İnsanlık tarih boyunca çok çeşitli felaketlere maruz kalmıştır. Bu felaketlerin cinsine ve boyutuna göre çok sayıda insan hayatını kaybetmiş ve birçoğu da sakat kalmıştır. Ekonomik kayıpların kişi ve devlete olan olumsuz etkisinin telafisi de uzun süre almaktadır. Günümüzde teknolojinin ulaştığı seviyeye rağmen gelişmiş ülkeler dahi afetlere maruz kaldığında insanoğlunun ne kadar çaresiz kalabildiğini görmekteyiz. Felaketler ve afetler önlenemeyeceğine göre insanoğluna düşen görev afetlere hazırlanarak en az zararla ve kayıpla atlatmaktır. Tabiatın dengesini bozmanın bu felaketlere davetiye çıkarmak olacağını ve maruz kalınacak felaketin şiddetinin ve kayıpların artacağını unutmamalıyız.
Hepimiz ülkemizin deprem kuşağında olduğunu yani vatan toprakları üzerinde çok sayıda aktif fay hattı bulunduğunu maalesef yaşadığımız 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi ve 06 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremi acı tecrübesiyle bir kez daha öğrendik. Bilim insanları zaten yıllardır “Türkiye bir deprem ülkesidir, depremle yaşamayı öğrenmeliyiz ve hazırlıklı olmalıyız” diyordu.
Vatanımızın büyük çoğunluğunun ve nüfusun yarıdan fazlasının deprem riski altında olduğunu herkes bilmelidir. Yetkililer Türkiye’de 24 bin 500 kilometre uzunluğunda canlı fay hattı bulunduğuna dikkat çekerek nüfusun yüzde 71’nin, ülke topraklarının ise yüzde 66’sının, büyük sanayi tesislerinin yüzde 75’i birinci ve ikinci derece deprem bölgesinde yer aldığı için deprem riski altında olduğunu açıklamıştı.
Bu sebeple diğer afet türlerine göre depremler, ülkemiz ve insanımız için birinci öncelikli hayati bir konudur. Zaten son yıllarda yaşamış olduğumuz büyük depremler bu durumun ciddiyetini ortaya koymaktadır. Bu sebeple bu zamana kadar yapılan yanlış imar planları ve dayanıksız bina inşaat hatalarından ders almalıyız. Öncelikle yeniden fay hatlarından olabildiğince uzakta şehirleşme ve imar planlarını yeniden düzenlemeliyiz. Yeni yapılacak tüm binaları yatay mimaride olabilecek en büyük depreme dayanıklı ve az katlı olarak inşa etmeliyiz. Bunların yanısıra bilinçli bir vatandaş olarak afetlerin öncesi-sırası-sonrasında neler yapmamız-yapmamamız gerektiğini öğrenmeyi görev kabul etmeliyiz.
Vatandaşlarımızın yarıdan fazlasını hatta iş, eğitim, turizm vb. gibi nüfus hareketlerini düşünürsek hepsini ilgilendiren afetlerden en çok zarara yol açan deprem, hepimizin birinci öncelikli gündemi ve derdi olmalıdır. Her birimiz çevremizdeki insanlarla deprem konusunda konuşmaya başladığımızda neredeyse hepimizin yakın geçmişte ya kendisi ya yakını ya da tanıdığının depremden olumsuz etkilendiğini öğrenmekteyiz.
Devletimiz hepimizin gözünde büyük ve güçlüdür. Bireyler, afetler gibi zor dönem ve durumlarda kendilerini çaresiz hissedebilir. Ancak devlet kurumlarıyla her zaman güçlü ve dimdik ayaktadır. Bu gücü şüphesiz önce milletinden daha sonra sahip olduğu kurumsal organizasyonu, itibar ve güveniyle ekonomik güçten almaktadır.
Depremde evi-işyeri yıkılmayıp kendi imkânlarıyla dışarı çıkan sağlıklı olanların güvenli alanlarda toplanması ve tahliyesi sonrasında barınma ihtiyaçlarının karşılanması da önemli ve gereklidir. Mevsim farkı olmaksınız sağlıklı insanların da diğerlerine yardım edebilmesi ve bu dönemde hayatını devam ettirmesi için gerekli ortam sağlanmalıdır.
