Üniversitelerin Geleceği ve Geleceğin Üniversiteleri
0

Üniversitelerin önlisans, lisans ve lisansüstü kademelerinde eğitim-öğretim, akademik araştırmalar ve toplumsal taleplerin karşılanması olmak üzere üç ana işlevi yerine getirmesi beklenir. İnsanlar, lise sonrası bir meslek sahibi olmak, varsa mesleğini geliştirip ilerletmek veya bir unvan ve diploma sahibi olup kültürlenmek için üniversite okuyorlar. Toplumdaki tüm değişimler de öncelikle üniversite düzeyinde sosyal bilimlerin ilgi alanındadır. İster kamu isterse özel olsun tüm iş hayatının beklediği öğretmen, hâkim-savcı-avukat, doktor, mühendis beyaz ve kritik yakalı tüm meslekler için nitelikli insanları yetiştirir.

Üniversiteler kamu adına sorumluluk taşıyarak kalitenin ve doğrunun da güvencesidir. Bilirkişi raporları da hakem merci olarak kabul görür. Bu sebeple üniversiteler toplum için çok önemli ve itibarlı kurumlardır. Verdiği eğitimin ve bilgilerin evrensel normda olduğu düşünülür. Bu sebeple de uluslararası ticaretin ve hareketliliğin de güvencesi sayılır. Üst düzeyde karar verici kişi, makam ve kurullara dayanak teşkil edecek danışmanlık hizmetlerini de yerine getirirler. İster vakıf isterse devlet üniversiteleri kurulmasından sonra yer aldığı devlet ve toplumla birlikte sonsuza kadar yaşayacağı varsayılır.

Üniversiteler, mezunlarının bir kısmını da geleceğin akademisyen ihtiyacını karşılayabilmek için araştırmacı ve asistan olarak bünyesinde tutarak kendi insan kaynağını yetiştirmeye çalışır. Sanayi ve sektörle işbirliği yaparak çalışan uygulamalı laboratuvar bilimlerinde ar-ge ve inovasyon merkezleri teknolojik gelişmelerde bulunur. Bunun dışındaki alanlarda mevcut bilgilerin tekraren yeniden yorumlanması, değişimlerin çeşitli araştırma yöntemleriyle takibinin yapılması çalışmaları maalesef çoğunlukla akademik çıktıların alıntılanması ve merak-bilme ihtiyacının ötesine geçemeyen teorik-kuramsal düzeyde kaldığı yönünde kanaat yaygınlaşmaktadır.

Resmi kamu görevim sırasında her yıl onlarca akademik etkinliğe davet ediliyorum. Elimden geldiğince özellikle de eğitim-öğretimle ilgili olanlara katılarak destek olmaya ve istifade etmeye çalışıyorum. Üniversite çatısı altında söylediklerimden dolayı ayıplanma-kınanma ve cezalandırma endişesi olmaksızın ifade hürriyetinin olabildiğince rahat kullanılabildiğini de düşünüyorum. Katıldığım etkinliklerde etkili dinlemeye ve notlar almaya, soru sorulduğunda cevap vermeye, imkân verildiğinde ise soru sormaya ve görüş beyan etmeye çalışıyorum.

İstanbul Aydın Üniversitesi ana kampüsü görev yaptığım Küçükçekmece İlçesi sınırlarında olduğundan “Üniversitelerin Geleceği-Geleceğin Üniversiteleri” konulu Yükseköğretim Çalıştayına büyük bir istekle katıldım. Öğleden sonra başlayan programın aslında sabah atölye kısmı yapıldığını ve STK, sektör, YÖK, Akademisyen, üniversite yönetimi, mezun ve öğrencilerden oluşan masalar oluşturularak grup raporu hazırlandığını bizlerin ise sonuçların dinlenmesi için davet edildiğini öğrenince bu önemli çalışmaya bizden kaynaklanmayan sebeple katkı sağlayamadığım için üzüldüm. Sabırla grup sözcülerini dinlemeye ve not almaya başladım. Tuttuğum notları özet olarak aşağıda paylaşmak istiyorum.

