Aydınlık…
Bahsettiğimiz kavram fiziksel bir karanlığın karşısında duran bir aydınlık değil. Bu aydınlık, kültürlü, ötekine saygı duyan, bilen, bilmeyi seven, bilmek isteyen, bilenlerin ardından giden, bilen ile bilmeyeni birbirinden ayıran, doğayı koruyan, iyi olmaya çalışanların, bilimi, sanatı, tarımı, hayvancılığı, zanaâtları seven, onlarla uğraşmak isteyen, kendisi dışındaki bütün varlıkların da var olmasına saygı duyan kişilerin olduğu bir toplumdaki müreffeh bir yaşamın oluşturduğu bir aydınlıktan bahsediyoruz.
Aydınlık, kavramının sözlük anlamına baktığımız zaman kültürlü, bilgisini ahlâkı ile bütünleştirmiş, mütefekkir, öngörülü, münevver olma gibi sıfatları zatında barındıran kimseden bahsediyoruz. Bu vasıflara sahip insanlar toplum için neden önemlidir diye bir soru sorulabilir. Bu tür insanlar, toplumun her zaman daha kâmil bir konumda bulunmasına önayak olacak kimselerdir. Onlar olmasa peki neler olabilir?
Bilgisiz, ahlâksız ve kaotik bir toplum ortaya çıkar. İnsana insan olduğu için değer vermeyen, onları konumlarına, düşüncelerine, yaşadıkları yerlere, kıyafetlerine, dinlerine göre yargılayan insanların olduğu karmaşa seven bir toplum ortaya çıkar. İnsanlar artık yaşadığı yerde ne mutlu ne de huzurlu olabilirler. Çünkü her gün ve her an gözlemlenen bu olumsuz durumlar insan ruhunda zamanla derin yaralar açmaktadır. Bu yaraların küçük olanları bireysel çalışmalar sonunda tolere edilebilir. Ancak derinleşen yaralar, bireysel çözümlerin varlığını geçersiz kıldıkça aydın olma yolunda ilerleyen insanlar daha huzursuz olucaklardır ve toplumdan uzaklaşacaklardır. Bu uzaklaşma da toplum için bir uçuruma doğru gitmekten başka bir anlama gelmemektedir.
Aydın olmak için ya da aydın olma yolunda olmak için neler yapılabilir? Her gün ve her an zihni bir uyanıklığın olduğu müteyakkız bir profil sergilenmelidir. Bunun için de sanat, mimari, edebiyat, felsefe, bilim, teknoloji, tarım, ticaret, hayvancılık, ahlak, toplum bilimi, toplum yönetimleri, eğitim, ontoloji, tıp, fizik, kimya daha adını sayamayacağımız disiplinlerin hepsine saygı duyulmalı ve onlarla uğraşılmalıdır. Örnek vermek gerekirse; bir çiftçi bizim midemizi doygunluğa ulaştırırken, bir akademisyen de bizim zihnimizi doygunluğa ulaştırır.
Aydın bir kişiliğe sahip olan bir fert akademisyene saygı duyup çiftçiye saygı duymuyorum diyemez. Aynı şekilde çiftçiye saygı duyup, akademisyene saygı duyuyorum diyemez. Aydın kişilik çifçti ve akademisyene aynı şekilde saygı duymak zorundadır. Aydın meslek sahibi kavramına dair de şunları söyleyebiliriz. Kişiler meslek dalları ne olursa olsun. Bu mesleği icra ederken görevine tam bir şekilde uymalı, adaletli, çalışkan, ahlâkî olgunluğa sahip,evrensel değerlere karşı saygılı, ötekinin varlığını kabul etmelidir. Kendi mesleği olmadan yaşamsal düzenin olmayacağı iddiasında bulunmamalı. Bütün meslek ve insan kurumlarının her birinin toplum binasının temel taşları olduğunu unutmamalıdır.Bunların tesirinin olumlu anlamda oluşması için ise teori ve pratik uyumunun denetlenmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak aydın insan kimdir sorusuna şu şekilde kısa bir cevap verebiliriz: Saygılı, görgülü ve hangi alanda olursa olsun işini en iyi şekilde yapmaya çalışan bir insan… Bu kişi bir çoban, akademisyen, manav, avukat olabilir. Yukarıda saydığımız olumlu vasıfları barındırmayan ise konumu ne olursa olsun menfur bir karakter olarak anılır.