Sınıf Öğretmeninin Yaptığı…
0

Ülkemizde zorunlu eğitim dörder yıllık ilkokul-ortaokul ve liseden oluşan üç kademede toplam oniki yılda tamamlanmaktadır. İlköğretimde sekiz yıl boyunca temel eğitim alan çocuklarımız, sonunda sınavlı liselere kayıt olabilmek için “LGS – Liselere Giriş Sınavına” girerek belli bir puanla ve ilk yüzdelik dilimlerde yer almak için mücadele ediyorlar. Bu yıl eğitim-öğretimin son ayı haziranın ilk Pazar günü bu sınavda öğrenciler ter dökecekler. Sınava girecek tüm öğrencilerimize şimdiden başarılar diliyorum.

Okulda sınıfında dersleri iyi dinleyip, iyi defter tutup, evde ders tekrarı yapıp, bir sonraki derse evde hazırlanıp gelmesi, hafta sonu da yine genel bir tekrar yapması halinde konu/ünite öğrenilmiş oluyor. Okulun-sınıfın ders öğretmenleri de hemen her derse başlarken bir önceki dersin kısa bir özet tekrarını yaparak hatırlatmaya, ders içinde sorduğu sorularla adım adım öğrenme düzeyini anlamaya çalıyorlar.

Öğrencilerin öğrenme düzeyini ve karne dönem notlarını eğitim sisteminde-mevzuatta öngörülen sayıda yaptıkları yazılı-test vd. değerlendirerek eksik kalan yönleri tespit etmeye çalışıyorlar. Belki toplu belki bireysel tespit ettikleri eksikleri ödevler yaptırarak kapatmaya çalışıyorlar. Tüm bunlara rağmen öğrenilenlerin bir kısmının unutulabilmesi de gayet doğaldır. Kullanılmayan bilgi zamanla unutulabilir. Her öğrencinin kişisel farklılıklarla öğrenme şekli, hızı ve düzeyinin de farklı olduğu düşünüldüğünde sınıf dışında yapacakları çabalar başarısında etkili olacaktır.

Kim ne derse desin bir önceki TEOG sınavı, üç yıl kendi okulunda-sınıfında belli derslerden yapılan sınavların ortalamasıyla bir liseye yerleşilmesi, bir veli-baba olarak bence; şimdiki bir molalı iki oturumlu LGS den çok daha iyiydi. Sistemin tek sakıncalı yönü yerleştirmede ayırım olmaksızın tüm liselerin sınav puanıyla öğrenci almasıydı. Sadece bu kısmı düzeltilseydi şu ankinden daha güzel olabilirdi.

LGS sınavına tüm sekizinci sınıf öğrencilerinin girmesi zorunlu olmasa da maalesef yine de neredeyse tamamına yakını bu sınava girmektedir. Sınav adı üzerinde bir sıralama ve bir yarış, bunun için herkes aylar hatta yıllar öncesinden hazırlanmaya başlıyor. Okulda açılan kurslara, özel dersanelere (resmen tabikî dersane yok, kişisel gelişim kursu var) hatta özel derslere devam ediliyor.

MEB öğrencilere ücretsiz basılı kaynak denemeler, konu testleri geçmiş yılın sorularını gönderiyor. İnternet üzerinden ücretsiz binlerce soru yayınlıyor ve paylaşıyor. veliler okuldan/dersaneden istenilen yada çevreden duyulan tüm ek kaynakları da alıyorlar. Herkes elinden geleni yapıyor. Ne için? Yüzde beş-on dilim içinde en iyi sıralamaya girebilmek için mücadele ediliyor.

LGS sınavı öncesi çocukların en çok ihtiyaç duyacağı moral, motivasyon, özgüveni korumak ve en üst düzeyde tutmak olacaktır. Sınav tarihi yaklaştıkça heyecan ve stres ister istemez artar. Bir de anne-babaların çocuklara iyilik olsun diye yaptıkları… Sekiz yıl boyunca belli olan akademik performansa rağmen çocukları zorlayarak milyonun üstündeki katılımcının olduğu yarışa sokmak velilerin çocuklarına, buna izin veren sistemin de yaptığı bir iyilik değil bence.

Bir eğitim sisteminin en kritik öğesi şüphesiz nitelikli öğretmenleridir. Öğretmenleri kaliteli değilse geri kalan faktörlerin çok da önemi yok. Öğretmenini seven öğrenciler dersi de okulu da seviyor. Başarılı olmak için daha çok çaba sarfediyor. Bu açıdan öğretmenlik diğer mesleklere göre daha kritik bir alandır.