Ülkemizde üniversite ve öğrenci kapasitesinde arz-talep dengesizliği bulunmaktadır. Lise döneminde tüm öğrencilere doğru ve nitelikli yönlendirme yapılamıyor. Dünyada yükseköğretim okuma talebi ülkemizdeki gibi yüksek değildir. Yükseköğretim ülkemizde kitlesel eğitime ulaşmıştır. Yükseköğretim sistemimiz kırk yıl önce kurgulanmış olduğundan bugünün ihtiyaçlarına cevap vermediğinden yeniden düzenlenmesi gereklidir. Çok sayıda üniversitemiz yeni kurulmuş olduğundan henüz istenen kurumsallaşmayı tamamlayamamıştır. Öğrencilerin talepleriyle-kurgulayanlar ve hizmet sunanlar arasında kuşak farkı memnuniyeti etkilemektedir.

Piyasa ihtiyaçlarına cevap verebilmek için öğrenim sürecinin yeniden tasarlanması gerekiyor. Özellikle sektörde ihtiyaç duyulan mavi yakalılar üniversite öncesinde yetiştirilmelidir. Sanayinin yoğun olduğu İkitelli bölgesindeki firma sahipleri yabancı çalışanların ülkeyi terk etmesini istemiyor. Aksi halde halen var olan nitelikli üreten ve çalışan ihtiyacı kapatılamayacak düzeyde artacaktır. Yabancı ülkelerde eğitim sisteminde mesleki ve teknik eğitime daha erken yaşlarda başlanmaktadır. Şu anda yurtdışında hasta ve yaşlı bakımı elemanı ihtiyacı karşılanamadığı için ülkemizden talep edilmektedir. Mavi yakalı ihtiyacını karşılayabilecek meslek yüksekokulu mezunları da sektöre gelmek yerine lisans tamamlamaya veya farklı mesleklerde çalışma eğilimindedir. Üniversitelerdeki üretilen bilimin iş hayatı ihtiyacıyla örtüşmediğini görüyoruz.

Ülkemizde üniversite eğitiminin amacı iyi anlaşılmalıdır. Üniversitelerde bilim, meslek ve yetkinlik kazanmaya yönelik olarak eğitim ezberci mantıktan uzaklaşmalıdır. Öğrenciler lise düzeyinden akademik olarak üniversiteye yeterli ve hazır gelmiyor. Üniversitelerimiz eğitim kalitesini tüm dünyada geçerli standartlara eriştirilmelidir. Gençler üniversite bitirme amaçlarını belirginleştirmelidir. Öğrenci mezun olmadan üniversiteden neler alacağını bilmelidir. Sonuç odaklı düşünüp eline diplomayı almadan kariyer sürecini kurgulamalıdır. Herşeye farklı bakabilenler yenilik yapmaya daha yatkındır. Öğrencilerin daha becerikli mezun olabilmesi için staj ve proje odaklı uygulamalı eğitim yapabilmek önem taşıyor. Eğitim sadece binada olmak zorunda değil hibrit olmalıdır. Bu kapsamda eğitimin teorik kısmı ağırlıklı olarak uzaktan, proje uygulama kısmı ise okulda yapılabilir. Akran etkileşimli öğrenmeyi gözden kaçırmayalım. Açık müfredat uygulamasıyla öğrenci ihtiyaç duyduğu programı seçebilmelidir. Özel sektör, STK ve üniversite el ele vermelidir. Diploma değil yetkinlik sahibi olmak ve sertifikalandırma gelecekte daha önemli hale gelecektir.

Akademisyenlerin çalışmalarının yayınlanma süreci uzun sürmemelidir. Disiplinler arası yaklaşım şarttır. Şu andaki üniversitelerdeki mevcut durum sürdürülebilir midir? Sorusunu sorarak cevaplar aramalıyız. Mevcut üniversite sayımız ihtiyaçtan fazladır. İstihdam odaklı üniversiteye doğru geçiş yapmalıyız. Sonuca bakarak; öğrencinin, sürecin sonunda ne kazandığına bakmalıyız. Üniversiteler de insan faktörüne yatırım yapmalıdır. Kendisi için idari ve yönetim personelini nitelikli yetiştirmelidir. Tüm akademik personelin özlük hakları ve çalışma şartları iyileştirilmelidir. Üniversitelerde doçentlik düzeyinde akademik araştırmaya daha çok ağırlık verilmelidir. Uygulamalar yenilikçi yaklaşımda varolanı geliştirici sonuçlara ulaştırmalıdır.

