Hani şu ünlü matematik profesörünü? Gelin onu Hüseyin Hüsnü Tekışık öğretmenimin kaleminden dinleyelim…
1880’li yılların başında Moskova Üniversitesi’nin profesörleri, öğrencileri ve Moskova’nın ileri gelenleri çok şaşılacak bir olay karşısında kaldılar. Moskova Üniversitesi’nin genç matematik profesörü Raçinski üniversitedeki kürsüsünden çekilmiş ve doğup büyüdüğü Tatevo köyüne öğretmen olarak atanması için Eğitim Bakanlığı’na bir dilekçe vermişti. Keskin bir zekaya, geniş ve derin bir bilgiye sahip olan genç profesör matematik alanında yeni teoriler ortaya atmış, birçok kitap yazmış, kitapları Fransızca, Almanca ve İngilizce’ye tercüme edilmişti. Avrupalı Bilginler onun matematik bilimine büyük hizmetler vereceğini inanmışlardı. Moskovalı Bilginler “Bu profesör aklını kaçırmış” diyorlardı… “Orta öğrenimini bitirmiş olan her genç senin köyüne öğretmen olarak gidebilir fakat Moskova Üniversitesi senin gibi bir bilgini bir daha bulamaz. Bu geniş ve derin bilginle o ıssız ve karanlık köyde ne yapabilirsin? Yüksek kabiliyetini, pek parlak olan geleceğini korkunç bir uçurumdan aşağıya atıyorsun…”
Profesör Raçinski bütün bunlara cevap olarak onların yanıldığını, geniş bilgisi ve kabiliyeti sayesinde halk yığınları arasında örtülmüş kalmış yeni kabiliyetleri keşfetmek için köylere gittiğini söylüyordu. Profesöre göre çocuklar okullarda papağan gibi ezberleyerek öğreniyor, milletin ruhunda gizli kalmış kabiliyetler uyanmıyor, milyonlarca halk eğitimin nimetlerinden yoksun yaşıyordu. Sonunda profesör arkadaşları ve dostları Raçinski ile vedalaştılar ve kendi aralarında “Bu adam mucizeler yaratmak istiyor ama aklında da biraz kaçıklık var galiba” diyorlardı.
Raçinski kendi köyüne öğretmen olarak gittikten sonra hiç kimseden yardım görmedi. Üstelik pek çok engelle de karşılaştı. Hatta dilekçesini gören Eğitim Bakanı onun için “Bu adam deli mi oldu, madem istiyor bir defa tecrübe etsin bir yıla varmaz kendiliğinden üniversiteye döner” diyordu. Çiftlik ve arazi sahipleri “Raçinski bizim köylülerimizin ahlakını bozmaya geldiniz, köylülerimiz tembeldir okumayı ne yapsınlar, milletin okumak filan istediği yok” diyorlardı o tüm bu söylenenlere kısaca şu cevabı veriyordu: “Biz her nasılsa çok iyi bir öğrenim gördük, bu öğrenim sayesinde bir takım haklar kazandık, büyük mevkilere yüksek memuriyetlere geçtik, fakat ondan sonra ne yaptık? Ne yapacağız? Uyuduk ve uyuttuk.”
Raçinski kendi köyüne döndü. Etrafına köylüleri topladı. Onlara bu köyün çocuklarını okutmak istediğini söyleyince köylüler hep bir ağızdan “Sayın profesör biz hepimiz fakir insanlarız, size verecek fazla paramız yok dediler.” Raçinski “Ben yalnız size hizmet etmek istiyorum, sizden para istemiyorum” dedi. Köy muhtarı “Çocukları okutsun da görelim” dedi. Gerçek amacı hiçbir kimse tarafından anlaşılmayan profesör Raçinski köyüne işte böyle bir ortamda ve zamanda gelmişti. Köy okulunun binası yıllardan beri bakımsız kalmıştı. Okulun önüne atılan süprüntüler binanın önüne yığılmıştı. Okulun içi de temiz değildi. Raçinski bu pislikleri olduğu gibi bırakmayı uygun buldu, yalnız masasını temizledi ve düzene koydu. Üstüne temiz bir örtü örttü. Masasına bir de çiçek saksısı koydu. Sınıfta toplanan çocuklar öğretmene bu saatte ne yapacaklarını sordular. Raçinski “Bu saatte konuşacağız. Siz beni tanıyacaksınız, ben de sizi” dedi. Ardından öğretmen masasının başına geçti, çekmecenin içinden toprak parçası gibi kuru bir şey çıkardı, çocukların eline verdi. Öğrenciler bunun sert ve ağır bir şey olduğunu anladılar. İçlerinden biri “Öğretmenim bu demir gibi ağır bir şey” dedi. Raçinski “Evet bu ham bir demirdir. İnsanlar bu ham demiri maden kuyularından çıkarırlar, sonra onu eriterek temizlerler, ondan teneke, çivi, balta, pulluk gibi şeyler yaparlar” dedi ve demir madenini çekmecenin içine sakladıktan sonra “Çocuklar bakınız şimdi ne çıkacak” diyerek masanın gözünden tenekeden yapılmış bir kuş çıkardı. Bu oyuncağın yayını kurduktan sonra masanın üstüne bıraktı. Oyuncak yürümeye ve kuş gibi ses çıkarmaya başladı. Bütün çocuklar öğretmenin masasının etrafındaydılar. Öğrenciler oyuncağı yeter derecede seyrettikten sonra öğretmen onları yerlerini oturtarak “İşte şimdi şurada gördüğünüz oyuncak kuş bundan önce size gösterdiğim ham demir madeninden yapılmıştır. O kupkuru taş parçası şimdi bir kuş olmuş yürüyor ve ötüyor. Birtakım insanlar işte böyle hammaddeleri alırlar, onları temizlerler ve işlerler, onlardan çeşitli aletler, makineler, denizde yüzen vapurlar yaparlar. Başka bir takım insanlar da toprağa gübre katarak onu işlerler, iyi ve bol ürün alırlar. İşte bu saksıda gördüğünüz çiçek gibi güzel çiçekler yetiştirirler” dedi.
