Bizim toplumumuzda entelektüel insana hınç duyan bir kesim var. Bu yüzden sık sık, sağlık çalışanları, öğretmenler, vb. çoğunlukla zihin emeği veren meslek grubundaki insanlar birileri tarafından dikkatleri asıl konudan saptırmak amacıyla hedef tahtası olarak kullanılır. Yine aynı şey oldu: Nagehan Alçı okulların açılmamasının müsebbibi olarak öğretmenlerin rahata alışmasını gösterdi. Oysa kendisi de çok iyi biliyor ki, 1 yılı aşkın bir süredir tüm dünyayı etkisi altına almış olan pandemi, okulların kapanmasını ve öğretimin uzaktan gerçekleşmesini zorunlu kıldı. Henüz aşının ülkemizde yapılmaya başlanmamış olması ve toplum sağlığının henüz garanti altına alınmamış olması okulların hala açılmasının önündeki biricik engeldir, öğretmenlerin rahata alışması değil.
Bir öğretim üyesi olarak uzaktan eğitime geçtiğimden beri ders verme, öğrencileri ve öğretimimi değerlendirme, öğrencilere geri-bildirim verme, raporlama, vb. gibi işlerimin artmasından dolayı bilgisayar başında daha çok zaman geçiriyorum. Bunlara ek olarak öğrencilerin yüz yüze görüşme olanaklarının olmaması ve e-posta, Whatsapp, vb. yolarla bizimle daha çok yazılı iletişime geçmek zorunda kalması nedeniyle öğrencilerle kişisel yazışmalarım da artmış durumda. Öğretmenlerin durumu da benden farksız değil. Öğretmenlerin bütün bu saydıklarıma ek olarak sürekli veli kaprisiyle uğraştığını da unutmayalım. Bütün bunları bilmeyen, bilmek istemeyen ya da bilse de umursamayan birilerinin “rahat koltuğunda otururken” böyle dayanaksız bir iddiayı öne süren yazı yazması ne gazetecilik mesleğine yakışır, ne de eğitime ve topluma bir faydası vardır.
Peki, neden Nagehan Alçı ve başka birileri okulların açılmamasının asıl sebebini bildiği halde öğretmenleri hedef olarak gösteriyor? Bunun çeşitli sebepleri olabilir. Fakat ben bu yazımda bunun sebeplerinden ziyade, bunun olumsuz sonuçlarını tartışmak istiyorum. Öğretmenleri rahata alışan, tembel hizmetli grubu gibi göstermek, dikkatleri ülke yöneticilerinin sağlık politikasından çekerek başka bir hizmet grubuna, öğretmenlere çevirip onları topluma zararlı ve asalak bireyler olarak halkın önünde suçlu durumuna düşürmekle eş anlamlıdır. Bunun öğretmenlere ve eğitime sayısız zararı vardır. Ben burada birkaçından söz etmek istiyorum.
Öğretmenin ve öğretmenlik mesleğinin saygınlığını düşürmek, zaten maddi ve manevi açıdan zorluklar yaşayan öğretmenlerin motivasyonunu daha da düşürecektir. Motivasyonu düşük öğretmenlerden topluma ve öğrencilerimize faydalı olmasını beklemek çok yanlış olur. Herkes verdiği emeğin takdir edilmesini bekler. Öğretmenlerin büyük çoğunluğunun büyük özverilerle çalıştığını görmeyip birkaç olumsuz örnekten yola çıkarak tüm meslek grubunu değersizleştirmek en basitinden haksızlıktır.
Öğretmenlik mesleğinin saygınlığını düşürmenin bir başka olumsuz sonucu da çalışkan ve üretken gençlerin bu mesleği tercih etmemesi olacaktır. Gelecek nesilleri yetiştiren bireylerin bilgili, donanımlı ve öğretme motivasyonu yüksek olmasını isteriz. Herkesin elini vicdanına koyarak şu soruyu cevaplaması gerekiyor: Üniversite giriş sınavında daha yüksek puan alamadığı için tesadüfen öğretmen olmuş birinin mi çocuğunuza eğitim vermesini istersiniz, yoksa öğrenmeyi ve öğretmeyi seven, yetenekli ve çalışkan birinin mi? Çocuğunun iyi bir eğitim almasını isteyen hiçbir ebeveynin ilk seçeneği seçeceğini sanmıyorum.
Çocuklarımızın iyi bir eğitim almasını istiyorsak, gelecek nesillerin iyi eğitim almış, yetenekli, çalışkan ve özverili öğretmenler tarafından eğitim almasını istiyorsak öğretmenleri ve öğretmenlik mesleğini küçük düşürücü ifadelerden kaçınmamız gerekiyor. İnanın, hiçbir öğretmen 1 harf öğrettiği için öğrencilerinin kendisine köle olmasını beklemiyor, sadece saygı bekliyor. Öğretmenlerimizden bu saygıyı esirgemeyelim. Bunu fazlasıyla hak ediyorlar, özellikle de bu pandemi döneminde. Hiçbiri pandemide rahata alışmadı. Aksine, öğretmenlerimiz hiç olmadığı kadar rahatsız. Rahata alışanlar başkaları. Lütfen bunu doğru tespit edelim.