Mevcut öğrencilerin, matematik Türkçe gibi temel bilimlerde hazırbulunuşluk seviyesi maalesef yetersizdir. Üniversiteler, akredite edilmeli, katılımcılığı ve özerkliği artmalıdır. Verimlilik, şeffaflık ve etkililik artmalıdır. Personel devir hızı azaltılarak istikrarlı kadrolara ulaşılmalıdır. Öğretim çıktılarında sektör ihtiyaçları gözardı edilmemelidir. Mezun olduğunda ne yapacağını bilen, 21. yüzyıl becerileriyle donanmış, yetkinlik bazlı yetişmiş ve yaşamboyu öğrenme felsefesini ilke edinmiş öğrenciler yetiştirmeliyiz. Bölümler arası işbirliği artmalı, yabancı dil konusu çözülmeli, ölçme değerlendirme standardizasyonu sağlanmalıdır.

Mevcut durum, öğrencilerarası fırsat eşitliğini, kaynak dağılımını, üniversitelerin topluma dokunmasını maalesef sağlayamıyor. Paydaş üniversitelerde gönüllülük zorunlu hale gelmeli, öğrenciler başka üniversitelerden ders alabilmeli, esnek kampüs uygulamasına geçilmeli, STK ve üniversite ortaklıkları çoğalmalıdır. Çağımız neslini beklentileri kısa sürede değişmektedir. Üniversitelerin her ilde bulunduğu toplumu dönüştürmesi beklenir. Üniversiteler sınıflandırılabilir yetkinlikler kazandırmalıdır. Meslek edinmiş sanatkârların yetiştirilmesinde geç kalıyoruz. Şimdinin gençleri geçerli ve paralı meslekleri-bölümleri daha çok tercih ediyor.

Vakıf üniversitelerinde dersane mantığı oluşturulmasın. Akademisyenler için özel eğitim gelişim programları hizmetiçi eğitim faaliyetleri imkânlarıyla özlük hakları da iyileştirilmelidir. Akademisyenler ders anlatımı yanında araştırmayı unutmamalı, idari görevleriyle bütünleşik bir görev anlayışı bazılarını aksatıyor. Günümüzde eğitim herkes için öncelikli ihtiyaçtır. Uluslararası akreditasyonu olan üniversitelerimiz çoğalmalıdır. Zaman en önemli kaynak olarak görülmeli ve dijital geleceği yakalamalıyız. Konuşmalardan uygulamaya ve eyleme geçilmeli, yapay zekâ kullanılarak akademik imkanlar zenginleştirilmelidir.

Üniversitelerimiz topluma katkıya, mezunlar ağını kurmaya, kültürel farkındalığa önem vermelidir. Devlet, üniversitelere yeterli kaynak ve fonlar üretmelidir. Her türlü bürokratik mekanizmalar hızlandırılmalıdır. Yurtdışında yürütülecek araştırmalar daha çok desteklenmelidir. Vakıf üniversitelerinin çoğalmasıyla rekabet oldukça artmıştır. Yüksek lisans ve doktora eğitimlerinde kaliteyi artırmak için daha dikkat etmeliyiz. Üniversiteler arası maaşlar çalışanlar arasında farklar azaltılmalıdır. Üniversite yönetim sürecine mezun STK’ları daha çok dâhil edilmelidir. Üniversitelerin her türlü altyapısı güçlendirilmelidir. İş hayatına geçişin kolaylaştırılması için mentörlük desteği artmalıdır. Metaverse, yapay zekâ ve dijitale geçiş gibi teknolojik çalışmalar yanında sosyal duygusal becerilerin desteklenmesi ihmal edilmemelidir. Ölçme değerlendirme sistemlerinde dijital altyapılardan daha fazla yararlanılmalıdır.

