Bundan yıllar önce eğitim-öğretim anlayışı şimdikinden çok farklıydı. Veliler çocuklarını okula gönderirken öğretmene “Hocam eti senin, kemiği benim.” diyerek teslim ederlerdi. Bu elbette, çağdaş eğitim anlayışına göre asla savunulamayacak bir zihniyet. Günümüzde çocuk ve öğrenci hakları biliniyor ve öğretmenin öğrenciye fiziksel ve psikolojik şiddet uygulamasının öğretmene bir yaptırımı var. Böyle de olması gerekiyor tabii ki. Ama madalyonun bir de öteki yüzü var.
Hak ve sorumluluklarını bilmeyen insanların içinde bulundukları topluluklara ciddi rahatsızlıklar verdiğine şahit oluruz. Eğitim kurumları da bu topluluklar arasında yer almaktadır. Günümüzde öğrencinin öğretmen karşısında ezilmemesi gerektiğini anlayan, fakat kendi hak ve sorumlulukları ile öğrencininkileri bilmeyen veli, öğretmenden yersiz ve hatta yanlış beklentiler içerisine girebiliyor. Eğitim kurumlarındaki (özellikle de özel kurumlardaki) yöneticiler de veliyi ve öğrenciyi hoş tutmak için öğretmene yükleniyor. Öğretmen ise yönetim ve veli baskısı arasında sıkışıp kalıyor.
Veliler çok çeşitli beklentiler yüzünden öğretmene yüklenebiliyor. Öğretmenin az ödev vermesi, çok ödev vermesi, Türkçe derslerinde test çözmesi gerekirken kitap okutması, öğretmenin çocuğunu fazla azarlaması ya da çocuğuna yeterince terbiye verememesi gibi velinin birçok şikayeti olabiliyor. Yönetim de bu konuda sağlam bir duruş sergileyip eğitim-öğretim faaliyetlerinin amaçlarına uygun hareket etmeyince öğretmenin işi iyice zorlaşıyor.
Velinin bu şekilde şımarttığı öğrenci üniversite yıllarına gelince bu kez kendisi öğretim üyesinden yanlış beklentiler içerisine girebiliyor. Özellikle de öğrencisini müşteri gibi gören vakıf üniversitelerinde durum bazen iyice çığırından çıkabiliyor. Farklı vakıf üniversitelerinde okuyan farklı öğrencilerden çeşitli şikayetleri aşağıda listelemek istiyorum:
- Derse gecikince öğretim üyesinin kendisini derse almaması ya da yok yazması,
- Dersin çok zor olması ve/veya öğretim üyesinin sınavda zor sorması,
- Derste sıkılıyor olması,
- Öğretim üyesinin sınav yapması,
- Öğretim üyesinin çok ödev vermesi,
- Öğretim üyesinin ödevle geçmesine imkan vermeyip sınav yapması.
Bu listeyi uzatmak mümkün. Bu listede bazen öğrencinin haklı olduğu durumlar olabilir. Fakat yönetimin bu şikayetleri değerlendirirken nasıl bir yol izlediği çok önemlidir. Her şeyden önce dersin içeriği, amacı ve derste olanlar hakkında yeterince bilgi sahibi olmayan yönetimin ani karar vermesi sadece öğretim üyesinin değil, öğrencinin de zararına olacaktır.
Yukarıdaki listede olmayan, ama öğrencinin eğitim kurumlarında yetersizliği durumunda yapmaları gereken şikayetlerin şunlar olmasını isterdim:
- Kalabalık sınıflar,
- Eğitim kurumunun kendine sunduğu sosyal imkanlardaki yetersizlikler,
- Eğitim kurumunda kendine sunulan öğretim materyalleri ve fiziksel koşulların yetersizliği,
- Dersi veren öğretmenin/öğretim üyesinin uzmanlığı dışında ders vermesi.
