Selektif Mutizm (Seçici Konuşmamazlık) okul çağı çocuklarında görülen, kaygı bozukluğu temelli, öğrenim verimini ve kalitesini tehdit eden önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğitimcilerin selektif mutizm konusundaki pedagojik yeterliliklerinin güçlendirilmesi ve farkındalık oluşturmaları sarsıcı ve rahatsızlık duygusu veren bu tip bozuklukları aşmaya yardımcı olabilmeleri açısından azami önem taşır. Selektif mutizm pratik anlamda anksiyete bozukluğuna bağlı sosyal iletişim sorunu gibi tanımlansa da, konuşmayı belli ortamlarda reddetme durumudur. Temelde yatan nedenlerin genetik kökeni bulunup bulunmadığı konusunda araştırmalar sürmektedir. Okul ve çevre değişimi ile tetiklenebilen, özellikle utangaçlıkla özdeşleştirilen bu durum sosyal beklenti ve baskılarla oluşabileceği gibi, çocuğun hikayesinin dikkatle izlenmesi ve rahatsızlığının ortaya çıkışı ile ilişkilendirilebilecek olayların uzman tarafından incelenmesi gerekmektedir.
Uzman görüşü alınmadan yapılan her türlü etiketleme çocuk üzerinde baskıcı tutum oluşturacaktır. Özellikle okul hayatıyla belirginleşen semptomlar ders katılım performansıyla fark edilir. Öğretmen gözlemi ve okul rehberlik birimi ile kısmen etkileri azaltılsa da, profesyonel yardım alınması azami önem taşır. Selektif mutizm erken yaşlarda fark edilebilirse, eğitsel anlamda sıkıntılar en aza indirilebilir. Deneyimli bir İngilizce öğretmeni olarak açıkça ifade etmek isterim: en belirgin semptomlar, kaygı nedenli geri çekilme, yabancılaşma, iletişimi reddetme, aktivitelere katılmama, sosyal izolasyon veya kaçınma gibi olumsuz duygu ve davranışlarla gözlemlenir.
Farklı bir kültürü ve dili içselleştirmeye karşı oluşan direnç dil öğreniminde esas alınan beceri temelli öğrenmeye ket vurabilir. Öğretmenin bu aşamada sabırlı ve destekleyici olması ve ileri düzeyde içe kapanıklık yaşayan çocuğu gözlemlemesi etkili olacaktır. Çocuğu pozitif güdüleyerek ve dokunsal temasla çocuk üzerinde oluşan baskıyı azaltarak, özgüven ve benlik saygısını yükseltebilmesine destek vermelidir. Uzman terapist ve veli ile işbirliği içinde olması, profesyonel teşhis ve tedavi kriterlerinde payına düşen görevleri yerine getirmesi akademik ve sosyal anlamda hayat kurtarıcı olacaktır. Öğretmen sosyal izolasyona fırsat vermeden, akran desteğini de organize edebilmeli, göz teması ve şefkatle yaklaşarak çocuğa yalnız olmadığı duygusu aşılanmalıdır. Sınıf içerisinde bireysel performans becerisi gerektiren ödevlendirmeler, okuma parçalarının yüksek sesle okunmasında ısrar etmek, öğrencinin hazır bulunuşluğu ve hassasiyeti gözardı edilerek hatalarının düzeltilmesi, becerisi yüksek öğrencileri sürekli örnek göstermek, selektif mutizmi tetikleyen olumsuz davranışlardır. Unutulmamalıdır ki, seçici mutizm sessiz bir çığlıktır. Sorgulama ve eleştirme süreci iyileştirmeyeceği gibi çıkmaza da sokabilir.
İfadeden yoksun bir çocuğun eğitim becerilerinin geliştirilmesi imkansızdır. Çok ender rastlanan bir durum olsa da selektif mutizm ebeveyn tutumlarıyla da direkt olarak ilişkilendirileceğinden ailenin hikayesi öğretmenle paylaşılmalı, çocuğun duyarlılığına işaret eden nedenler çerçevesinde sürdürülebilir eğitim planlanmalıdır. Adaptasyon problemleri, donup kalma, donuk yüz ifadesi gibi semptomlar raporlanmalı ve rehberlik birimiyle paylaşılarak izlenecek yolun tayin edilmesi gerekir. Bu aşamada, aile ve okul işbirliğinin önemi büyük önem taşır.
Jest ve mimiklerin ön plana çıktığı bu bozukluğun bertaraf edilmesinde öğretmenin rolü büyüktür. Dili kullanma yeteneğinin desteklenmesi ve çekingenliğine sebebiyet veren olumsuzlukların birlikte aşılabileceği konusunda telkinde bulunmak, çocuğun farkındalığını yükselterek eğitsel ve sosyal uyum sürecini kuvvetlendirecektir.