Üniversitelerde çok fazla öğrenci bulunuyor buna karşılık akademisyen sayısı ve niteliği azalıyor. Kitap okumak ve sınava girmek üniversite okumak olmamalıdır. Mezunların istihdama geçişleri iş başvurularında tecrübe istendiği için azalıyor. Üniversite giriş sınavlarında varolan 150–180 not barajı kalkmamalıydı ve kontenjanlar artırılmamalıdır. Üniversite okumanın gençliğe fayda ve katkısı araştırılmalıdır. Burs, staj ve Erasmus imkânları artırılmalıdır. Öğrencilerin yanlış tercihleri, kişilikleriyle becerileriyle uyumlu olmayan bölümleri tercih etmesiyle kendilerini yeterince tanımadıkları ortaya çıkıyor. Köşebaşı her yerde üniversite açılmasına müsaade edilmemelidir. Üniversite dışında hayat nasıl neler isteniyor bekleniyor bunlar düşünülmelidir. Mezun fazlalığından işe ilk girişte az maaş teklifinde olanların işe alınmasıyla sonuçlanıyor. Bu sebeple zorunlu olarak meslek dışı çalışma artıyor. Anaokulundan itibaren herşey aynı ama üniversiteye gelince farklı olmalıdır.

Gelecekte teknolojinin yoğun aktif olacağı tahminden öte kesinlikle biliniyor. Her öğrenciye bir robot danışman tahsis edilmesi gündeme gelebilir. Bilgi aktarımı için yorulmaya gerek kalmadan çiplerle beyine aktarım mümkün olabilecek. İnsani duygular ve sosyalleşme ihtiyacını karşılayan daha çok etkinlik tasarlayan kampüsler öne çıkacak. Sanayi işbirlikleri ve STK ortaklı projeler çoğalacaktır. Öğrenciler ne istiyor dersek bilinçsiz olduklarını görüyoruz. Lisans eğitiminde ilk iki yıl temel ortak seçmeli müfredat sonrasında meslek seçimi yapılabilir. Üniversite sayısının fazla ve akademisyen sayısının az olduğunu herkes söylüyor. Akademisyenler uzmanlık alanları dışında dersleri vermek zorunda kalmamalıdır. Dersler kayıt altına alınıp dijitalde paylaşılabilmelidir.

Müfredat sosyal hayatı kuşatan ihtiyaçlara cevap verecek şekilde yeniden güncellenmelidir. Öğrencilerin konaklama yerlerinden kampüslere ulaşım ve yemekhane sorunları çözümlenmelidir. Teorik ders saatleri azaltılmalıdır. Kampüslerdeki kütüphaneler çevreye ve halka açık olabilir. Mezunlara sıfır bilgi-beceriyle mezun olmuyor onlara sektör değer ve fırsat vermelidir. Okul öğrenci kulüplerine bütçeyle destek olunmalıdır. Üniversite süreci sonunda mutlu insan çıkmalıdır. Özsaygısı olan, hayattan zevk alan, sanat-kültür ve sporla ilgilenen insanlara dönüştürmelidir.

Üniversitelerde süreç ve yönetim aşamasında tüm paydaşlar rol alabilmelidir. Çağımız zor ve sorunlu dönemdi. Savaşlar ve pandemi gibi dünyayı değiştiren olumsuzluklar hepimizi etkiliyor. Üniversiteler araştırma olarak da çağın sorunlarına çareler üretmelidir. Yurtdışında büyük şirketler üniversitelere büyük bütçeler vererek ar-ge yapılmasına destek olmaktadır. Üniversitelerimiz geleceğimiz-geleceğimiz üniversitelerimiz sloganıyla toplum için tek taraflı değil toplumla birlikte bilim yapmalıyız. Mutfakta un-yağ-şeker varsa helva yapabilirsiniz bunun için formülümüz ve becerimiz öne çıkacaktır.

İstanbul Aydın Üniversitesi; 20. Yılında 18 fakülte ve yüksekokulla, 43 bin öğrenciye, 6000 uluslararası öğrenciye, 3000 akademik ve idari personele, 36 araştırma merkezine, 165 uygulama laboratuvarına % 83,6 işe yerleştirme oranına, Bologna ve AB tanınırlığına, 2 UNESCO kürsüsüne, 660 dünya üniversitesiyle eğitim işbirliğine, fen-sağlık-sosyal lisansüstü eğitim programlarıyla, gündüz-gece ve uzaktan eğitim programlarıyla, 70 öğrenci kulübüyle, 78.000 mezunu, onbinlerce çözüm ortağıyla Türkiye’nin tercih ettiği büyük bir üniversiteye dönüşmüştür.

