Okullar açılsın mı, açılmasın mı, uzaktan mı, yüz yüze mi, hibrit mi derken ekim ayının sonuna geldik. Belirsizliklerle beraber yaşamaya çalışırken her durumda farklı zorluklar ve farklı uyum becerilerine de sahip olmamız gerektiğini daha iyi anıyoruz hep birlikte. Pandemi dönemi hiç kuşkusuz en çok eğitim alanını etkiledi. Yüz yüze eğitime uzun süre ara verilmesi eğitime dâhil olan herkesi endişeye düşürerek yeni oluşan duruma uyum sürecinde pek çok karmaşaya neden oldu. Daha önce benzer bir deneyimden geçmemiş olmak; hem ne olacağına dair belirsizlikler hem de günü birlik alınan kararlar herkesi çok yordu. Martta itibaren yaz dönemine kadar gerek EBA tv gerek canlı derslerle ikinci döneme ait eğitim çalışmaları sürdürülmeye çalışılsa da yeni eğitim öğretim yılında beklenti daha çok yüz yüze eğitimdi. Bu olmayınca telafi adı altında başlayan uzaktan eğitim hem EBA tv hem de EBA portalı üzerinden canlı derslerle sürdürülmeye çalışıldı. Şimdi yarı zamanlı seyreltilmiş sınıflarla kademeli olarak başlayan yüz yüze eğitim bir taraftan öğrencileri kısa süreli de olsa okullarına kavuştururken diğer taraftan azalan ders saatleri ve yetiştirilmesi istenen müfredat programı farklı bir kaygıya yol açtı. Öğrenci iki gün okulda, beş gün yine evde ve sadece bir gün uzaktan eğitim desteği gördüğünü düşündüğümüzde geriye kalan dört günü evde sürdürmek zorunda olduğu bir eğitim programı var. Öğretmen bu süreci nasıl daha etkili hale getirebilirim endişesiyle birlikte kalan 4 günde alternatif yollarla öğrencilere katkı sağlama telaşına düşerken, bu durum öğretmen için ekstra hazırlıkla tüm öğrencilerin bireysel olarak daha fazla takibini zorunlu kıldı. Bir yandan da devamsızlığın olmaması ve okula gönderme tercihinin ailelere bırakılması nedeniyle yüz yüze devam etmeyip sadece uzaktan eğitime dâhil olan öğrencilerin olması, uzun dönemde sıkıntıların yaşanmaması adına öğretmenlerin bu öğrenciler için de ayrıca çalışma yapma zorunluluğunu doğurdu. Öğretmenlerle birlikte özellikle küçük yaş gruplarında öğrencilerin dijital öğrenme eksiklikleri ve öz düzenleme becerilerine sahip olmamaları nedeniyle çocuğun öğrenme sorumluluğunda ailenin yükü daha da arttı. Dolayısıyla yeni dönemde eğitim süreci öğrenci, öğretmen ve aileler için pek çok güçlükleri beraberinde getirdi. Evde teknolojik araç yetersizlikleri, dijital alt yapı yetersizlikleri, online öğrenme ortamlarına yönelik bilgi eksiklikleri, öğrenmenin kesintiye uğramasına neden oldu. Ayrıca iletişimle ilgili sıkıntılar, öğretim sürecini sürdürmedeki zorluklar, öğrenmenin gerçekleşip gerçekleşmediğine dair belirsizlikler ve ölçmedeki güçlükler, uzaktan eğitimin beklenmedik sıkıntıları olarak karşımıza çıktı. Önümüzdeki haftadan itibaren yapılacak olan yüz yüze sınavlar uzaktan eğitimde öğrenmeye yönelik geri dönüt konusunda ön bilgiler verecek olsa da özellikle ders takibinde zorlanan, katılmayan ve çeşitli dezavantajları olan öğrenciler için bu daha kaygı vericidir.
Uzaktan Eğitim sürecinde öğretmenin ve öğrencinin karşılaştığı güçlükler ve çözüm önerileri çok konuşulsa da ailelerin yaşadığı problemler üzerinde çok fazla durulmadan genellikle çocukların eğitim sürecine yönelik öneriler üzerinde yoğunlaşıldı. Gerek bakanlık gerekse konu alan uzmanları uzaktan eğitim sürecinde ailelerin çocuklara nasıl destek olabileceklerine dair pratik öneriler sundular. Bunlar, yeni rutinlerin oluşturulması, evin öğrenme ortamı için tekrar düzenlenerek gerekli fiziki ve teknolojik koşuların sağlanması, öğretmen tarafından verilen ders çizelgelerinin, içeriklerinin ve ödevlerinin takip edilmesi, gerekli mental ve psikolojik desteğin sağlanması gibi çocuğun eğitim sürecinin iyileştirilmesiyle ilgiliydi.