Öğretmen yetiştiren fakültelere sınav ve notun dışında mülakat da eklenmesi faydalı olacaktır. Çünkü öğretmen, bir insanın değil aynı anda otuz kırk, eğer branş öğretmeni ise tüm okulun öğrencilerinin dört yıl bakacağı bir model olacaktır. Yıllarla hesap edildiğinde emekli olana kadar binlerce öğrenciyi etkileyebilecek güce sahip bir meslek sahibinin mutlaka üstün yeteneklere sahip olması gerekir. Kişiye özel kariyer konusunda kitap yazan bir arkadaşım ziyaretime geldiğinde bana senin çocuğunun seçeceği meslek beni hatta tüm vatandaşları da ilgilendirir demişti.

İlk anda tuhafıma gitmiş ancak yaptığı açıklamalar sonrası kendisine hak vermiştim. Her meslek farklı kişisel özellikler gerektiriyor. Güleryüz, sabır, sevgi, merhamet, şevkat ve kendini yenileme gibi özelliklere sahip değilseniz öğretmenlik sizin için çok da uygun olmayan bir meslektir.

Anonim bir söz; “bir çocuğun ilkokulda sevgi dolu iyi bir sınıf öğretmeni olması, öğrenim hayatında başına gelebilecek en iyi şanstır.” Der. Düşünün sınava bir ay kalmış eve postayla bir zarf geliyor. Zarfın üzerinde güzel bir el yazısıyla LGS’ye hazırlanan sekizinci sınıf öğrencinin adı yazıyor. Gönderen: ilkokul sınıf öğretmeni. Açıyorsunuz zarfı ve içinden PVC ile kaplanmış bir A4 kağıdı boyutunda; bir yüzünde aşağıdaki mektup diğer yüzünde ise çocuğun okuma-yazmaya başladığı ilk günlerdeki el yazısıyla (o zaman el yazısı öğretiliyordu) yazdığı satırlar, her satır bir hafta arayla yazdırılmış dokuz satırdan oluşuyor. Okul hayatından kalan ömür boyunca saklayacakları en kıymetli belgelerin başında bence bu gelecektir.

Saygıdeğer meslektaşım bu mektupları üşenmemiş tek tek yazmış, zarflamış, postaya vermiş ve kuzucuklarına sekiz yıl sonra ulaştırmış. Bu defterleri-sayfaları yedi yıl saklamış olması bir yana tam morale en çok ihtiyaçları olacakları zaman diliminde hatırlayıp böyle bir jest yapmış olmasını çok önemsiyorum. Demek ki hala işini ciddiyetle aşkla-şevkle yapan böyle güzel öğretmenlerimiz var.

Kendisine mesaj yazarak ve telefonla bizzat arayarak teşekkür ettim. Bırakın çocuğu biz aile olarak çok duygulandık. Mutlu olduk. Kendisinden izin alarak bu mektubu sizinle paylaşıyorum ve sizi mektupla baş başa bırakıyorum.

“Sevgili çocuğum,

Biz öğretmenler için her dört yılın sonu yeni bir başlangıçtır. Bu yıl da yeni bir başlangıç yapmaya hazırlanırken dolabımda bulduğum defter beni sekiz yıl öncesine götürdü. O gün, sizlerle karşılaştığımız, tanıştığımız ilk gün. Hepimiz o ilk günün heyecanını en doruk noktasında yaşıyorduk. Merak, endişe, biraz korku kiminizin ise hafif ağlamaklı gözleri ve gözlerim…

Ama en çok da annelerinizin heyecanı dikkatimi çekmişti. Benim ardı sıra sınıfa ilerlerken anneleriniz de bizimle aynı duyguları hatta daha fazlasını yaşıyordu. Yürek atışları bir birine karışmış, akıllarda peş peşe sorular…“Ben gittiğimde çocuğum ne yapacak?” “Okulun ilk günü nasıl geçecek?” “Öğretmeni onu sevecek mi?” “Sınıfta en arkada mı en önde mi oturacak?” “Ya bir şeye ihtiyacı olursa?”…

Akılları ve yürekleri sizde kalırken en değerli varlıklarını da bana emanet etmişlerdi. Ve ben aldığım emanetin ne kadar değerli olduğunun farkında olarak sizleri ilk günden itibaren kendi çocuğum gibi benimsedim, bağrıma bastım, sizi en iyi bir şekilde geleceğe hazırlamak için elimden geleni yapmaya gayret ettim.