Masa oturumlarını temsil edenlere bakınca; Milli Eğitim Bakanlığını, İl-İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerini, ilkokul-ortaokul ve liseleri temsil eden öğretmen ve yöneticilerin olmamasını büyük bir eksiklik olarak gördüm. Bu sıfatla kapanış konuşmalarında söz isteyerek; “sunum yapan masa sözcülerinin beyanlarına bakarak bazı sıkıntı ve problemlerin ortaöğretim kademesinden kaynaklı olduğunu söyleyebiliriz. YKS sınavlarına müracaat eden üç buçuk milyonun sadece 881 bin kadarının lise son sınıf, 1 milyon 438 bini geçen yıl ve önceki yılın mezunları, 693 bini üniversitede okuyanlar ve 514 bini üniversite mezunu olmasına bakarak doğru verimli kaliteli bir sistem kurulamadığını söyleyebiliriz. Yine özellikle meslek lisesi mezunlarının sektörle buluşturulamamış ve mesleğinde işe başlatılamamış olmasının üniversite kapılarındaki yığılmayı artırdığını söyleyebiliriz. NEET 15-24 yaş arası olup ne bir işte çalışmayan ne de bir okulda kayıtlı olmayıp okumayan öğrenci oranımız % 28,3 ile AB ülkelerinin oranından iki kat daha fazla 3 milyon 649 gencimiz bu durumdadır. Bu gençlerin yüzde 18,9’u üniversite mezunu, 18,3’ü meslek lisesi mezunu, 21,9’u lise mezunu36,3’ü lise altı eğitimli bireylerdir. Bin kişiye düşen üniversite öğrenci sayısı 2019 verilerine göre AB ortalaması binde 38, ülkemizde ise binde 95 olarak ölçülmüştür. Yani yine üniversiteli olma oranımız iki kat fazla. Maalesef ülkemizde işsizlerin yaklaşık üçte birini üniversite mezunlarından oluşuyor. 2023 Eylül ayında genel işsizlik oranı % 8,9 iken üniversiteli işsizlik oranı bundan daha fazla 15-24 yaş genç işsizlik oranı ise 16,7 olarak gerçekleşmiştir. Bu bilgiler ışığında çocuklarımıza lise döneminde kişilik ve becerilerine uygun bir meslekte eğitim verip iş hayatına geçmelerine destek olmalıyız. Bu görev başta anne-babalar ve öğretmenler olmak üzere toplumun genelince bilinç oluşturmak gerekiyor.” Görüşlerimi beyan ettim.

Facebook Yorumları

Erol DEMİR 1967 yılında Gölcük’te doğdu. Piyale Paşa İlkokulu, Gölcük İmam Hatip Ortaokulu, Gölcük Endüstri Meslek Lisesi, Anadolu Üniversitesi Bilecik Meslek Yüksekokulu Elektronik programını ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İşletme Yöneticiliği alanında yüksek lisansı “Eğitim Yöneticilerinin Sorunları ve Çözüm Önerileri” konusunda tezini tamamlamıştır. Halen İstanbul Ticaret Üniversitesinde işletme alanında doktora öğrencisidir. 1990 yılında Türkkablo fabrikasında kalite kontrol teknisyeni olarak çalıştı. Öğretmenlik hayatına 1991 yılında Hakkari’de başladı. 1994 yılında Gölcük Mesleki Eğitim Merkezi’ne elektronik öğretmeni olarak atandı. 1995 yılında müdür yardımcısı oldu. 2000 şubat ayında Gölcük Mesleki Eğitim Merkezi Müdürü oldu. 2003 yılında Gölcük İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde Şube Müdürü olarak çalışmaya başladı. Aralık–2007 ile Haziran-2016 arası İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğünde Şube müdürü olarak çalıştı. Temmuz – 2016 Bakırköy İlçe MEM, Temmuz-2022 İstanbul İl MEM, Ekim-2023 Küçükçekmece İlçe MEM Şube Müdürü olarak görevine devam etmektedir. Evli ve 3 çocuk sahibidir.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir

Yorumunuz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.