Günümüz sınıflarına öğrenciler, farklı düzey, deneyim, ilgi alanları ve öğrenme yetenekleri ile gelir. Bir öğretmen olarak, düşündüğümüz ve planladığımız her şeyin olumlu ilerlediğini düşünebiliriz. Öğrencilerinizin başarılı olması için dersleri ve öğretim faaliyetlerini, her bir öğrencinin ihtiyaçlarını çeşitli strateji ve tekniklerle karşılamaya hazır olsak da duygular işin içerisine girince sınıfta planlarımız tutmayabilir. Duygu dikkati etkiler, dikkat de öğrenmeyi. Tüm bu duyguları göz önüne alarak öğrencileri derse motive etmek ve odaklamak, hemen hemen dünyanın her yerinde eğitimcilerin temel problemi haline gelmiştir.
“Öğrencilerimi öğrenmeleri için motive edemiyorum!”
Çocuklarımızın öğrenmeleri için ihtiyaç duydukları doğru motivasyon dürtüsünü kullanmalarını nasıl sağlarız?
Koşullar ne olursa olsun, tüm öğrenciler farklı şekillerde motive olurlar. Tüm çalışmalar gösteriyor ki, bireyler farklı öğreniyor ve aynı sınıfta ve benzer yaşlarda olsalar da farklı şeylerle motive olabiliyorlar. Tüm farklılaştırma ilkelerini ve araştırmalarını dikkate alarak mantıklı bir şeyler söylemek gerekirse öncelikle, öğrenciler içerik konusunda kendilerini yetkin hissettiklerinde ve sizin öğretmenleri olarak, onları içerikte yönlendirme ve onlara rehberlik etme konusunda yetkin olduğunuzu bildiklerinde işler nispeten kolaylaşıyor. Tüm soruları cevaplayamasanız da, öğrencilerin cevapları bulmalarına yardımcı olmanız gerekir. Kısaca size alanınız konusunda güvenmeliler. Oluşacak bu duygusal köprü, motivasyon konusunda atılacak belki de en önemli adımdır.
Günümüzde sınıflarda karşılaştığımız sorulardan bir diğeri de öğrencilerin öğrenme potansiyellerini en üst seviyelere çıkarma çabalarını destekleyecek motivasyonu nasıl sağlarızdır. Öğrenciler öğrenmeye başlarken kendilerini desteklenmiş hissetmeliler ve hata yapmalarına izin verilmelidir. Kendilerini açıkça ifade etme konusunda risk almaya yönlendirilmeli, öğrenme sürecinin bir parçası olarak görülmeli, sabredilmeli ve desteklenmelidir. Yetkin, odaklanmış ve desteklenmiş hissettiklerinde, öğrencilerimiz kendi öğrenme sorumluluklarını almaya başlayabilirler. Sorumlu öğrenenler her gün öğrenmeye hazır olma, sınıftaki öğrenme süreçlerinin işleyişini paylaşma gibi becerilerini de geliştirmeye başlarlar. Daha sonra, öğrenciler öğrenmelerinin kontrolünü ele geçirebilirler. Öğretmen olarak, öğrencilerin ne öğrendiği, nerede öğrendiği ve nasıl öğrendiği konusunda seçimlere izin vermelisiniz. Öğrenciler zorlayıcı faaliyetlerde bulunduklarında öz-yeterlik, benlik saygısı ve yeteneklerine temel inşa ederler. Bizim rolümüz, öğrencilerin kendi kendine öğrenme kapasitelerini geliştirmektir. Bu gelişim için öğretmenlerinin de kendi yeterliliklerini gözden geçirmesi, duyuşsal becerilerin gelişimi ile de ilgilenmelerinde fayda görüyorum. Başlı başına başka makalenin konusu bir husus!
Son olarak, öğrenciler eğlenmelidirler! İlgi alanlarına yakın konular ile ilgili çalışmak onları motive edecektir. Öğrenciler, öğrenirken yetkinliklerini ve güvenlerini geliştirdikçe, daha fazla tatmin hissi yaşarlar. Öğrenme eğlenceli hale gelir, çünkü ilgi duydukları çalışmalara kendilerini adamışlardır. Özellikle erken çocukluk döneminde belirli bir alanda özgüven gelişiminin artması, öğrencinin akademik hayatı için umut verici adımlar anlamına gelir.
Yazıda bahsi geçen tüm hususlar, kendini iyi yetiştirmiş, işine kendini adamış öğretmenler ile mümkündür. Aslında yaşam boyu öğrenci kalan öğretmenler ile!