlamaz ve sorgulamaz.
Otoriter ve baskın annelerin ve babaların çocuklarında saldırganlık ve kızgınlık gibi davranışlar görülmektedir. Bu yüzden çocuk içedönük eğilimler sergilemektedir. Annelerin ve babaların çocuklarının yaşı kaç olursa olsun, onlardan bağımsız bireyler olduklarını unutmamaları, çocukları onlarda var olan yetenekleri doğrultusunda eğitmeleri son derece faydalı olacaktır.
Çocukların otoriter ve mükemmeliyetçi yetiştirmenin, çocuğun ileri ki yaşlarında davranış problemleri gibi sorunlara neden olacağını bilmek ve bu bağlamda daha esnek, ılımlı, tutarlı tutumlar ve gerçekçi limitler belirlemekte fayda vardır. Çocuğun ebeveynleriyle ilişkisi çocukta kendisine yönelik ve çevresine yönelik bilişsel örneklerin oluşmasına sebep olur.
Narsist ebeveynler, çocuklukta duygusal ihmalin ana kaynağıdır. Şu anda çevremizde çocukluğundan yaralı ve yarası hala kanamaya devam eden yetişkin olduğunu düşündüğümüz bir sürü çocuk yaşamaktadır. Bu çocuklar arasında büyük olasılıkla bu yazıyı okuyan bizler de bulunmaktayız.
Lee, Narsistik Kişilik Bozukluğundan muzdarip birçok kişinin kendilerini depresyonda zannettiklerini söylüyor. Antidepresanların bu kişilik bozukluğu üzerinde tedavi edici bir etkisi olmadığının altını çiziyor. “Narsistik Kişilik Bozukluğunun tedavisi kolay değil” diyor ve ekliyor tedavi sürecindeki en büyük sıkıntının kişiyi rahatsızlığının bulunduğuna ikna etmek olduğunu belirtiyor ve narsisizmin yaşla birlikte azaldığını söylüyor.
Yetişkinler olarak yaşanılanları kabul ederek başlamalı, hayatın geri kalanında hem kendi duygularımızı hem de diğerlerinin duygularını göz önünde bulundurmalı, davranış odağından çıkarak duygu odağına geçiş yapmalıyız. Umarım istediğimiz yöndeki değişimi, bunu fark ederek başlarız.