Amerikan Psikoloji Derneği’nin endişeli düşünceler ile karakterize olan bir duygu olarak tanımladığı kaygı, düşük bir seviyede olduğunda insanlar için uyarıcı ve performans artırıcı bir etki yaratmaktadır. Sınav kaygısı yoğun olarak yaşandığında ise öğrencilerin sınav başarısının düşmesine ve bilgilerini sınava tam olarak yansıtamamasına neden olmaktadır. Bu nedenle sınav kaygısı ile başa çıkmak isteyen öğrencilerin bir uzman desteği alması büyük bir önem taşımaktadır.
Sınav kaygısı sıklıkla gerçekçi olmayan düşüncelerden dolayı yoğunlaşmaktadır. “Yetersizim” düşüncesi de öğrenciler arasında yaygın olarak görülen inançlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada öğrencilerin kendilerini “Yeterlilik/Yetersizlik” bakış açısından değil, bulundukları seviye bakımından değerlendirmeleri daha işlevsel görülmektedir. Çünkü kendisini yeterli ya da yetersiz gören bir öğrencinin sınava hazırlanma motivasyonunda da istenmeyen bir düşüş görülme ihtimali bulunmaktadır. Kendisini hangi seviyede olduğuyla değerlendiren öğrencilerde ise amaca uygun bir planlama yapma, gerçekçi öz değerlendirme ve çalışma motivasyonunda artış görülmektedir.
Albert Ellis’in geliştirdiği A-B-C kuramına göre A, bizi harekete geçiren bir olay/durumu; B, bu olay/duruma karşı geliştirdiğimiz inançları; C ise verilen duygusal yanıtları ifade etmektedir. Ellis, B’de yer alan ve gerçekçi olmayan inançların yeniden yapılandırılması gerektiğini ve A’daki olay/durumu değiştiremeyeceğimizi belirtmektedir. Bu kurama göre sınav kaygısını değerlendirecek olursak A sınavı karşılamaktadır. B’de “Yetersizim! Başaramayacağım! Aileme karşı ne diyeceğim? Başkaları yapacak ama ben yapamayacağım.” gibi düşünceleri olan kişilerde C noktasında yoğun bir kaygı, korku ve umutsuzluk ortaya çıkacaktır. Buna karşın B’de sınav gerçekliğini kabul eden, elinden geleni gayretle ve şevkle yapan bir öğrencide ise C noktasında işlevsel ölçüde bir kaygı yaşanacaktır. İşlevsel kaygı da öğrencinin başarısını ve sınav performansını olumlu yönde etkileyecek faktörler arasında yer almaktadır. A-B-C kuramından hareketle düşüncelerimizin, duygularımızı; duygularımızın da davranışlarımızı etkileyeceği yorumu yapılabilmektedir. Aslında bizi umutsuzluğa sürükleyen şey olayın kendisi değil, bizim ona yüklediğimiz anlam olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Zihnimize her gün binlerce düşünce gelmektedir. Bunlar arasında gerçekçi ve işlevsel olmayan “otomatik düşünceler” de bulunmaktadır. Geleceği okuma, etiketleme, keyfi çıkarsama, büyütme/küçümseme, zihin okuma gibi örnekler otomatik düşünceler arasında yer almaktadır. Örneğin “Sınavda başarılı olamayacağım,” düşüncesi geleceği okuma düşüncesine girmektedir. Otomatik düşünceler de yeniden yapılandırılmalı ve daha gerçekçi değerlendirmeler ile ifade edilmelidir. Aksi halde bu düşünceler öğrencilerin sınav motivasyonu ve kendisine olan inancına zarar verebilir veya verimli ders çalışmalarına engel olabilir.
“Yetersizim!”, “Başarısızım!” gibi düşünceler ise etiketleme örneği olarak verilebilir. Etiketleme otomatik düşüncesi ise kişiyi belli bir kalıbın içerisine hapsetmektedir. Yalancı Çoban hikayesinde halk, çobana yalancı etiketini vurmaktadır. Bu durum ise halkın çobanın doğru söyleyebileceğine ihtimal vermemesine neden olmaktadır. Bir öğrencinin de kendisini olumsuz etiketlerle değerlendirmesi başarılı olabileceği inancına zarar vermektedir. Buna ek olarak öğrencilerin aileleri, arkadaşları veya öğretmenleri tarafından da etiketlenme ihtimali bulunmaktadır. Bu nedenle eğitimin tüm paydaşlarının hassasiyet göstermesi ve öğrencileri olumsuz yönde etkileyecek nitelendirmelerden uzak durması gerekmektedir.
Zamanın etkili kullanımı da sınav kaygısını yönetmeyi sağlamada önemli faktörler arasında yer almaktadır. Zaman yönetimi için Amerika Birleşik Devletleri 34. Başkanı Dwight David Eisenhower’ın geliştirdiği öncelikler matrisi öğrenciler tarafından kullanılabilir. Eisenhower Matrisi önemli ve acil işlerin ayırt edilmesinde, önceliklerin belirlenmesinde ve yapılacak işlerin kategorize edilmesinde kolaylık sağlamaktadır. Matriste yapılması gereken işler dört gruba ayrılmaktadır. “Acil ve önemli”, “Acil değil ama önemli”, “Önemli değil ama acil” ve “Önemli ve acil değil” kategorilerine göre bir zaman planlaması yapılmaktadır. Eisenhower Matrisi ile öğrenciler belirli bir zaman aralığı içerisinde önceliklerini belirleyerek daha verimli bir çalışma planı hazırlayabilmektedir.
Sınava yönelik tutum da sınav başarısını etkileyen unsurlardan biri olarak kabul edilmektedir. Öğrencilerde “Neden geleceğim bir sınava bağlı?” düşüncesi gelişebilmektedir. Bu düşünce ise sınava karşı öfkelenmeye neden olabilmektedir. Sınava yönelik olumsuz tutumlar da öğrencilerin çalışma isteğini kırabilmekte ve akademik başarısını düşürebilmektedir. Bu nedenle öğrencilerin sınav gerçeğini kabul etmesi gerekmektedir. Öğrencilere hayatın birçok sınavdan ibaret olduğu ve her sınavın da bize bir şey öğrettiği vurgusu yapılmalıdır.
Özetle kaygı yok edilmesi gereken bir duygu değil, yönetilmesi gereken bir duygudur. Kaygı yönetimi için ise öğrencilerin gerçekçi olmayan düşünceleri yeniden yapılandırılmalı, zamanı verimli kullanmaları için etkili bir program hazırlanmalı, kısa ve uzun süreli hedefler belirlenmeli, olumsuz etiketlemelerden uzak durulmalı ve sınav gerçeği kabul edilmelidir. Sınav kaygısını yoğun olarak yaşayan öğrenciler de bir ruh sağlığı uzmanından psikolojik destek almalıdır.
Lise ve üniversiteye geçiş sınavlarına çok az bir süre kalan şu günlerde yazımı Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözüyle sonlandırmak isterim:
“Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır; çalışkan olmak.”