Toplumun gelişmişliği ya da geri kalmışlığı ile eğitim sistemi arasında doğrudan ya da dolaylı olarak sürekli ilişki kuruyoruz. En küçük bir sorunda bireyleri eğitemediğimizden yakınırken bir taraftan da gördüğümüz olumsuzlukların tamamını eğitim sistemini içinde düzeltebileceğimizi varsayıyoruz. Ekonomik büyümeden sosyal değişmeye, teknolojik ilerlemeden siyasal gelişmeye kadar her şeyi bir eğitim sorunu olarak görerek her alanda iyileşmeyi eğitim sistemi içinde yapacağımıza inanıyoruz.
Eğitim sistemi denilince kocaman bir sistemden bahsediyoruz ki bu sistemin dişlileri hem birbirini için zorunlu iken hem de birbirini etkileyerek sistemin sağlıklı işlemesine veya işleyememesine neden oluyor. O nedenle “o daha önemli, bu daha gerekli, şuna daha çok öncelik verelim” noktasından öteye bir yerde yaşanan aksaklığın sistemin tüm girdilerini ve çıktılarını etkilediğinin daha fazla farkında olmak gerekiyor. Eğitim sisteminde öğretmeni en önemli öge olarak görsek de öğrencisi, ailesi, okulun fiziki yapısı, materyali, müfredatı, yöneticisi, yöntemi, tekniği..vs insana ait ögeler ve insan kaynaklı ögelerin tamamıyla bir bütün bu sistem. İnsan ögesini merkeze aldığımız geleneksel yaklaşımda, mükemmel bir müfredat programı ortaya koysak da nitelikli öğretmenlerle birlikte uyumlu bir okul yönetimi iklimi oluşmamışsa eğitim faaliyetlerinden beklenen yararı elde etmek mümkün olmuyor.
Uzun yıllardır eğitime atfedilen önem artıkça sisteme yönelik hem eleştiriler hem de düzenlemeler yoğunlaştı. Öğretmen yetiştirme boyutunda farklı düzenlemelere gidilirken sıklıkla müfredat, işleyiş, yönetim ve yönetici boyutunda da değişikliklere gidildiğini yaşayarak görüyoruz.
“Okul, sisteminin işlevsel parçasıdır” diyordu Aytaç Açıkalın. Eğitim-öğretim faaliyetlerinin gerçekleştirildiği kurumlar olan okullarda yönetici, öğretmen ve öğrenciler yani üç insan ögesi ne kadar uyumlu ve etkili bir bütünlük oluşturursa sistemin “işleyiş parçası” amaçların gerçekleşmesi için o kadar sıkıntısız yol alıyor.
Okul sisteminin işlemesinde okul yönetiminin dolayısıyla okul yöneticisinin etkisi tartışılmaz. Eğitim yönetiminin temel amacı, ilgili olduğu kurumun amaçları doğrultusunda işlemesini sağlamaktır. Bu en alt düzeyde okullardan en üst düzeyde bakanlığa kadar etkili bir zincirdir.
Nasıl ki öğretmenlik Milli Eğitim Temel Kanununda özel uzmanlık gerektiren bir meslek olarak tanımlanıyorsa eğitim yöneticiliği de aslında özel uzmanlık bilgisi ve becerisi gerektirmektedir. Okul içi herhangi bir problemin çözümünde en büyük beklenti okul yöneticisine yöneliktir. Çünkü okulun amaçları doğrultusunda işleyişi okul yöneticisine ait bir sorumluluk olarak görülmekte, okul yöneticileri uygulamada etkililiği sağlayacak kişiler olarak düşünülmektedir. Yine öğretmenlerin okul içi motivasyonlarını etkileyen pek çok unsurdan bahsedilse de yapılan araştırmalar, okulda öğretmenin motivasyonunu artıran en önemli etmenin okul yöneticisi olduğunu göstermektedir. Öğretmenlerin güvenli, kendilerini özgür hissettikleri, haklarının korunduğu, dürüst, takdir edilen ve görüşlerine başvurulan bir ortamda çalışması gerekir. Mesleki başarı, huzurlu bir çalışma ortamı, eğitimde beklenen verimin alınması için eğitim yöneticilerinin seçimi noktası çok önemlidir.
Etkili bir eğitim-öğretim için, eğitim yöneticilerinin rol model davranışlarıyla uygun okul-sınıf ortamı oluşturması, verimli öğretmen-öğrenci iletişimini sağlaması gerekir. Okul içi ilişkileri besleyen, yol-yordam olan, kaynakları zenginleştiren, eğitim organizasyonunu iyi yapan okulların başarısı fark edilir şekilde ortadadır.
