Seninle Başladı – Sezer Ortadağ
0

İlk öykümüzün kahramanı Sezer Ortadağ; duvara çizip de çocukların zihinlerine çizemediğimiz her figür yalnızca duvarın hayatına dokunmuş olur çocukların değil diyerek başlıyor düşüne. Onun kocaman düşü sınıfında ki her öğrencinin en az iki enstrüman çalabildiği bir koro “Minik Notalar”

Düş ekip mucize biçmek gerekir bazen, bazıları için boş laf gibi görünse de hayallerle güzelleşir dünya. Dünyanın bir ucunda bir düş dokunuverir bir tene ve mucize o topraklarda tohum olup toprağa düşer, vakti gelir filizlenir tomurcuklanıp çiçek açar rüzgarla kanat açıp koşmaya başlayıverir. Mucizeleri koşturmak için ilk olarak kocaman yürekli düş kurucular gerekir. Modern zamanın şovalyeleridir düş kurucular, onların ölçülüp biçilecek özellikleri yoktur, ne zaman nerede filizlenip boy verecek bilemezsiniz. Diğer insanlardan ayıran yegane fark kocaman düşleridir. Rengarenk kanatları olan tavus kuşu misali her parmaklarında bir renk taşırlar. Dokundukları tene renk verip yeniden onlara anlam kazandırırlar, renkler onlarla derinleşir koyu maviliklerden bebek gülüşü pembeliklere uzanır. Toprak kahvesi hatıralar taşır gizlisinde. Bir gece soluktur ay ardında, bir gece hasret yürekte. İşte öykümüz bu düş kurucuların hikayesi. Her sabahı yüreklerinde yeni tomurcuk veren sevda türküsü ile karşılayıp her şeye rağmen başarmanın ardından koşturan genç kalan yüreklerin öyküsüdür “Seninle Başladı”. Bu güne kadar bildiğimiz en büyük mucizedir veya mucizenin ete kemiğe bürünen şekli: “Biliriz ki mucize dediğimiz yaşarken iyi bir öğretmenle yolların kesişmesinden başka bir şey değildir.”

Seninle Başladı o mucize yürekli düş kurucuların öyküsü, deniz yıldızlarımızın adlarını bir şekilde tarihe kısa bir not olarak düşmek için yola çıkan Eğitim Her Yerde ailesinin vazife olarak kabul ettiği bir çalışma. Amacımız bu güzel yürekli öğretmenlerimizi ulusal hafızamıza çiziktirmek onların başarılarını başka meslektaşlarımıza örnek olarak sunabilmek. Onlar bizim toprakların düş kurucuları bizim toprakların kahramanları.

İlk öykümüzün kahramanı Sezer Ortadağ; duvara çizip de çocukların zihinlerine çizemediğimiz her figür yalnızca duvarın hayatına dokunmuş olur çocukların değil diyerek başlıyor düşüne. Onun kocaman düşü sınıfında ki her öğrencinin en az iki enstrüman çalabildiği bir koro “Minik Notalar”

“Sezer Hoca Kayseri’nin Bünyan ilçesinde doğmuş. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladıktan sonra 2005‘te Dicle Üniversitesi Siirt Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü’nden mezun olmuş. 2014 yılında Hasan Kalyoncu Üniversitesi Eğitim Yönetimi ve Denetimi alanında yüksek lisansını tamamladı.

Altı ay kadar Mardin Savur’da çalıştıktan sonra 2006 yılında Bingöl ili Adaklı ilçesinde görevine devam etti. 2008 yılında Halk Eğitim Müdürlüğü bünyesinde, resmi kayıtlara göre ilçenin ilk bağlama kursunu açtı.

2010 yılında Kocaeli Çayırova’da çalışmaya başladı. 2011’de beş ülkenin katılımıyla gerçekleşen Comenius (Erasmus) Projesi’nde koordinatör öğretmen olarak görev aldı ve yurt dışındaki okullarda eğitim-öğretim faaliyetlerini inceledi.

Görev yaptığı okullarda bağlama ve gitar kursları vermeye devam etti. “Ritim Gitar Metodu” adında bir kitap hazırladı. Bir öğrencisinin hayalinden hareketle, tamamı ilkokul öğrencilerinden oluşan ve Türkiye’nin en küçük yaş ortalamasına sahip “Minik Notalar” adında bir müzik grubu kurdu. Üyelerine her dört yılda bir yenisi eklenen ve bir ekol olma yolunda ilerleyen bu grup ile birlikte birçok platformda sahne alıp ülke genelinde “bütün öğrencilerine enstrüman öğreten öğretmen” olarak tanındı.