Uzmanlarca tüm dünyada kabul gören bilimsel verilerle hazırlanan bilgilere göre afetlerde ilk 72 saat çok önemlidir. Profesyonel ekipler afet alanına ulaşarak duruma hâkim olup öncelikle acil ihtiyacı olanlardan başlayarak yardım ve müdahale edene kadar kişiler kendilerini hayatta tutmayı başarmalıdır. Afetzede olup sağlıklı olanların birbirlerine yardım etmesini de öğrenmesi gerekiyor. Bu konuda kişi, aile, sivil toplum ve tüm kamu kurumları seferberlik yapıp hemen harekete geçilmelidir.
Bir eğitimci olarak her konuda olduğu gibi deprem gibi birinci öncelikli hayati bu konuda da çözüme büyük ölçüde eğitimle başlamak gerektiğine inanıyorum. Şöyle ki her Türk vatandaşı zorunlu eğitim çağında deprem konusunda yeterli düzeyde bilgilenmeli, bilinçlenmeli ve duyarlı hale gelmelidir. Yetmez! Afet anında önce kendine, ailesine ve yakın çevresine yardım etmeyi öğrenmelidir.
Okul Aile Birlikleri bir kampanya başlatarak evlerimizde bulundurmamız gerekli AFET ACİL DURUM ÇANTASI her sınıf için ilk-orta-lise seviyesine göre birer tane temin edebilirler. Sınıf öğretmenleri her hafta iki öğrenciye bu çantayı açtırıp içindeki malzemeleri tanıtabilir. Afet anında depremde bu çantadan nasıl faydalanabileceğini öğretebilir. Etkileşimli akıllı tahta/büyük ekranlı bilgisayardan yetkili kurumların hazırladığı videolar izlenebilir. Büyük boy bir çanta da okul giriş kapısına yakın bir yerde hazır bulundurulabilir.
Deprem duyarlılığı ve farkındalığı sürekli canlı tutulmalıdır. Türkiye fay haritası üzerine son yüzyılda olan büyük depremlerin isim-yer-tarih ve can kayıplarının işlenmesi, dört bir köşesine de sağlam zemine sağlam binalar, afet öncesi eğitim başlıklarını, deprem öncesi-sırası-sonrası yapılacakların başlıklarını karikatürize şekilde yeni görseller ve kısa filmler hazırlanmalıdır.
Türkiye haritası üzerinde deprem faylarını gösteren tablo ilkokuldan itibaren her vatandaşın gözünde ve zihninde yer etmelidir. Emlakçılar, müteahhitler, imar müdürlükleri, mimar ve mühendislerin odalarında en görünür yerde asılması zorunlu olmalıdır ki kimse bu ülkenin her an bir deprem afetine maruz olduğunu unutmasın.
Yaşı kırkın üzerindekiler hatırlayacaklardır her okulun girişinde yangın köşesi zorunlu olarak oluşturulurdu. Duvarda kazma, kürek, kanca, halat, balta asılır ve kovalarda su-kum bulundurulurdu. Sonraları kimyevi madde dolu yangın tüpleri de eklenmişti. Bu köşeler ve malzemeler zamanla kaldırıldı artık hiçbir okulda kalmadı. Yeni yapılan okullara duvar içine gömülü yangın dolapları yapıldı. Kalın su borularına vanayla bağlı sarılı bez hortumlar monte edildi. Yangın tüpleri içine hazır konulmaya başlandı.
Son depremler göstermiştir ki ilk 72 saat içinde afet alanındaki herkese ulaşmak mümkün değildir. O halde olabildiğince sağlam kamu binalarının (ki her bir mahallede çok sayıda okullarımız bulunmaktadır) tümüne ve her okula kırıcı delici ekipman başta olmak üzere lazım olabilecek malzemeleri de içeren bir AFET ACİL DURUM DOLABI oluşturmalıyız. Yine eskiden olduğu gibi kazma, kürek, balta, halat, balyoz, ağır çekiç, demir makası, testere, murç-keski gibi basit görünen ama çok işe yarayabilecek malzemeler konulmalıdır.
