Çocuklarımızın öğrenme stillerinin bizlerden farklı olduğunu bilsek de acaba onlara kendi yöntemlerini uygulamaları adına yeterince alan açıyor muyuz? Yetişkinler olarak bazen çocuklarımızın kendilerine has özellikleri olabileceğini unutup, kendi çalışma stilimizi çocuklarımızda alışkanlık haline getirme uğraşımızdan kendimizi alıkoyamıyoruz. Bu davranış belki çocuklarımız üzerinden kendimizi gerçekleştirme isteğimiz, belki de öğretmen veya ebeveyn olarak mükemmele ulaşma isteğimizden kaynaklanıyor. Her ne olursa olsun şunu unutmamalıyız ki, jenerasyonlar arası farkları göz ardı edersek aslında en büyük kötülüğü çocuklarımıza, geleceğimizin değerlerine biz yapmış oluyoruz.
Yeni nesil çocuklar bizim çocukken maruz kalamadığımız bir uyaran zenginliğinin içine doğup beş duyularına birden hitap eden çevresel faktörlerle büyüyorlar. Dünya gelişiyor, çevre değişiyor, çocuklarımızın öğrenme stilleri farklılaşıyor ama biz eğitimde hala yönergeler verdiğimiz ve standart cevaplar beklediğimiz sistemin içerisinde dönüp duruyoruz. Çocuklarımız bu kadar zengin uyaran çevresine sahipken ve dünya çok görev azmiyle iş yapabilen insanlara şans kapılarını açarken çocuklarımızı tek bir anda tek bir işin içine sıkıştırıyoruz.
Çocuklarla çalışan biri olarak, kendimi onların doğal akışına bıraktığımda ve onların düşünce biçimine uyumlandığımda harika ürünler çıkaran birer mühendis, doktor, bilim insanı hatta psikolog olduklarına tanıklık etmenin sevinci içerisindeyim. Çocuğun kazanımı öğrenmesi (!) ya da öğrenmemesi, anlattığım konuyla ilgili ille de benim sorduğum soruya doğru cevap vermesi ya da vermemesi gibi beyaz ve siyahlar odak noktamdan çıktığından beri çocuklarımı daha iyi tanıyor, öğrenme biçimlerini daha iyi kavrıyorum.
Çocuklarıma her ders, ben bir konu anlatırken anlattığım konuyla ilgili bir ürün çıkarmalarının beni mutlu edeceğini söylüyorum. Beni dinlerken aynı anda bir ürün üzerine çalışabilirsin ya da anlattıklarımı tamamen dinleyip sonrasında çalışmayı tercih edebilirsin. Bu ürün kağıttan yapılmış bir maket, bir resim, bir slogan, bir şiir ya da şarkı sözü olabilir. Ya da sadece bir düşünce. Evet, çocuklar ortaya öğretmene gösterecek bir şey çıkarmadıkça bir ürün meydana getirdiklerini ilk başlarda kavrayamıyorlar. Halbuki bir düşüncenin, bir fikrin veya yeni bir bakış açısının da ürün olduğunu öğretmek, işte bizim işimizin temel amacı. Ya da anlattığım konuyla ilgili olumlu-olumsuz bir eleştiri getirmek. Bakın, bir çocuğu derse katmak istedikten sonra bunu bulmak bu kadar kolay. Ama sizin istediğiniz yöntemle değil, kendi istediği yöntemle katılması buradaki asıl amaç. Zaten öğrenmeyi kalıcı hale getiren de bu.
Yeni nesil çocuklarımız için duyularını aynı anda kullanmak bir çeşit meditasyon. Bu onları sakinleştiriyor, aşmalarından korktuğumuz sınırlar içerisinde yaratıcılıklarını maksimize etmelerini sağlıyor. Tek bir duyu içerisinde sıkışıp kalmak, bu birbirinden yaratıcı ve akıllı çocuğu öğrenmenin zengin dünyasından itiyor. Biz onların öğrenme biçimini büyük bir hadsizlikle yavaşlatmanın peşindeyken, onlar bizim tekdüze öğrenme biçimimizi protesto ediyor. Biz de bunlara davranış sorunu diyoruz. Çocuklarımızın öğrenme biçimlerini değiştirmektense, kendi öğretme biçimimizi zenginleştirmeyi amacımız haline getirmeliyiz. Düşünmeyi öğretmeli, duyuları birleştirmeli, ürünleri serbest bırakmalıyız. Merak etmeyin sevgili çocuklar, sizi görüyor, duyuyor, hissetmeye başlıyoruz..
Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen
Sevecen ADALIOĞLU