Hem yaz döneminden bu yana ebeveynlerle zaman zaman yaptığım bireysel görüşmeler hem de 31 Ağustostan itibaren online grup toplantıları ve genel olarak sosyal medyaya yansıyan çeşitli anekdotlar bu sürecin aileleri ne kadar yorduğunu ve en çok tükenmişliğin burada yoğunlaştığını gösteriyor. Okulların tam zamanlı döneminde eğitim öğretim sorumluluğu ve akademik gelişim alanı daha çok okulun ve öğretmenin kontrolündeyken, bu süreçte ailenin üzerine kayması, eğitim öğretime ailenin daha fazla ortak olması, aile içi rolleri de karmaşık hale getirdi. Çocuğun akademik öğrenmelerinde ailenin daha çok devreye girmesi, diğer işlevlerini göreli olarak zayıflattı. Anne babalık rollerine eklenen öğretmen rolü çocukla çatışmayı da arttırdı. Özellikle küçük yaş gruplarında çocuğu ekran karşısına oturtmak, ders süresince durmasına yardımcı olmak, dersten sonra öğrenmesini kontrol etmek, tekrar ettirmek, ödev sürecinde daha fazla destek sunmak, sıkıldığı durumlarda çözüm alanları oluşturmak, öğrenme motivasyonu sağlamak gibi aileye pek çok yeni sorumluluk getirdi. Bu durum ev içi gerginlikleri arttırırken duygusal bağları zayıflattı. Bununla birlikte öğretmenle daha fazla iletişim, işbirliği ve koordinasyon sağlamak, çocuğun eğitim faaliyetlerine daha fazla zaman ayırmak çalışan anne babalar için durumu daha vahim hale soktu. Diğer taraftan pandemi öncesinde kısıtlı zamanlarda verilen teknolojik aletler, bu süreçte çocuğun uzun süre vakit geçiriyor olmasıyla, anne-babalar başka boyutlarda kaygıya düşürürken, çocukla ilişkilerinde ikileme de neden oldu. Ders süresince ekran karşısında zorunlu oturtulan çocuk ders sonrası oyunla ya da yine eğitsel etkinliklerle sürdürülüp sürdürülmemesine yönelik tutarsızlıklar doğurdu. Gün içinde onlarca şekil alan anne baba tutumları çocukta daha öncesinde gözlemlenmeyen davranış problemleri ortaya çıkartırken, alenin tükenmişliğini de arttırdı. Kendi duygu durumuyla ilgili güçlükler yaşayan ebeveynler çoğu kez karmaşık tutumlarla, aşırı ödün verme, çocuğun üstüne gereğinden fazla düşme veya kendini çocuğunun karşısında suçlu hissetmeye varan belirsiz davranışlar geliştirdi. Bununla birlikte farklı kademelerde birden fazla çocuğu olan aileler ve otokontrolünün daha çok zayıfladığı ergen çocuğu olanlarda pandeminin başlangıcından itibaren bu süreci çok daha zorlu yaşadı.
Çağımızda gerek yapısal, gerekse işlevsel bakımdan hızlı bir değişime uğrayan, toplumsal yapının temelini oluşturan ailenin, pandemi süreciyle birlikte işlevlerinde hızlı ve beklenmedik meydana gelen değişmelerle birlikte sorunları da arttı. Ailenin işlevinin yeniden şekillenmesi, aile bireylerini yeni durumlara ve yaşam biçimine uymaları konusunda yetersiz bıraktı. Ne var ki, aile yapısı her zaman çok hızlı bir şekilde gelişen yeniliklere ve değişikliklere uyum sağlayamıyor ve modern yaşamın gereklerine uygun bir yapı oluşturmakta geç kalabiliyor. Bu da çeşitli sorunlar doğurarak çocuk eğitimini de etkileyebiliyor. Çocuğun duygusal gelişiminde sorunlar oluşturmadan büyütülüp yetiştirilmesi hedeflenirken bu dönem, hem yetişkinlerde hem de çocuklarda duygusal ve davranışsal zorlukları beraberinde getirdi.
Özetle, birçok şeyin değiştiği bu süreçte anne-babanın rolü hiçbir zaman bu kadar karmaşık, hassas ve zor olmamıştı. Salgın süreci tam olarak bitip, normale döndüğümüzde de eğitimde yaşanan bu dönüşümün devam edeceği muhtemeldir.
O nedene yeni beceriler geliştirmek, kendimizi gözden geçirmek hem kendimize hem de çocuklara daha sistematik yardım edebilmek adına bu zorlu zamanların hepimize fırsat sağlamasını temenni ediyorum…
Sağlıcakla…
Nermin Elmas