İnsanları diğer canlı türlerinden ayıran birçok farklılar vardır. Bu farklılıkların başında da insanın öğrenme biçimleri yer alır. İnsanı evladı diğer canlıların aksine doğuştan sahip olduğu yeteneklerini kullanmak ve geliştirmek için kendisi dışındaki çevreye diğer canlılardan daha çok ihtiyacı duyar. Sosyal bilişsel kuramcılar öğrenmelerimizin büyük kısmının diğerlerinin yaptığını gözleme ve model almadan kaynaklandığını belirtmişlerdir (Bandura, 1977, 1986).
Sosyal öğrenme kuramı bireylerin gözlem yaparak öğrendiğini savunan bir kuramdır. Bu kurama göre, insanlar gelişimlerinin ilk dönemlerinde başkalarının davranışlarını önce gözlemler, daha sonra gözlemlediği bu davranışları taklit etmeye başlar. Bireyin gelişiminin ileriki evrelerinde ise taklit davranışı yerini model alma davranışına bırakır.
Model alma davranışı bireyin ilk etkileşim kurduğu aile ortamında başlar. Bir kişi olaylar karşısında nasıl davranacağını, nasıl tepki verip neler düşüneceğini bu ortamda öğrenir. Bundan dolayı hayatın ilk yıllarında anne-baba çocuk için önemlidir. Çünkü model almayla birlikte çocuk bazı değerleri içselleştirerek kişilik geliştirir. İçselleştirilen değerler benlik kavramının özünü oluşturarak kişinin düşünce ve davranışlarını etkiler.
Model alma davranışının kaynakları her zaman ebeveynler değildir ki bazen model alınan kişi/kişilerin belirlenmesi zordur. Çünkü çocuklar ebeveynleri dışında birçok modele maruz kalırlar. Örneğin; öğretmenleri, yakın çevrede bulunan diğer yetişkinler, akranları, televizyon ve filmlerdeki kişiler vb. gibi sayısızca modelden etkilenirler.
Bu nedenle, çocukların farklı gelişim dönemlerinde karakteristik olarak sergilenen farklı modellerine yanıt olarak yalnızca ebeveynlere güvenmeleri son derece şüphelidir (Bandura 1969, s. 215). Bandura’ya (1969, s. 248) göre çocuklar büyüdükçe, çeşitli nedenlerden dolayı yaşıtlarına ve aile dışı modellere daha fazla ağırlık vermelidirler. İlk olarak, hızlı gelişen sosyal ve teknolojik değişim koşulları altında, daha erken bir dönemde uygulanabilir olan birçok ebeveyn çıkarları, tutumları ve rol davranışları, genç neslin üyeleri için çok az işlevsel değere sahip olabilir.
Medyanın sunmuş olduğu rol model ve karakterler ile okul ve aile kurumlarının ortaya koyduğu rol modeller arasında bazı farklılıklar bulunmaktadır. Ailenin çocuğa sunduğu ve ondan beklenen davranış özellikleri; bireyin kendisine ve topluma yararlı, üretici kişilik özellikleri olan, toplumsal norm ve değerleri öğrenmiş bir birey olması şeklindedir. Okul kurumu ise, hem öğretmen hem de kitaplarda sunduğu rol model kahramanlar ile öğrencilerin bilgi, beceri ve davranış öğretilmesi, öğrencilerde olumlu karakter özellikleri oluşumu ve gelişimini teşvik edilmesi, sosyalleşmesinin sağlanması, sosyal kimliğin kazandırılması hedefindedir. Medyanın sunmuş rol modeller, bu iki kurumun sunmuş olduğu rol modellerden gerçeklik ve hayali olması açısından ayrılmaktadır. Aile ve okul çocuklara yaşayan veya yaşamış olan gerçek kişileri rol model olarak sunarken; medya ise çoğunlukla kurgusal olarak geliştirdiği hayali, gerçek dışı, olağanüstü özelliklerle donattığı karakterleri rol model olarak çocuklara sunmaktadır.
Yapılan araştırmalarda dizi-filmlerin şiddete eğilimi artırdığını ve kabadayılığa özendirdiğini görülmüştür. Birçok kişinin izlemiş oldukları dizi-filmlerin olay örgüsü ve karakterlerin yaşadıklarından etkilendiklerini ifade etmiş, bazı katılımcılar kendilerinin artık kişiler arası ilişkilerde daha mesafeli, ön yargılı ve güvensiz davrandıklarını dile getirmiştir.
Peki bizler nasıl iyi bir örnek model olacağız?
Yazının başında dile getirdiğim gibi model alma ilk olarak ailede başlar ki burada ebeveynlere büyük sorumluluklar düşüyor. Çocuktan beklenen davranışların çocuğun öğrenebilmesi için ilk olarak ebeveynin onu sergilemesi gerekir. Bu durum karşısında da ebeveynin tutarlı davranışlar sergilemesi, anne-babanın da davranışlarının çelişmemesi gerekir. Bu durumu bir örnekle ele alalım. Bir olay sonrasında çocuğunuza yalan söylediği için kızdınız ve bunu bir daha yapmaması gerektiğini dile getirdiniz. Daha sonra çocuğunuza şimdi o telefona bakamam telefonu açıp “Annem / babam şuan uyuyor der misin?” dediğiniz an çocuk yalanın bir kurtulma yolu olabileceğini, ufak bir yalandan bir şey olmayacağını düşünür ve önceki uyarınız bir sonuç vermez çünkü o uyarıyı veren kişide bu davranışı yapıyordur.
Okulda bulunan psikolojik danışmanlar popüler olan dizi-filmlerin ve karakterlerinin öğrencilerin düşünceleri, davranışları, görünümleri ve konuşmaları üzerindeki etkilerinin farkında olup okullarında görev yapan öğretmenlere bu konularda bilgi vererek, ebeveynlere de popüler dizi-filmlerin onların çocukları üzerindeki etkilerinin kapsam ve çeşitliliği konularında eğitimler verebilir farkındalık yarabilir.
Kısacası yapmamız gereken tek şey karşımızda nasıl bireyler görmek istiyorsak bizde öyle davranmalıyız.