1. Anasayfa
  2. Bilgi Bankası

Oğlum, Manyak Bir Cip Gördüm, Tekerleri Hayvan Gibiydi


0

Bir gün eşim “ya Uğur çocukların yanında acayip şeyler konuşma” dedi. Tabi önce “ne oldu ki” diye şaşırdım.

Bizim evde akşam yemeklerinde gün içerisinde yaşanan güzel ve eğlendirici olaylar paylaşılır. Çocuklarla sohbet edilir. Sorunları ve sıkıntıları konuşmamaya dikkat ederiz. Eğitimler ve seminerler nedeniyle gün içerisinde çok yoğun mail trafiği oluyor. Çok hoşuma giden bir mail geldi. Akşam yemeğinde çocuklarla paylaştık ve gülüştük.

Erzurumlu’ nun biri İstanbul’a kışın çalışmaya, para biriktirmeye gider. Erzurumlu bakar ki oradaki kadınlar kocalarına çok kibar davranıyor. Eve geldiklerinde, kapıda karşılıyor, hoş geldin kocacığım diyor, önüne terliğini çeviriyor, ceketini omuzundan alıyor, boynuna sarılıp yanağına bir öpücük konduruyor, içeriye buyur ediyor, günün nasıldı diye soruyor.

Bizimki Erzurum’ a dönünce bunu hanıma anlatır. “Bak hanım” der. İstanbul’ da hanımlar eşlerine böyle davranır. İster ki o da öyle davransın.

Sabah kalkar, evden dışarıya dolaşmaya çıkar. Ortalık kar, boran, tipi, tufan. Bizim ki eve zor döner. Bekler ki hanım anlattığı gibi karşılasın. Zile basar. Hanım kapıyı açar ve şöyle der “bey hoş gelmişsen, it gibi titriysen.”

Tabi ben bunu akşam yemeğinde anlattım, çocuklarla gülüştük. O zamanlar küçük olan kızım Hasibe, bunu eşimin komşu oturmasında anlatıvermiş. “Bey, hoş gelmişsen, it gibi titriysen.”

İnsan, kulağından sulanırmış. Ağzımızdan, kulağımızdan giren çıkarmış.

Rahmetli anneannemin ve dedemin bizi ve diğer çocukları severken söylediği sözleri halen hatırlarım. Bunlara edebiyatımızda “okşamalık” derler.

Başını dizine koyup saçını okşarken “kadın kızım, pek kızım, ipek kızım” diyerek severdi.

Bizi iki elimizden tutar havaya kaldırır “dandan kuzum dandan kuzum, sele dolu salkım üzüm, yine güzellenmiş kuzum, dandan kuzum dandan kuzum” derdi.

“Buraya bir kuş konmuş…” diyerek ellerimizi, avucumuzu koklar, öper okşardı.

Yeğenlerimi dizlerinin üzerine yatırır. Aşağıdaki maniyi söylerken parmağıyla çocuğun dudağına dokunur, “kız sen kimin kızı, kaşların kara, altın tarak getireyim de saçlarını tara” derdi.

Kış akşamlarında bizimle oyunlar oynarlar, masallar anlatırlar, maniler ezberletirlerdi.

Evet şimdi adı “Kaya, Tunç, Demir, Tolga, Burçin, Orçun, Koray” olan dedeler veya babalar bunu bilmeseler de ben ve kardeşlerim bu yoğun sevgi içeren ortamda çocuk olduğumuz için çok şanslıymışız.

Bunlar ne işe yarıyordu biliyor musunuz? Çocuk sözün yanında küçük ve eğitici değeri olan hafif dokunuşlarla sevilir, okşamalık sözleri ile oyunla eğlendirilir, çocuğun ilgisini çeken sözlerle sesler ve heceler yardımıyla dil gelişimi desteklenir, el, ayak ve parmaklarda çocuğun hareket yeteneğinin geliştirilmesi, organlarına yönelik bilgilendirme amaçlanırdı.