2017 yılında Millî Eğitim Bakanlığı tarafından, çalışma ve projeleriyle ülkede fark oluşturmuş on öğretmen arasına seçilerek “Çizgi Ötesi Öğretmenlerimiz” adlı bir belgeselde yer aldı.

Sadece kitaplarda yazanları değil, bildiği her şeyi öğrencilerine aktarmayı kendine gaye edinen Sezer Ortadağ; halen, Kocaeli’de sınıf öğretmeni olarak görevine devam etmekte, sanat ve müziği vazgeçilmez olarak görmektedir.”*

Sezer Ortadağ

Eğitim Her Yerde: Sezer Hocam merhaba, sizi öne çıkaran özellikleriniz yazı dizimizin diğer konuklarından farklı gibi görünse de inancınız ve tarifi sözcüklerle çok zor olan emek noktasında başarının taçlandığını görüyoruz. Öncelikle öğretmenlik mesleğine katkılarınızdan dolayı Eğitim Her Yerde Ailesi  ve ülkemiz adına size teşekkür ederiz. Tabi bu yoğun koşturmacada bize zaman ayırma nezaketiniz için de. İnanın keyifle sizi ve yeni başarılarınızı yakından takip ediyor olacağız.

İlk sorum sizin için de önemli olduğunu bildiğim bir parça olacak. “Yarim İstanbulu Mesken mi tuttun? “ sanırım bu parçanın sizin için farklı bir anlamı var, öncelikle müzikle başlamak istiyorum hocam müzik sevginizin temeli dendiğinde aklınıza ilk gelen nedir?

Öncelikle duyarlılığınız ve güzel düşünceleriniz için çok teşekkür ederim.

Bu türkünün bendeki yeri gerçekten çok ayrıdır. İlkokul öğretmenim Sevgili Mustafa TOKDEMİR bana bir kitap hediye etmişti. İlçemizin yöresel tarihi ve zenginlikleri ile ilgili bir kitaptı bu. İlk olarak orada okumuştum, sonrasında öğretmenim de bana söyleyip öyküsünü de anlatınca belleğimde yer etti. Üniversite yıllarımda bu türküyü okuyarak il genelinde solist yarışmasında birinci olmuştum. Yer aldığım sahnelerde ilk olarak bu türküyle başlıyorum, kendimi iyi hissettiriyor.

Ailemizde de müzik çok önemli bir yerdeydi. Şu anki dijital dünyadan çok uzaktaydık, radyodan duyulan türküler, kalemle ileri geri yaptığımız kasetler çok değerliydi bizim için. Müzikle olan serüvenim henüz 5 yaşlarında iken dayımın bana verdiği bir flütle başladı. Duyduğum ezgileri kolayca flüte dökebiliyordum.  Hiç unutmuyorum, o sıralar en çok sevip çaldığım eser, adını yıllar sonra öğrendiğim Beethoven‘ın ünlü eseri Dokuzuncu Senfonisi idi. İlkokul ikinci sınıfa giderken çok iyi hatırlıyorum Müzik dersimize giren öğretmenimiz bize keman çalardı. O dersi iple çekerdim doğrusu. Daha sonraki yıllarda ise ilkokul öğretmenimizin bahçede çaldığı bağlamaya hayran kalır olmuştum. Flütten başka bir enstrümanımın olmasını ve onunla insanlara konserler vermeyi hayal ederdim. Sürekli şarkılar ve türküler söylerdim çocukluğumda. Lise çağlarına geldiğimizde kardeşimle birlikte bağlama öğrenmeye karar verdik. Bir arkadaşımızdan çok eski ve telleri olmayan bir bağlamayı emanet aldık. Bahçemizdeki odunlardan yontarak bağlamaya burgu yaptık. Renkli renkli telefon kabloları vardı, onları soyup, bağlamanın alt kısmına iki tane tel taktık. İlçemizde öğrenebileceğimiz bir kurs bulunmadığından kendi çabalarımızla öğrenmek zorundaydık. Bir süre bu şekilde çalıştık. Parçalar çalmaya başladık ama bir noktadan sonra bize yeterli gelmedi tabii ki. Yeni bir bağlama almaya da imkânımız yoktu, ne yapacağımızı bilemiyorduk. Bir gün kardeşim, sırtında kılıfıyla bir bağlama ile eve geldi. Gözlerime inanamıyordum. Bu durumun nasıl olduğunu şöyle anlattı: “ Rehber öğretmenimiz beni yanına çağırdı. Kaç zamandır dikkat ediyorum, sende bir durgunluk var, moralin de bozuk gibi görünüyor. Bir sorun mu var? Ben de bağlama öğrenmeyi çok istediğimizi ve durumu anlattım. Biraz düşündükten sonra, kendisinin öğrenmek için bir bağlama aldığını ama bir türlü bunu başaramadığını ve kabul edersem bağlamasını bize hediye etmek istediğini söyledi. Kabul etmedim ama çok ısrar edince almak zorunda kaldım.”  İşte o öğretmenimiz, hediye ettiği bir bağlamayla sadece benim değil, aynı zamanda birçok insanın da hayatına dokunmuş oldu. Bazen küçük bir dokunuşun, neticelerinin ne olacağını tahmin bile edemeyiz.