Mevcut sistemde “meslekte esas olan öğretmenliktir” ilkesinden hareketle okul yöneticileri öğretmenler arasından seçilmekte, gerektiğinde yeniden öğretmenliğe döndürülmektedir. Hal böyle olunca yönetici seçimiyle ilgili de defalarca değişiklik yapılmış, bir yandan eğitim yönetiminin ve okul yöneticiliğinin çok önemli olduğu gerçeği yüzlerce bilimsel çalışmayla kanıtlanmasına rağmen yönetici seçimi konusunda istenilen sistem bir türlü oturtulamamıştır. Liyakat denilen ayağa düşmüş kavram bu alanda da fazlaca kullanılmasına rağmen bunun nasıl olacağına dair bir çıkar yol da bulunamamıştır. Yöneticilerin sahip olması gereken yeterlikler diye onlarca yeterlilikten bahsedilirken bu yeterlilikleri nasıl kim ölçecek sorunu hala tartışılmaktadır. 3-5 yılda bir yapılan değişiklikler eğitim yönetici seçimi konusunda var olan mağduriyetleri gidermeye çalışırken başkaca mağduriyetlere neden olmaktadır.
4+4 eğitim sistemiyle okullar yeniden yapılanmaya gidilince eğitim yöneticilerinin uygun olan okul türüne göre atama kararı oldukça iyi karşılanmıştı. Fakat akabinde sınava dayalı yönetici seçiminin kaldırılarak sadece mülakata dayalı yönetici atamalarının yapılması ve hatta pek çok okul yöneticisinin ( ki öncesinde sınavla atanmış ve hizmet içi eğitimlerle yeterlilikleri zenginleştirilmiş) tekrar öğretmenliğe döndürülmesi istenmeyen durumlara neden olmuştu. Bir süre sadece mülakata dayalı yapılan atamalar çok fazla eleştirilse de yapılan haksız atamaların önüne de geçilememişti. Kabul gören görüş eğitim yöneticilerinin seçim sürecinde sınav olmasının gerekliliği yönünde olduğu için tekrar sınav sistemine dönülerek 3 yıldır yeniden EKSY ile atama yapılmaya başlandı. Şu an ilk defa yönetici olarak görevlendirilecek öğretmenler sınav sistemiyle atanıyor.
Fakat tabi boş yer bulup atanabilirlerse ne ala…
4+4 sistemi neden var ona bakmak lazım önce. Bir yönetici bir kuruma atandıktan sonra 4 yılın sonunda tekrar değerlendirilerek ikinci bir dört yıl daha, isterse kendi okulunda isterse farklı okulda yeniden görevlendiriliyor. 8 yılını dolduran okul yöneticileri de kendi okulları hariç başka okullarda görevlendiriliyor. Yani 4 yıl ve 8 yılın sonunda bir değerlendirme yapılarak “evet sen iyi bir okul yöneticisin devam etmen bu kurumun yararına” demektir. Peki bunu kim diyor. Sadece kağıt üzerinden toplanan belgelerle oluşturulan ek puanlarla yeniden görevlendirmeye karar veriliyor. Bence bu noktada öğretmenlerin görüşlerine de mutlaka başvurulmalı, günümüzde veri toplamak artık çok kolay hatta ara ara görüşmelerle öğretmenlerinde okul yöneticilerinden memnuniyetleri araştırılarak yeniden görevlendirmelerde etki etmeli diye düşünüyorum.
Diğer taraftan kendini geliştirmeyen, mesleki gelişimi bir yana kişisel gelişim noktasında okumayan, araştırmayan, nitelik yönünden vasat kalmış yöneticilerle devam edilmemeli. Hele ki öncesinde sadece mülakat(!) la ataması yapılmış, ne oldum delisi olmuş, kendi egosunu tatmin noktasında bilimden bilimsellikten uzak bir anlayışla okul yönetenlerin daha titizlikte ilk dört ve ikinci dört yılda ayrılmaları gerekiyor. Öğrenme liderliği sağlayamayacak, kurum kültürü oluşturamayacak, iletişim ve işbirliğinde iyileştirici olamayacak, adil ve etik yönetim anlayışından uzak yöneticilerin ayrıştırılması gerekiyor.
Yoksa sağlıklı bir değerlendirmeyle yeniden atamalar yapılmayacaksa hiç gerek yok bu 4+4 olayına. Mevcut yöneticiler o kadar mükemmel ki -yani öyle görülüyor hepsi- tekrar atanıyor. Bu da EKYS sınavından çok yüksek puan alan ve ilk defa yönetici olarak atanacaklara yer açılmaması demek oluyor bir taraftan. Özetle bir dönem mülakatla atananlar (!) yeniden yeniden atanarak bir şekilde devam ettiriliyor. Yeniden atanacak ve ilk defa atanacak eğitim yöneticilerinin seçimi konusunda atama yönetmeliği tekrardan revize edilip düzenlemeler yapılmazsa her yıl boşu boşuna EKYS sınavına giren yüzlerce öğretmen bekler durur.
Bu konuda söylenecek çok söz, yazılacak çok cümle var da şimdilik bu kadar olsun…
Sağlıcakla….
Nermin Elmas