Kendisinden İngilizce dersi aldığım native hocama dedim ki “hocam Türkçedeki her şeyin sizin dilinizde karşılığı var mı?” Hoca da “tabi var” dedi. “Söyle o zaman” dedim.

“Mutluluklar dilerim ne demek”, “I wish you happiness” dedi. Ben iki kelime sordum o dört söyledi.

“İyi ki varsın” dedim, “so glad I have you” dedi. Hadi bakalım bunu da söyle.

“Toprağı bol olsun” dedim, “rest in peace” dedi. Geldim google a baktım “barış/huzur içinde dinlen” diyor.

“Dostlar alışverişte görsün” dedim, hoca bir şeyler dedi, google a sordum hâlâ arıyor.

Bu arada İngilizce’ ye yeni bir ifade kazandırdım, hocanın da çok hoşuna gitti, şimdi beni nerde görse “hayırlı good morning” diyor.

Hiç eğitim almadık ama bazı insanlar dört yerde çok güzel konuşurlar: 1. Küfrederken, 2. Bela okurken, 3. Borç isterken, 4. Rüyasını anlatırken. Küfrederken ve bela okurken takılan birini görmedim. Vurgu, tonlama, diksiyon hepsi yerli yerinde. Neden biliyor musunuz? Gönülden geliyor da ondan.

“Gözümün nuru, gönlümün süruru” eminim bunu hayatının sonuna kadar hiç duymayacak olanlar var. Eğer sözlerin bir derecelemesi olsaydı en alta “kendine iyi bak” ı bir üstüne “elektrik aldım” ı koyar en üste de “gözümün nuru, gönlümün süruru” nu yazardım.

Şimdi bana söyleyeceğiniz hiçbir ifade “Allah her niyet ve işini hayırla neticelendirsin” niyaz ve temennisinin yerini tutamaz.

Eskiden büyüklerin çocuklarına bir yere uğurlarken söyledikleri “ayağına taş değmesin” bunu hiç bir dilde bu sıcaklıkta ve bu anlamda bulamazsınız. Çocukluğumda bunun anlamını bilmesem de onun duygusunu hisseder sıcaklığını alırdık.

Bir gün dersten çıktıktan sonra eve gelmek için otobüs durağında beklerken yanımda duran iki lise öğrencisinin konuşmasına şahit oldum. Oradan geçen bir arabayı tanımlaması tam da böyleydi “oğlum, manyak bir cip gördüm, tekerleri hayvan gibiydi.” Karşılıklı “oha falan olan” gençlerden bunu duymak normal.

Neden öfkeli ve çok kırıcıyız, kolayca kırıveriyoruz? sorusunun cevaplarından biri de sevgi sözcüklerini giderek daha az duyuyor veya hiç duymamış olmamız olabilir mi? Kulağımızın alışık olmaması olabilir mi?

Eskiden sıcaklığını gönlümüzde ve ruhumuzda hissettiğimiz sözler artık yok denecek kadar az kullanılıyor veya yerine ruhsuz ifadeler gelmiş. Duygularımızı tanımlayabileceğimiz kelimeler iyice azalmış durumda.
Sonuç: ne kendi duygularını anlayıp tarif edebiliyorlar ne de karşısındakini anlayabiliyorlar.

Eski kelimesini çok kullandım farkındayım, bir kere daha kullanayım. Eskiler, kullandığımız kötü kelimelerin ağzımızı bile kirlettiğine inanır, o kelimeyi kullanmaları gerekiyorsa oradakilerin anlayacağı bir kelime ile ifade ederlerdi. Örneğin (buraya yazmak durumundayım); “domuz” kelimesini kullanmayı hiç sevmezler “malum hayvan” derlerdi.

“Kötü veya pis koku” kelimesinin kulağı tırmaladığını düşünürler, yerine “ufûnet” kelimesini kullanırlardı.

Siz “kuzen” kelimesini kullanmaya devam edin, ben inadına “emmi oğlu, teyze oğlu” diyeceğim.

Ağzımıza girenle ağzımızdan çıkana dikkat etmek önemli…

Uğur ATASEVEN

Facebook Yorumları

İlginizi Çekebilir

Yorumunuz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.