Konu çevreye uyum olunca içinde yaşadığımız ekosistemden bahsetmeden olmazdı. Yaşadığımız en büyük ekosistem yer küre olmasına rağmen hepimiz kendimize ait küçük ya da büyük evlerde yaşıyor ve bu yaşam içinde farklı ekosistemlerde bulunuyoruz.
Böyle olunca yerküreye ait özellikleri kendi içinde minimal düzeyde taşıyan değişik çevrelerle karşılaşıyoruz. Çünkü doğanın bir parçası olarak insan sanayileşme ile içine hapsolduğu şehir hayatı ile doğadan uzaklaşıp onu kendi yaşadığı alanlarda yeniden yaratmanın peşindedir ve olmalıdır. Doğaya uyumu ondan uzaklaşarak unutan insan aslında psikolojik sağlamlık için bunu yeniden hatırlamak zorundadır. Bu sebeple her insanın bu uyum için bulunduğu alanda doğaya ait bir parçayı yeniden canlandırma eğilimi olmak zorunda gibi görünüyor.
Belki de insanoğlu şehirleşme adına küçülttüğü doğasını içinde yeniden yaşatmanın yollarını bulmalıdır. Bunun için diğer canlılarda gerçekleşen uyumu araştırmak bir yol olabilir. Her ne kadar bulunduğumuz evlerde ve bahçelerde bitki ve hayvanlara dair örnekleri yetiştirmeye çalışsak da bu amacı biraz daha genişletip izlediğimiz belgesellerde filmlerde yaşayan canlıları da araştırarak onlar adına uyum nedir ele alıp kendi uyumumuzla karşılaştırıp belki biraz biyolojik belki de biraz sosyolojik özelliklere inip canlılar arasındaki uyumu konuşmalıyız bir yandan.
Peki neden böyle bir yol izlemeliyiz? Kanımca şehirleşmenin getirdiği yalnızlığı deneyimleyen insan bu yalnızlığı gidermek için diğer canlıları araştırarak uyumu daha çok konuşmalı. Çünkü yalnızlaşan insan sosyal olmanın getirdiği bağlantılarla gelişen beyinsel özellikleri de kaybetmekle değişimin getirdiği sorunlara ayak uyduramıyor. Oysa insan sosyal bir varlıktır. Ve kendiliğinin getireceği özellikleri geliştirmek için sosyalleşmeye fazlasıyla ihtiyacı var.
Bilgi çağında bilgiye ulaşmanın kolay olduğunu söylesek de bunları tartışacak yeni mecraların olmaması bu bilgilerin öğrenilmesi konusunda sıkıntılar yaratmaktadır. Aslında insanın durumun böyle olduğunun farkındalığına ermesi için kendisini yeniden hatırlamaya ihtiyacı olduğu açık. Şehirleşmenin içinde kaybolan insan beynin evrimine katkı yapacak sosyal ortamlar olmayınca yeni uyum yeteneklerini geliştiremediğini söylemek yanlış olmaz. Bu durumdaki ailelerin çocukları da gittikleri okullarda yalnızlaşmanın farklı boyutlarını yaşayabilirler.
Okulun da farklı bir çevre olduğu düşünülürse burada da kişinin sahip olduğu psikolojik sağlamlık yani değişime adapte olup yeni yetenekleri geliştirme konusunda yetersiz kalması muhtemel olabilir. O zaman yapılması gereken nedir? Kanımca küçük yaşlardan itibaren çocuklara ve gençlere psikolojik sağlamlığı geliştirecek kendine lider, kendine filozof özelliklerinin verilmesi onları geleceğe ve çevreye uyum konusunda güçlendirecektir. Bu çalışma için biz öğretmenlerin önce kendimizin yaratıcı düşünce becerilerini kazanması ve psikolojik sağlamlık ve uyum konusunda güçlenmemiz ve bunu öğrencilerimize aktarmamız gerekecektir.
Devletimizin de buna yönelik okullarımızda seminer ve konferans düzeyindeki etkinlikleri arttırarak öğretmenlerimizi ve idarecilerimizi bu konuda yetkilendirecek eğitimleri arttırması yerinde olacaktır. Özellikle öğretmenlerin okullarımızdaki rehberlik ve psikolojik danışman öğretmenlerimizle daha fazla iş birliğine giderek bu konudaki çalışmaları ilerletmesi yerinde olacaktır.
Son olarak diyebiliriz ki değişim evrenin sahip olduğu hiç bitemeyecek bir süreçtir. Bu süreçte doğanın uyum için değişmesi ve insanların da bu değişime adapte olması kaçınılmazdır. O halde hepimiz doğuştan sahip olduğumuz sonrasında üzerini örttüğümüz eylem adımlarımızı yeniden kazanmamız ve gelecek için değişim ve dönüşüme uyum sağlamalıyız. Bunun için doğayı yeniden incelemek ve doğada bulunan kendiliğinden gerçekleşen uyum adımlarından cesaret alarak kendimize bu konuda rehber olacak eğitimlerle kazandığımız bilgilerin ışığında yolumuzu bulmamız gerekmektedir.