Bundan sonra Raçinski insanların nasıl keşifler yaptıklarını birer birer anlatmaya başladı: Kumdan cam, maden kömüründen boya yapıldığını söyledi. Bunları keşfedebilmek için insanların okullarda nasıl okuduklarını, laboratuvarlarda ve fabrikalarda nasıl çalıştıklarını anlattı. Sonra öğrencilere “Haydi şimdi dışarıya çıkınız, biraz koşunuz, oynayınız, dinleniniz” dediği zaman öğrenciler hep bir ağızdan “Öğretmenim biraz daha anlatınız, biz koşmak istemiyoruz” diye yalvarmaya başladılar. Öğretmen “Öyleyse hep beraber temiz havaya güneşe çıkalım” dedi. Dışarıya çıktılar. Raçinski kapının basamaklarının kenarına oturdu. Çocuklar arı kovanı gibi etrafını sardılar. Öğretmen onlara insanların bataklıkları nasıl kuruttuklarını, kurak ve çorak yerlere kanallarla nasıl su getirdiklerini ve böylece oralarda nasıl güzel bağlar, bahçeler, çayırlar ve verimli tarlalar yaptıklarını anlatmaya başladı. Biraz düşündükten sonra şu sözleri de ilave etti: “Eğer yeryüzünde yaşayan bütün insanlar çalışmak isteseler ve hakikaten çalışmaya başlasalardı yeryüzü bir cennet olurdu” dedi. Biraz durakladıktan sonra öğretmen öğrencilere şu soruyu sordu: “Çocuklar siz benim masamı gördünüz mü? Bunu beğendiniz mi?” Bir öğrenci “Siz masanızı güzel tertip etmişsiniz” dedi. Öğretmen “Siz de böyle tertipli olmak, sınıfınızı biraz daha düzene sokmak istemez misiniz? Ne için sınıfı kirletiyorsunuz, sıraları kesiyorsunuz, duvarlara yazı yazıyorsunuz? Hele bir kere kendi vücudunuza bakınız! Elleriniz, yüzleriniz yıkanmamış, kirden simsiyah olmuş; tırnaklarınız kesilmemiş, saçlarınız taranmamış… Bir kere de okulunuzun etrafına bakınız! Her taraf ne kadar da pis! Siz de kendi vücudunuzu temizlemeyi, oturduğunuz yerleri güzelleştirmeyi arzu etmez misiniz?
Bu soruları duyan çocuklar hayret içinde kalmışlardı. Öğretmen sözlerine devam ediyordu: “(…) Burada siz benim yardımcılarım olacaksınız. Ben sizinle birlikte bu köyde temiz ve medeni bir hayatın temellerini kuracağım. Siz henüz işlenmemiş bir maden gibisiniz. (…) Eğer siz adam olup da bu madeni temizlemek ve işlemek isterseniz, hepiniz akıllı, uslu, iyi yürekli olmalısınız.” dedi. Öğretmenin bu sözlerini dinleyen yüzleri parlamış, gözleri alevlenmiş çocuklar: “İsteriz! İsteriz! İsteriz! diye bağırdılar.” Raçinski bu ıssız köyde yıllarca çalıştı. Her teşebbüsünde her zaman başarılı olamadı. Zira kendi çalışkanlığı ve ideali çok büyük olmakla beraber, aşılması gereken engeller de çok büyük ve çok çeşitli idi.
Bunlara rağmen Raçinski çok başarılı öğrenciler yetiştirdi. Öyle ki onun yetiştirdiği öğrenciler üniversitelerde “Tatevolular” olarak anılmaya başladı. Bu arada önceleri onun muhalifi olan meslektaşları Raçinski’nin büyüklüğünü anladılar ve ona hakkını teslim ettiler. Raçinski’nin yaşamı G. Petrov tarafından “İdealist Öğretmen” adıyla kitaba çevrildi. Bu kitap 1940 ve 50’li yıllarda öğretmen okullarında, köy enstitülerinde, eğitim enstitülerinde, kız ve erkek teknik öğretmen okullarında okutulan başucu eserlerden biri haline geldi. Nice idealist öğretmenin yetişmesine katkı sundu.
Yazarın Notu: Bu makale Hüseyin Hüsnü Tekışık’ın “Öğretmen Adaylarına Son Ders ve Genç Öğretmenlere Mesaj” isimli eserinden derlenerek yazılmıştır (Mefkureci Muallim, s. 15-25). Bu meyanda Tekışık öğretmeni de rahmet ve minnetle anıyorum.
Son Söz: Üniversite kariyerini bırakıp köy öğretmeni olmayı seçen Profesör Raçinski aklıma geldikçe, üniversitelerimizi dolduran ancak meslek yaşamı boyunca çalışma alanına dair hiç deneyimi olmayan “hocaları”, özellikle de eğitimcileri düşünmeden edemiyorum. Ya siz?