Sezer hocam “Sınıf Öğretmenliği” bize biraz mesleğinizi anlatır mısınız ?

Toplumumuzda olumsuz olaylara şahit oldukça öğretmenliğin önemi çok daha fazla gün yüzüne çıkıyor aslında. Sınıf Öğretmenliği çocuklarla iç içe olduğunuz, onların derdiyle dertlenip, onların küçük tebessümlerinden büyük mutluluklar oluşturduğunuz bir meslek aslında. Hele de bir köyde çalışıyorsanız okulun da her şeyi sizsiniz. Müdürü, hizmetlisi, tamircisi, kısaca o an ne olmanız gerekiyorsa o role bürünmeniz gerekiyor. Çocuklarla yapacağınız aktiviteleri planlamanız ve ders dışında da vakit geçirebilecek birisi olduğunuzu onlara göstermeniz büyük önem arz ediyor. En önemlisi de sürekli öğrenmeye açık olmanız ve bilgilerinizi güncel tutmanız. Zaten öğretmenliğin yarısı sevgi ve sabırdır bana göre…

2006’da başladığınız öğretmenlik mesleğinde 10 yılda ülkemizin örnek alınacak öğretmenleri arasına girmeyi başardınız, başarınızı üç nedenle ile açıklamanızı istesek bu sıralama nasıl olur?

Çok teşekkür ederim güzel düşünceleriniz için. Aslında eğitim uzun bir yolculuk sizin de bildiğiniz gibi. Başarıyı yakalama noktasında üç unsur soracak olursanız; karar vermek, emek vermek ve bunların yanında bir de gönül vermek, derim. Üçünü doğru zamanda birleştirince başarı kendiliğinden ortaya çıkıyor. Eğitim akışına bırakılacak ve plansız ilerlenecek bir yolculuk değildir kesinlikle.

Minik Notalar fikri nasıl ortaya çıktı?

Bir eğitimci olarak amacım, sadece kitaplarda yazılanları değil, benim bildiğim, işlerine yarayacak her şeyi çocuklara da öğretmekti. 2010 yılında Kocaeli Çayırova’ ya atandım. Daha önceden yaptığım gibi burada da öğrencilerime derslerde bazen enstrüman getirip çalıyordum. Onlar da hayran kalmış bir vaziyette beni izliyorlardı. Dersin birinde öğrencilerimden birisi “öğretmenim, biliyor musunuz benim en büyük hayalim gitar çalabilmek ama annem bunun için yeterli imkanımızın olmadığını söylüyor “deyince o an kendimde büyük bir sorumluluk duygusu hissettim. Düşünsenize benim her gün sıradan olarak yaptığım bir eylem bir çocuğun hayali. Ve bu hayali en büyük hayali olarak nitelendiriyor. Bunu gerçekleştirmesi için ona yardımcı olabilirdim. Bunu yapmalıydım da. Bir an çocukken enstrüman öğrenirken yaşadığım zorlukları hatırladım. Bütün sınıfa sordum, size de öğretmemi ister misiniz çocuklar? Hepsi birlikte gözlerinin içi parlayarak “evet” diye bağırdılar. Peki dedim, çok çalışmaya söz veriyor musunuz? Hep birlikte yine aynı cevabı verdiler. Hemen velilerle konuşup enstrümanları temin etme yoluna gittik. Maddi imkanı yetersiz olanlar içinse sponsorlar bulduk. Böylece Minik Notalar ekolü doğmuş oldu. İki ay sonra okulda ilk konserimizi verdiğimizde oldukça mutluyduk. Yıllar içerisinde birçok konser ve etkinlikte görev aldık. Sonunda Minik Notalar’ın birinci kuşağı mezun oldu.

