Bu mesleği seçerken gönül işi olduğunun bilincinde olarak seçtiğimizi düşünerek başlıyorum yazıma. Öğretmen olarak bizden beklenenler ve bizim beklentilerimiz her zaman var ve olmaya da devam edecek. Gelecek kaygısının veliler ve öğrenciler tarafından çok yüksek olduğu bir dönem yaşıyoruz. Öğrenciler için okul genel olarak kitabi bilgilerin yoğun olduğu, gerçek yaşamdan uzak, güzel bir meslek için zorunlu gidilmesi gereken bir kurum olarak görünüyor. Bu algıyı yıkmak, okulu 8-9 saat rahatsız edici sandalyelerde oturmaktan kurtarmak, uyutmamak, için “eğitimi hareketlendirmek” şart. Hareketin olduğu yerde bereket vardır şüphesiz. Çünkü samimiyet, yakınlık, hayatın içinden olmak,, gülen iki çift göz kurtaracak bizi.
Uzun yıllarıdır mesleğin içinde olan öğretmenlerle konuştuğumuz zaman özellikle sınıfla tanıştığımız ilk derslerde otoriter olduğumuzu göstermemiz, ipleri elden bırakmamız söylenir. Bu durumu hep tuhaf karşılamışımdır. Ne yani çocuk benden korksun ve bana itaat mı etsin? Benim gerçekten öğretmenlik mesleğinde ulaşabileceğim yer burası mı? Ben çocukları susturduğumda, sadece benim istediğim an konuştuklarında mesleğimden haz mı alacağım? Bu soruların cevabı hakkında uzun uzun düşünmeliyiz. Gönlümüzü verdiğimiz bu meslekte en önemli şeyin “gönül almak” olduğunu unutmadan devam etmeliyiz yola.
En başta sınıfa girdiğimizde koca bir gülümseme olmalı yüzümüzde. Öğrenciler öğretmenimiz bizimle vakit geçirdiğinde ne kadar mutlu oluyor ne kadar seviyor mesleğini demeli. Gülümsemek sihirlidir.
Sevdiğimiz insanları dinlemek isteriz. Anlattıkları ilaç gibi gelir. Sevdiğimiz öğretmen için de öyle. Öğrendiğimizi severiz. Sevdiğimiz kişiden öğrenmek daha sevilesi yapar bilgiyi.
Öğrenci kendisini özel hissetmeli. Özel bir selamlaşma, özel bir kelime, paylaşım, sohbet…
Dünyalarına inebilmeliyiz, dünyalarında olabilmeliyiz. En sevdiği sanatçı 15 yaşında bir ergen olan öğrencimizin bu kadar kıymet verdiği insan hakkında birkaç bilgi öğrenmemiz zor olmamalı. Zaten yeterince hayatımızın içinde olan sosyal medyayı “bu çocuklar en çok kime gülüyor, kimi izliyor, kimi takip ediyor.” Diye merakta olmalıyız. Belki bir “capse” birlikte gülebiliriz.
Güldüğümüz, keyif aldığımız dersler, güldüren öğretmenler, bilgiyi mizaha sarıp sarmalayan öğretmenler en sevdiklerimiz olmadı mı? O zaman en sevilen olalım biz de.
Yeterliliklerimiz, yönlerimiz fazla olmalı. Dönüştürebilmeliyiz gördüklerimizi, duyduklarımızı, izlediklerimizi. Dersimizde, paylaşımlarımızda kullanabilmek bir kenarında olmalı aklımızın hep. Bu bir film sahnesi olabilir, bir kitaptaki söz olabilir, sosyal ağlarda gezerken karşılaştığımız bir resim olabilir. O yüzden dikkat kesilmeliyiz yanımızdan öylece geçip giden her şeye. Belki de metroda şahit olduğumuz bir an verecektir saatlerce anlattığımız kazanımı.
Öğretmenin aktif olduğu saatlerce konuştuğu, öğrencinin sandalyede hareketsiz kaldığı, teneffüs saatlerini kolladığı derslerden ne kadar verim alınabilir ki. Öğrenci derste değil öğrencinin ruhu beyni hepsi saatteki yelkovanın üzerinde. Ders onu çekmiyor, duyduğu şeyleri nerede kullanacak ki hem. Önce “saati” yenmeliyiz. Vakitler yetmemeli öğrenciye. Güldürü, etkinlik, bilginin kullanışlılığı her şeyden önemli çünkü. Öğrenci ancak böyle kendini dersin içinde bulabilir.
Şimdi hayal edelim derse yüzümüzde kocaman bir gülümsemeyle girdik sesimizin en enerjik tonunu kullanarak günaydın diye seslendik sınıfa. Öğrenciler aldı hemen o enerjiyi sesimizden, yüzümüzden. Elimizdeki materyaller çekti dikkatlerini. Acaba öğretmen ne yapacak ki elindekilerle diye düşündürürken; bugün derste öğreneceklerimiz bize şurada, şurada işimize yarayacak. Düşünsenize artık bunları biliyor olacaksınız diye güdüledik derse. Heyecanla beklediler ne öğreneceklerini. Etkinliğimizi materyalleri kullanarak yaptık. Öğrenci dokundu, hissetti, güldü, sevdi, anlattı. Evet biraz gürültü oldu. Ayağa kalktılar gezdiler sınıfta. Birbirleriyle konuştular. Ama öğrendiler hem de severek, yaparak-yaşayarak öğrendiler. Öğrenmelerin en güzeline yolculuk yapalım her ders böyle. Sevelim, öğrenelim, yaşayalım, çünkü öğretmeniz yapmalıyız.