Söz gümüş ise sükut altındır ata sözünden hareketle, sizleri susmaya devam ettiğimi zannedenler olabileceği için yazıya, susmayı tavsiye ediyor olmadığımı hatırlatarak başlamak istiyorum.
Çünkü başlığa bakıp da siz değerli okurları susmaya davet ettiğimi zannetmenizi istemem. Sadece az sonra aşağıda okuyacağınız kıssa nedeniyle böyle bir başlıkla karşınızdayım. Sükût etmenin bazen bütün sözlerden daha fazlasını da anlattığı olmuştur. Hatta doğru yerde doğru konuşma imkanının olmadığı yerde sükut etmek de çok şey anlatır anlayana…
Her doğru her yerde söylenir mi, söylenmez mi? tartışmalı bir konu olduğundan doğru söyleyemeyeceğimiz bir yerde isek sessiz kalarak ya da manipülatif cevaplar vererek doğruyu söylemeden ve yalan da söylemeden geçiştirdiğimiz durumlar da çok olmuştur. Bütün bunları ve benzer durumları birçoğumuz yaşamışızdır. Sevdiğimiz bir insanı kaybetmemek, kırmamak ya da korktuğumuz, çekindiğimiz yerlerde yuvarlak cevaplarla durumu kurtardığımızı düşündüğümüz durumlar hepimizin başına gelmiştir.
Konuştuğu zaman ağzından çıkanı kulağı duymayan, ölçüsü olmayan zevzek olarak adlandırabileceğimiz kişileri de kınamak istemiyorum. Lakin kimse zevzekliği tercih etmez ama yine de zevzeklikten geri durmaz. Bu o kişinin kişiliğine sinmiş olup kişilik özelliği olarak yerleşmiştir ve o kişiyi değiştiremezsiniz. Bu kişileri öyle de kabul etmek içimize sinmeyeceği için en iyisi aşağıdaki kıssa ile benzer durumlarda nasıl davranmaları gerektiği konusunda yol gösterici olmaya çalışalım ne dersiniz?
“Ebu Yusuf’ta zekâ ve mantık had safhadaydı. Çoğu zaman mantığını işletir, akli delille meselenin nakildeki hükmünü bulurdu. Bununla beraber etrafındaki insanlara karşı da çok saygılıydı. Yalnız kendisinin değil başkalarının da konuşmasını isterdi.
Bu kıssadaki ana fikirden, konuştuğumuz zaman mantıklı ve tutarlı sözler konuşmayacaksak susmanın, sükut etmenin de önemli ve değerli bir eylem olduğunu anlıyoruz. Bazen karşıdakinin ne dediğini anlamak için sükut etmek de gerekir. Selam ve dua ile.