Gelecekte aydınlığa giden yollar, tarih anlamak, tarihi iyi analiz etmekten geçiyor. Nasıl ki insanların en iyi yol göstericileri, tecrübeleri ise ülkelerinden tarihidir. Tarihimizi öğretmek için milli projelerimiz olmalıdır. Tarih sadece okullarda öğretilecek kadar dar bir alan değildir.
Geçenlerde Arakan’da yaşanan insanlık dramını görünce, şöyle bir dünya haritasına bakayım dedim, nedir nerededir burası diye. Haritada bile yerini bulmakta zorlandığım Arakan, Myanmar’da Türk Şehitliği olduğunu duyunca dilim tutulacak gibi oldu. Nasıl gidilir, niye gidilir diye araştırdıkça, esaret, acı, ölüm, savaş, açlık kavramları içinde yitirilen, kaybolan 5000 askerimizin orada gömülü olduğunu öğrendim. Toplam kaç kişi oldukları bugün hala net olarak bilinmiyor ama, maalesef sırf Myanmar’da beş bine yakın şehit mezarı olduğu net olarak biliniyor.
Birinci Dünya Savaşında esir düşen askerlerimizin, tekrar topraklarımıza dönmemeleri için onları çok uzak yerlere götürmüşler. Mesela Sarıkamış’ta esir düşen askerlerimiz Sicilya’ya, Sina-Filistin cephesinde İngilizlere esir düşen 12 bin askerimiz, İngiliz sömürgesi olan Hindistan’a ve Burma’ya götürülmüş, demiryolu inşaatlarında, yol inşaatlarında köle gibi çalıştırılmış, ağır çalışma şartları, alışık olmadıkları tropik iklim ve esir kampındaki hastalıklar nedeniyle beş yıl içerisinde hepsi can vermiş.
Arap çöllerinde savaşıp, esir düşen evlatlar, haritada yerini bile bilmediği Asya’nın dipsiz kuyularında teker teker sönüp gitmişler.
Basra’daki toplama kamplarından gemilerle Hindistan’daki Kalküta istasyonunda kurulan esir kampına getirilmişler, Irrawaddy nehri üzerinde çalışan mavnalarla Burma’ya aktarılmışlar. 400 kişilik ilkel barakalarda, esaret ve acı içinde yaşarken sadece haftada 40 adet sigara, ayda bir sabun bütün gelirleriymiş. Hayata sarılmak için uzak diyarlardaki vatanları ve sevdikleri vardı. Yaşadılar, umutlarını yitirmediler öyle ki sebze yetiştirip, tavuk beslediler. İntihar vakaları içinde, Türk’ün yılmazlığını gösteren yedi esir türk doktoru ameliyat bile yapmışlar. Esaret içinde yitirdikleri kamp arkadaşlarına mezar taşları yapmışlardı hayatta kalan askerler.
Her şeye rağmen kaybolmuşlar…
Onları, bir büyükelçi bulana kadar… Onlardan kalan mezar taşları her şeye inat tarihe bir yol açtılar, iz oldular…
Hayatı roman olan, üstün hizmet madalyası sahibi saygın diplomatımız Necdet Kent, 1958-1960 yılları arasında Bangkok büyükelçimizdi. Myanmar’ın ismi o zaman Burma’ydı. Burma’da büyükelçiliğimiz olmadığı için Bangkok büyükelçimiz orada da görev yapıyordu. İlk o zaman duydu, Osmanlıca mezar taşlarını. Büyükelçimiz Thayet kentine gitti, İşte o mezar taşlarını ilk defa gördü. İsimleri tespit etti, rapor yazdı Ankara’ya gönderdi. O güne kadar kimsenin haberi bile yoktu.
Necdet Kent’in gönderdiği raporlar, Genelkurmay arşivleri ile karşılaştırıldı. O zaman şöyle bir gerçekle karşılaşıldı, İngilizler nereye esir kampı kurmuşsa orada Osmanlı Mezarları vardı.
Türkiye Cumhuriyetinin çalışmaları ile şehitlikler yapıldı. Şehitliğin kitabesinde ” BİRİNCİ DÜNYA HARBİ’NDE IRAK, FİLİSTİN, SURİYE, ARABİSTAN CEPHELERİNDE, OSMANLI DEVLETİNİN İNGİLİZLERLE YAPTIĞI SAVAŞLAR SIRASINDA İNGİLİZLERE ESİR DÜŞEREK BURMA’YA GETİRİLEN VE BURADA ŞEHİT DÜŞEN TÜRK ASKERLERİMİZİN AZİZ ANISINA” yazıldı…