Bu da yetmez her ilçede gönüllü öğretmenlerden oluşan eğitim almış tam teşekküllü malzeme ve ekipmanla donatılmış, ihtiyaç anında ulaşımını, kendi iaşesini ve yemeğini karşılayacak önce kendine yetebilen 30-40 kişilik arama-kurtarma ekipleri kurmaya başlamalıyız. Ortaokullardaki 5-6-7. Sınıflardaki AFET BİLİNCİ dersi, seçmeli değil zorunlu ders haline getirilmelidir. İçerik olarak da sadece teorik bilgi veren değil bulunduğu ortamda eylem-davranış kazandıran başarılı olması önemsenen bir ders kabul edilmelidir. Zira hayatta kalabilmek ve hayat kurtarabilmek en büyük derstir.
Olası bir İstanbul Depreminde sekizbine yakın okulda arama-kurtarma ekipmanı, yüzbin derslikte afet deprem acil durum çantası, her ilçede özel eğitim almış arama-kurtarma konteyneri ve ekiplerimizin bulunduğunu bir an düşünelim. Hiç olmazsa ilk 72 saat kendimize yetmeye çalışarak, sağlıklı olanların en yakındakilere yardımcı olarak ve ağır iş makinesi gerektirmeyen basit arama-kurtarmayla birşeyler yapabiliriz.
Afet yokken öncesinde tüm imkânlar seferber edilerek hazırlık yapmalıyız. 12 Kasım AFET EĞİTİMİ VE HAZIRLIK GÜNÜ idi. Acaba bunun kaç kişi farkında olabildi? Daha önce yapmadığımız ama mutlaka yapmamız gerekenler sebebiyle maalesef afet anında can kayıplarıyla karşılaşmak kaçınılmaz olacaktır. Bu sebeple hiç vakit kaybetmeden planlı bir şekilde ve hiç ara vermeden her düzeyde ilkyardım, temel afet bilinci, arama-kurtarma eğitimleri ile afetlere müdahale tatbikatları yapmalıyız. Okullar, sınıflar, kamu kurumları, tapu müdürlükleri, noterler, emlakçılar, mimar ve mühendis odaları ve büroları başta olmak üzere kamuya açık alanlarda Türkiye fay haritası görseli asmalıyız. Her sınıfa bir afet acil durum deprem çantası, her okula tam teçhizatlı bir afet ve deprem dolabı oluşturmalıyız.
Vatandaşlar olarak gelin duyarlı olalım. Bizi birilerinin kurtarmasını beklemeden ve afetlere yakalanmadan önce eğitimlere katılalım ve bilinçlenelim. Binalarımızı güvenli inşa edelim. Güvenli değillerse güçlendirilebiliyorsa güvenli hale getirelim veya kentsel dönüşümle yeni güvenli binalara geçelim. Doğal Afet Sigortası yaptırmayı ihmal etmeyelim. Hiçbir maliyet hayatlarımızdan daha önemli değildir.
Bu çalışmalarda yine ülkemizin en yaygın örgütlü kurumu olan Millî Eğitim Bakanlığı teşkilatı ve okullara önemli görevler düşmektedir. Bu işin hiç şakası yok. Tabii tüm dersler konular önemlidir. Ancak afetlere hazır olmak ve deprem konusu ülke ve millet olarak bizim birinci ödevimiz olmalıdır. Her şeyi devletten bekleyemeyiz. Zaten devlet dediğimizi biz vatandaşlar oluşturuyoruz. Sağlıklı olan herkes özel bir davet beklemeden muhtarlıklara, kaymakamlıklara ve belediyelere başvurup gönüllü olmak istediğimizi beyan edelim.
Biz eğitimciler önce kendimiz eğitimlere katılalım, tüm çalışanlarımızı eğitelim, çocuklarımıza, öğrencilerimize, gençlere ve çevremizdeki komşularımıza bilinç kazandıralım. El ele vermeden başaramayız. El ele verirsek her yükün altından kalkabiliriz. Depremle afetlerle ilgili sürekli konuşalım, yazalım ve okuyalım. Bu bizim hayat gerçeğimiz olsun. Hiçbir şey için geç değildir bir yerden başlayalım.