Bu eksikliklerden hiçbiri ile ilgili hiçbir şikayette bulunmayan veli ve öğrenci hak ve sorumluluklarının farkında değildir. Bu durumda onlara hak ve sorumluluklarını anlatmak eğitim kurumu yöneticilerine düşmektedir. Bunu yapabilmeleri için bu kurumların yöneticilerinin belirli standartları olmalıdır. Bu standartlar neler olabilir? Onları biraz açalım…
Öncelikle, eğitim-öğretim faaliyetlerinin amaçları ile öğretmenlerin bu amaçları gerçekleştirme yönünde hareket ettiklerinden emin olmalıdır. Bunun için yöneticilerin tüm süreci takip etmesi gerekmektedir. Veli ve/veya öğrenciden bir şikayet geldiği zaman bu şikayetin nedenini anlamaya çalışmalıdır. Şikayetin haklılığına karar verdikten sonra öğretmenle konuşmalıdır.
Veli ve öğrencinin müşteri değil, eğitim hizmeti verdikleri ve bu anlamda sorumlu oldukları gruplar olduğunu unutmamalıdır. Bir eğitim yöneticisinin vereceği bütün kararlar bu ilkeye dayanmalıdır. Bu sorumluluğun, veli ve öğrenciyi her zaman memnun etmek anlamına gelmediğini, bunun çok daha ötesinde bir anlam içerdiğini bilmelidir.
Belki de bunların hepsinden önemli olarak, öğretmenin ve öğretim üyesinin öğrencinin düşmanı olmadığını, onların da tüm eğitimciler gibi, öğrencinin bireysel, sosyal ve akademik gelişimi amacıyla hareket ettiğini unutmamalıdır. Öğretmen/öğretim üyesi ve öğrenciyi karşı karşıya getirmenin kimseye bir faydası yok, hatta herkese zararı vardır. Ama bu yanlış uygulamadan en büyük zararla öğrenci çıkacaktır.
Yönetim, öğrenci ve veli arasında sıkışan öğretmenler ise, öncelikle eğitim ve öğretimin amaçlarını göz önünde bulundurmaları gerektiğini unutmamalıdır. Derse geciken bir öğrenciye ne yapması ya da yapmaması gerektiğine önceden karar vermiş olmalı ve bu konuda ilkeli davranmalıdır. Dersin içeriğinin ne zorlukta olması gerektiğinden, ölçme-değerlendirme yöntemlerine kadar hazırlıklı, planlı ve bu plan konusunda açık olmalıdır. Bunları soran öğrenci ve veliye gerekli açıklamayı yapabilmelidir. Öğretmenin ödev vermesi ya da vermemesi şikayet konusu olduğunda açıklayıcı bir bilgilendirme karşısında velinin ya da öğrencinin yapabileceği fazla bir şey yoktur. Dersinin içeriğini mümkün olduğunca ilgi çekici hale getirmek öğretmen için önemli elbette. Fakat önceliğimiz asla öğrenciyi derste “eğlendirmek” değildir. Bunu gerektiğinde herkese hatırlatmak gerekir.
Öğretmenler ve öğretim üyelerinin üzerindeki baskının bu denli yoğun olduğu günümüzde öğretmenin işinin zor olduğunu kabul ediyorum. Ama öğretmenler kendilerinin sıradan memurlar olmadığını, öncelikli amaçlarının topluma hizmet olduğunu unutmamalıdırlar, hatta bazen öğrenciye ve veliye rağmen öğrencinin gelişimini düşünmelidirler. Bir öğretmenin mesleki bağlılığı, kurumsal bağlılığı ve maddi kaygılarının çok ilerisinde olmalıdır. Bu mesleki bağlılık diğer kaygıların arkasına geçerse bundan tüm toplum, başta öğrenci zarar görür. Bunu asla unutmamalıyız.
Yönetim ve veli/öğrenci arasında sıkışan öğretmen/öğretim üyesine önerim özetle şu olacaktır: Kararlarınız ve eylemleriniz çağdaş eğitim amaçlarına uygun olmalıdır. Eleştirileri değerlendirin, ama değerlerinizden taviz vermeyin. Siz doğru olduğundan emin olduğunuz kararları verdiğiniz zaman eninde sonunda hepsi size saygı duyacaktır. Siz devletin, okul yönetiminin, velinin ve öğrencinin sizi sokmaya çalıştığı kalıptan çok daha fazlasısınız.