‘Süpermen’ ebeveynlerimiz sayesinde okullarda ve toplumumuzda gördüğü her şeyi isteyen, doyumsuz, sorumsuz, kaygısız, çabuk sıkılan ve en kötüsü ise mutsuz çocuklar yetişiyor.
”Benim çocuğum asla öyle bir şey demez, yapmaz”
”Çocuğum neden düşük aldı?”
”Çocuğum Ali’nin yanında oturmasın”
”Çıkışta tüm kitaplarını kendi taşımış ve 2 tanesi kaybolmuş ne olacak?”
”Neden bu kadar çok/az ödev veriyorsunuz?”
”Orda nöbetçi yok muydu? Biz markete bile yollamıyoruz”
Çoğu öğretmenin sıklıkla duyduğu bu cümleler günümüzde öğretmenlerimizi meslekten soğutuyor. Çocukların hiçbir talebi olmadığı halde anne-babalar neredeyse tebeşiri eline alacak ve ders anlatacak seviyede öğretmenlere ve eğitime yanlış müdahalelerde bulunuyorlar. Elbette her velinin çocuğunun eğitimi ve gelişimi ile ilgilenmesi doğaldır ve hakkıdır ancak son 10 yılda değişen veli profili sizce de öğretmenleri olumsuz etkilemiyor mu?
‘Eski’ tip, ‘eti senin kemiği benimci’ velilerin sayısı kaybolmaya doğru gidiyor. Veliler artık çocuklarını sonsuz güvenle, gözü arkada kalmadan okullarına ve öğretmenlerine emanet edemiyor. Teknolojinin gelişmesi sonucu her an her şeyden haberdar olabiliyor olmamız bunda büyük etken. Günümüz velilerinin büyük bir çoğunluğunun ellerinde akıllı telefonlar bulunuyor ve maalesef yine büyük bir çoğunluğu zamanının büyük bir kısmını sosyal medyada gezinerek, dizi izleyerek ya da oyun oynayarak boşa harcıyorlar. Bu sebeple çocuklarına yeterince aktif vakit ayıramıyorlar. Çocuğunu parka götüren bir anne geçirdikleri 60 dakikanın en az 45 dakikasını telefonuna bakarak geçiriyor ve bilinçsiz bir şekilde çocuğuyla ilgilendiğini düşünüyor.
İşin eğitime müdahale kısmı ise daha vahim bir durum. Öğretmenlik mesleği ve öğretmenler özleri gereği çocuğu bulunan her ailenin gündem konusudur. Akşam yemeklerinde toplanan aileler çocukların okulu ve öğretmenleri ile ilgili rahat bir şekilde konuşup eleştirilerde bulunabilirler ve öğretmenlerin hiç hata yapma lükslerinin olmadığı algısı vardır. Oysa çocuklar için hayati önem taşıyan öğretmenlerin de övgüye, motivasyona ihtiyaçları var. Özellikle annelerin kendi aralarında kurdukları sosyal medya mesajlaşma grupları öğretmenlerin linç edildiği uygulamalara dönüşmekte ve sadece hata, eksik, yanlış tespit edilen paylaşımlar yapılmaktadır. Öğrenci iken öğretmenler odasının bulunduğu koridordan bile geçmekten korkan çocuklar büyüdüler ve şimdi öğretmenlere işlerini öğretmeye kalkıyorlar. Çocuklarını kendi yapamadıkları işleri yapsın, ulaşamadıkları hedeflere ulaşsın diye okula yolluyorlar. Bunu yaparken ise çocuklarının yapması gereken sorumlulukların hiçbirini yaptırmıyorlar. Çocukların ödevleri dahil, yapması gereken her şeyi anne-babalar yapıyor. Çocukların kağıtlarına itiraz ediyorlar, odalarını topluyorlar, alışverişlerini yapıyorlar, kıyafetlerini seçip kendileri giydiriyorlar. Çocuklarına ‘sanal bebek’ muamelesi yapıyorlar. Böylece başkalarına bağlı, kendine güvensiz, duygusal çalkantılı, çekingen çocuklar yetişiyor. Anne-babaların birer ‘süpermen’ gibi çocuklarının her sorununa yetişip(!) müdahale etmeleri çocukların yeteneklerini ve başarılarını da olumsuz etkiliyor. İlkokulu bitirecek yaşa geldiği halde yemeğini annesinin yedirmesini bekleyen, annesi tarafından yıkanan çocuklar var. Çocukların gelişimleri bu aşırı korumacı kalkan yüzünden hiçbir mesafe alamıyor. Hatta bu tip çocuklar arkadaşlık ilişkilerinde de sıkıntılar yaşayabiliyor. ‘Süpermen’ ebeveynlerimiz sayesinde okullarda ve toplumumuzda gördüğü her şeyi isteyen, doyumsuz, sorumsuz, kaygısız, çabuk sıkılan ve en kötüsü ise mutsuz çocuklar yetişiyor. Çocuklar ellerinizde tutup büyük bir hırsla oyunlar oynadığınız playstation kolu değiller. Eğer öyle olduğunu düşünüyorsanız şimdiden uyarayım ki kol bozuk!
Değerli anne-babalar veliler, çok geçmeden, sürekli giydiğiniz şu süper kahraman pelerinini çocuklarınıza vermelisiniz. Çocuklarımız kendilerini değerli hissetmeli, ‘yapabiliyorum, başarabiliyorum’ kelimeleri ruhlarının, beyinlerinin, vücutlarının en önemli yerlerine taşınmalıdır. Bırakın çocuklar hatalar yapsın, bırakın dizleri kanasın, bırakın azar yesinler, bırakın hayatın her rengini kendi gözleri ile görsünler. Bırakın çocuğunuz bir şantiyeden sorumlu huzursuz, mutsuz mühendis değil, mutlu, huzurlu çalışan işçi olsun. Çocuklarımızla sevgimizi paylaşalım, yeter de artar bile…