Ders, oyun, eğlence; neşe ve sevinç içinde zaman hızla ilerlerken büyüdünüz, geliştiniz ve günü geldiğinde ilk eğitim-öğretim döneminizi üstün başarılarla tamamlayarak mezun oldunuz. Ardından yeni başladığınız öğrenim dönemi sizler için güçlüklerle dolu bir süreci içeriyordu. Geleceğinizi belirleyecek sınava odaklı bu süreçte çok çalıştınız, çabaladınız ve sona yaklaştınız. Bu mektubu okuyorsanız eğer birinci sınıfta gelişiminizi gösteren sayfa da elinizdedir.

Minicik ellerinizle tuttuğunuz kalemle o yazıları yazarken nasıl çabaladığınız dün gibi aklımda. Size söylediğim cümleyi yazmak için zorlanan o minicik eller şimdilerde en karmaşık soruları yanıtlamak, en zor problemleri çözmek için kalem tutacak. Sizleri hedeflerinize, hayallerinize bir adım daha yaklaştıracak. Bu sınav size engel değil de basamak olduğunu düşünüyorum. Sınavın sonucu ne olursa olsun ben sizlerin iyi bir insan, iyi bir vatandaş, iyi bir arkadaş, olduğunu, bu ülkenin aydınlık geleceği olacağınızdan şüphem yoktur. Zorluklar siz ümitsizliğe sürüklemesin, kendinize inanın, başarı zaten gelecektir. Bir de sizi çok sevdiğimi unutmayın.

Çocuklarımızın bu günlere gelmesinde ellerinden gelen tüm imkânları sağlayan siz kıymetli velilerim; Sizler de iyi ki varsınız, böylesine güzel çocuklar yetiştirdiğiniz için ne kadar övünseniz azdır, sonuçta çocuklarınız sizlerin güzel yüreklerinizin yansımasıdır. Hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim. Sağlıcakla kalın…

Öğretmenin Murat DELİBAŞ…”

Murat öğretmenim, bence siz bu kuzucuklarınızın defterlerini nasıl edersiniz bilmiyorum ama daha uzun süre saklayın. İnşallah hepsi hem LGS de hem de YKS de güzel başarılar elde edecekler. Hepsinden önemlisi hepsi iyi bir insan, iyi birer meslek adamı/kadını ve bu ülkenin iyi birer vatandaşı olup sizlere hayır dualarına devam edecekler. Sizinle de bağlarını koparmayacaklar inanıyorum. İyi ki varsınız sevgili öğretmenim. Allah sayılarınızı artırsın.

AMİN.

Facebook Yorumları

Erol DEMİR 1967 yılında Gölcük’te doğdu. Piyale Paşa İlkokulu, Gölcük İmam Hatip Ortaokulu, Gölcük Endüstri Meslek Lisesi, Anadolu Üniversitesi Bilecik Meslek Yüksekokulu Elektronik programını ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İşletme Yöneticiliği alanında yüksek lisansı “Eğitim Yöneticilerinin Sorunları ve Çözüm Önerileri” konusunda tezini tamamlamıştır. Halen İstanbul Ticaret Üniversitesinde işletme alanında doktora öğrencisidir. 1990 yılında Türkkablo fabrikasında kalite kontrol teknisyeni olarak çalıştı. Öğretmenlik hayatına 1991 yılında Hakkari’de başladı. 1994 yılında Gölcük Mesleki Eğitim Merkezi’ne elektronik öğretmeni olarak atandı. 1995 yılında müdür yardımcısı oldu. 2000 şubat ayında Gölcük Mesleki Eğitim Merkezi Müdürü oldu. 2003 yılında Gölcük İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde Şube Müdürü olarak çalışmaya başladı. Aralık–2007 ile Haziran-2016 arası İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğünde Şube müdürü olarak çalıştı. Temmuz – 2016 Bakırköy İlçe MEM, Temmuz-2022 İstanbul İl MEM, Ekim-2023 Küçükçekmece İlçe MEM Şube Müdürü olarak görevine devam etmektedir. Evli ve 3 çocuk sahibidir.

Yazarın Profili

Yorumunuz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.