Ahlak denilince, aklımıza genellikle en basitinden iki kavram gelir: İyilik ve kötülük kavramları. Nesiller boyunca insanlar, inanmış oldukları dinin etkisiyle bu iki kavrama farklı şekillerde bakmışlardır. Mesela İslam dinini benimsemiş olan insanlar, dünyaya gelen bebeğin doğuştan masum, iyi olduğuna inanırken Hristiyanlık dinini benimseyenler ise bebeğin günahkar, kötü olarak doğduğuna inanmışlardır. Hal böyle olunca, aklımıza şu soru gelir: İyilik ve kötülük doğuştan mıdır yoksa sonradan mı kazanılır?
Bu sorunun cevabını bulmak için 2007 yılında ilk olarak Nature dergisinde yayınlanan, önderliğini Paul Bloom’un yaptığı Yale Üniversitesi’nin Çocuk Bilişsel Kavrama Merkezi’nde bir araştırma yürütüldü. Araştırma 3 – 6 aylık bebekler ile gerçekleştirildi. Bebeklere iyiliği ve kötülüğü içinde barındıran bir kukla gösterisi izletildi ve bebeklerin; elleriyle neyi seçtiklerine veya nereye doğru odaklandıklarına dikkat edildi. Gösteride 3 adet birbirinden farklı kukla (mavi tişörtlü peluş ayı, zebra, sarı tişörtlü peluş ayı) ve oyuncak kutusu vardı. Gösterinin ilk sahnesinde bebekler; mevcut oyuncak kutusunu açmaya çalışan bir kukla (zebra) ve ona yardıma gelen sarı tişörtlü kuklayı izlediler. Ardından ikinci sahne, yine mevcut oyuncak kutusunu açmaya çalışan bir kukla ile başladı.
Fakat bu defa mavi tişörtlü kukla oyuncak kutusunu açmak isteyen zebrayı engellemişti. Böylece bebekler ilk sahnede iyi davranışı ve ikinci sahnede de kötü davranışı izlemiş oldular. Peki bebekler için de durum böyle miydi? Gerçekten de sarı tişörtlü kukla iyilik yaparken mavi tişörtlü kukla kötülük mü yapıyordu? Araştırmacılar, bebeğe her iki kuklayı da gösterip birini seçmesini beklediler ve bebeklerin dörtte üçü yaşları fark etmeksizin iyi olanı, yani sarı tişörtlü kuklayı seçtiler. 3 aylık kadar küçük olanlar uzun süre iyi olana odaklanarak karar verirken, 5 aylık gibi görece daha büyük bebekler ise doğrudan parmak ile gösterme şeklinde cevaplarını oluşturdular. Aslında daha bebekken bile çoğunlukla iyilik ve kötülük kavramları arasında bir seçim yapmamız gerektiğinde kesin ve doğru bir yargıya varabiliyoruz. Seçimlerimizi iyi olandan yana kullanıyoruz.
Belki bunun bir raslantı olduğunu düşünebilirsiniz. O halde yapılan ikinci gösteriye de bir göz atalım. İkinci gösterinin başlangıcında üç adet birbirinden farklı kukla (yeşil tişörtlü peluş tavşan, zebra, kırmızı tişörtlü peluş tavşan) ve bir küçük top var. Zebra, yeşil tişörtlü kuklaya topu atıyor ve tekrar ona geri atmasını bekliyor. Fakat yeşil tişörtlü kukla topu alıp kaçmaya başlıyor. Ardından ikinci sahnede, az önce topu kaçıran kuklanın mevcut oyuncak kutusunu açmaya çalıştığını bebekler izliyor. Bu kuklaya oyuncak kutusunu açması için yardımcı olan başka bir kukla ile bir senaryo ve engelleyen kukla ile başka bir senaryo gösteriliyor.
Ardından bebeklerin yanına kuklaları getirip engelleyen kuklayı mı yoksa yardımcı olan kuklayı mı seçersin diye sorduklarında bebeklerin % 81’i engelleyen kuklayı seçerek en başta topu çalan yeşil tişörtlü kuklayı adeta cezalandırıyorlar. Yani bebekler, hırsızlık yapan kuklanın kötü bir davranış sergilediğinin farkında olarak ona yardım eden kuklayı seçmiyorlar. Bu da gösteriyor ki aslında dünyaya, mevcut bir adalet sistemini içimizde barındırarak geliyoruz. Adaletli davranma, doğuştan sahip olduğumuz bir dürtü. Madem iyilik ve adalet biz daha bebekken bile içimizde yaşıyor o zaman neden çevremizde kötülük yapan insanlar var dediğinizi duyar gibiyim. Bu konu onlarında aklına gelmiş olmalı ki üzerinde araştırma yapmışlar.
Bunu belirleyebilmek için bu defa bebeklere iki ayrı kasede; biri kahvaltılık gevrek ve diğeri kraker olacak şekilde hangisini tercih ettiğini sorarak başlıyorlar. Bebekler tercihlerini yaptıktan sonra gösteri başlıyor. İki adet kukladan birinin önünde kahvaltılık gevrek ve diğerinde de kraker koyulmuş. Bebekler kendilerinin seçmiş olduğu yiyeceği önünde yiyen kuklayı ve kendisinin seçmediği yiyeceği önünde yiyen diğerini izliyorlar. Ardından kuklalar yer gibi yaptıktan sonra bebeklere, kuklaları getirip hangisini seçtiğini soruyorlar.
Bebekler, kendi tercihleriyle aynı seçimi yapan kuklayı seçiyorlar. Araştırmacılar bu durumu, insanın kendine benzer insanları tercih etme eğiliminde olduğunu belirterek açıklama yapıyorlar. Hatta öyle ki, bebeklere tekrar bir senaryo izleterek kendileriyle farklı seçimde bulunmuş kuklaya yardım eden başka bir kuklayı ve yardımı engelleyen diğer kuklayı izlettiklerinde, bebeklerin %87 si yardımı engelleyen kötü kuklayı seçiyorlar. Yani farklı tercihte bulunan kuklanın kötü bir durumda olmasını istiyorlar. Araştırmacılar bunu “Bizler dünyada kendimizden farklı gördüğümüz insan gruplarına karşı önyargılıyız. Ve bu da bizim yanımızda getirdiğimiz karanlık tarafımız. Bu da bizim ahlak dışı davranışlarımızı açıklıyor.” şeklinde ifade ediyorlar.
Sonuç olarak, araştırma bütünüyle incelendiğinde ahlak kavramı ile daha bebekken tanıştığımızı anlıyoruz. İyi ile kötüyü doğuştan biliyor ve iyiyi seçme eğiliminde davranıyoruz fakat yine de önyargılarımızdan kaçamıyoruz. Kendimizden yana seçimlere sahip insanlara daha çok güvenip onlarla daha yakın ilişkiler kurmak istiyoruz. Belkide bu şekilde kendimizi daha güvende hissediyoruz. Ama bu doğuştan gelen karanlık tarafımız, geçmişten bugüne kadar sorunumuz haline gelen “raşizm” kavramına da bir anlam kazandırmış oluyor. İyi haber ise bu karanlık tarafımızı eğitim ile geliştirebildiğimiz. Eğitimli bireylerin yüksek erdemli davranışlar gösterdiğini araştırmalar açıkça gösteriyor. Eğer araştırmaların devamını incelerseniz, çocukların yaşları arttıkça ahlaki değerler konusunda da daha olumlu nitelikler kazandıklarına şahit olacaksınız.
Araştırmayı inceleyebileceğiniz kaynak linki: https://youtu.be/Z4eGJq0rjw0