Ardından ikinci kuşak geldi. Aynı şekilde onlarla da müzik maceramıza devam ettik. Okuma-yazma ile birlikte nota okumayı da öğrendiler. Zaman ilerledikçe enstrüman çeşitlerimiz de arttı. Bağlama, gitar, org, melodika, def, darbuka, zil vb. Onlara, öğrenmeyi öğretmek… Minik Notalar’da herkesin bir enstrümanı yoktur, birden fazla enstrümanı vardır. Her dört yılda bir yeni üyeler eklenen kocaman bir aile düşünün, biz öyleyiz. Şu anda üçüncü kuşak öğrencilerimle bu yolda yeni bir yolculuğa çıkmış bulunuyoruz.

Sezer Hocam mesleğinizde en başarılı isimler arasındasınız, genç meslektaşlarınıza tavsiyeleriniz neler olacaktır?

Öncelikle şunu belirtmekte fayda görüyorum. Eğer güzel bir iş yapmaya gönülden inanmışsanız, karşılaştığınız güçlükler sizin için motivasyon kaynağına dönüşür. Karar verdikten sonra kendi şartlarınızı bir şekilde kendiniz oluşturuveriyorsunuz. Aslında imkândan çok inanca ihtiyacımız var. Başarıya ve yeniliğe olan inanca. Bir yerde değişim olmasını arzu ediyorsak, buna önce kendimizden başlamalı; mazeretler yerine maharetlere odaklanmalıyız diye düşünüyorum. Bu noktada yeniliklere açık olmak, güncel teknolojik gelişmeleri ve süreli yayınları yakından takip etmek de önemli elbette. Ben bir iş yaparken toplumun, velinin ve idarecilerin ne düşüneceğinden çok öğrencilerimin ne düşüneceğine önem veririm. Meslekte kaçıncı yılımız olursa olsun “ben zaten bunları biliyorum “ klişesinden uzaklaşmamız gerekiyor.

Mutlaka büyükşehirlerden, özel okullardan iyi teklifler alıyorsunuzdur, gelecek planlarınızı bizimle paylaşmak ister misiniz?

Zaman zaman özel okul ve kolejlerden iş teklifleri aldığım doğrudur. Ben şu andaki öğrencilerimle mutlu olduğum için pek sıcak bakmıyorum. Gelecek adına planlarımız elbette mevcut. İlerleyen aylarda çıkarmayı planladığım ve Minik Notalar’dan da kesitlerin bulunduğu bir kitap üzerinde çalışıyorum şu anda. Onun dışında, yaptığımız projeleri ulusal ve uluslararası alanda yaygınlaştırmak da en büyük hedeflerimiz arasında

Hocam izniniz olursa sizle aklınıza ilk gelen nedir oyunu oynayalım istiyorum?

Eğitim – Yolculuk

Türkiye – Yurdum

Öğrenci – Eşsiz hayal gücü

Ahmet Kerem – Canım oğlum

Şükrü Malaz – İlkokula başladığım okul

Meliha – Annem

Bünyan – Memleketim

Çayırova Mehmet Akif – Okulum

Minik Notalar –  Minicik elli koskocaman yürekli çocuklarım

Müzik – Hayatımın limanı

…..ve son olarak hocam “Eğitim Her Yerde” okurlarına iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?

Herkese mutluluk ve başarı dolu bir hayat diliyorum.

Facebook Yorumları

Süreç geliştirme, iş ve sistem analizi uzmanı olan Mitat ÖZDER, 30 Ağustos 1971 tarihinde Ankara'da dünyaya geldi. Sırasıyla Kadırga İlköğretim Okulu, Mahmut Paşa Orta Okulu ve Vefa Lisesinde İlkokul,ortaokul ve lise öğrenimlerini tamamladı. Üniversite tercihini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünü olarak yapan yazarımız halen Erzurum Üniversitesinde Sosyoloji eğitimi görmektedir. Okyanus Akademi ve Elmi Akademi kurucusu tüm Türkiye genelinde yapılan anaokulu ve ilkokul öğrencilerin katıldığı "Sende Bir Oyuncak Tasarlarmısın" adlı yarışmanın fikir mimarı ve düzenleyicisi olan Mitat Özder, lise yıllarında başladığı amatör yazarlığa devam etmekte aynı zamanda profesyonel öğrenci koçu, kariyer gelişim uzamanı olarak kişisel bloğunda yazılar yayınlamaktadır.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir
Tuğçe Değirmenci

Yorumunuz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.