Ortaöğretimde Farklı Boyut: Mesleki Eğitim
0

Mesleki eğitim modelimiz; Mesleki Eğitim Merkezlerimizde yapılan çırak-kalfa-usta ve son olarak meslek liselerine eklenen MESEM programı hariç olmak üzere bilinçli alan/meslek seçtiremeyen, ağırlıklı okula dayalı teorik, kazandırdığı beceriyi objektif ölçmeyen, yeterlilik düzeyini belirlemeyen, kolay unvan ve belgeler dağıtan, okuldaki akademik düzeyi ve YKS başarısı çok düşük, devamsızlık- disiplinsizlik- sınıf tekrarı- okul terk oranları diğer liselere göre daha fazla, sistemli bir istihdam ilişkisi kurulamamış, okuldaki meslek dersi, atölye ve işletmede beceri eğitimi-staj hariç diğer lise türlerinden farkı olmayan bir yapıya sahiptir. Öğrenci-öğretmen-yönetici-sektör temsilcileri-veliler tarafından sürekli eleştirilen bir durumdadır.

Ülkemizde varolan mesleki eğitim, daha önce bağımsız mesleki ve teknik eğitim yönetmeliğiyle düzenlenmiş iken yürürlükten kaldırılmıştır. Bu yönetmeliğin yerine meslek liseleri de Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğine dahil edilerek bir lise türü olarak ele alınmıştır. Meslek liselerinin haftalık ders çizelgeleri ve genel kültür bilgi derslerinin saatleri farklı olsa da okutulan kitap/müfredat tamamen diğer liselerdekiyle aynıdır. Anadolu Lisesi matematik, fizik, kimya, biyoloji, İngilizce ders kitabı aynıyla meslek liselerinde de okutulmaktadır. Bunun nedeni okul türleri arasında nakil geçişi esnek ve kolay hale getirmek amaçlı olsa gerek. Bu uygulamanın başta bu dersleri meslek lisesinde okutan öğretmenler olmak üzere herkes tarafından yanlış olduğu kabul edilmektedir.

Mezunlarına sınavsız verdiği teknisyen unvanıyla ne kamu ne de özel sektör istihdam yapmadığı gibi yine sınavsız olarak verdiği işyeri açma belgesini neredeyse yüzde birinin bile işyeri açamadığı için kullanmadığı, yabancı dil öğretilemediği için Europass ekinin işlevsiz kaldığı özetle on maddeyi bulan motivasyon havuçlarına rağmen toplumsal algısı düşük lise türü olarak görülmektedir.

Anadolu Lisesi ve Anadolu İmam Hatip Lisesi gibi lise türlerinden daha fazla gündemde olup eleştiri konusu olmaktadır. Mesleki eğitim verilerek yetişen mezunların sektör tarafından beceri ve nitelik konusunda yetersiz bulunduğu söylenmektedir. Ancak bu yargı bilimsel bir veriye ve objektif bir değerlendirmeye dayanmayan çok da doğru olmayan bir iddiadır. Bu iddianın gündeme getirilememesi için MEB bir karar alıp tüm mezunlarını diploma almadan MYK mesleki yeterlilik belgesi sınavlarına tabi tutarak objektif değerlendirmeyle sektörü ve kamuoyunu bilgilendirmelidir. Herşeye rağmen meslek lisesi mezunlarının diğer lise türlerine göre istihdam oranının yüksek ve işsizliğin daha az olduğu bilinmektedir.

Mesleki eğitim sistemi; devletin sağladığı okulun fiziksel imkânlarıyla, ücretsiz dağıttığı ders kitaplarıyla, yayınladığı haftalık ders çizelgesi ve müfredat ile OÖKY (Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğine) göre teorik ve atölyelerde uygulamalı mesleki eğitim yapmaktadır. Son yıl işletmede beceri eğitimi firmanın çalışanı olan usta öğreticiye verilen uygulamalı eğitim planı doğrultusunda staj yapılmaktadır. İşletme içinde işbaşında yaparak yaşayarak devam edilen bu kısmına takip ve yoklama almak dışında meslek lisesi koordinatör öğretmenleri hiç müdahil olmamaktadır.

mesleki eğitim

Yaklaşık elli yılı geçen zamanda aynı usül ve yöntemle devam eden meslek lisesi eğitimi yanında kırk yıldır çıraklık-kalfalık eğitimi yapılmasına rağmen hala mezunlarından memnun olmayan sektör temsilcilerinin tam olarak somut ne istedikleri de açıklanmış ve hala yazılı bir raporla MEB’na iletilmiş değildir. Bu iddiasında ciddi olan sektörün (kimi sektörlerde 11. Sınıftan başlayan çoğunlukla son sınıfta) son yıl 12. Sınıfta toplam 32 haftada üç gün olmak üzere 96 günde elinde altyapısı hazır gençleri yetiştirmek için bir çözümü önerisi olmaması da ayrıca değerlendirilmeye muhtaçtır. Mezunlara karşı haksız bir önyargıyla yaklaşıldığını düşündürtmektedir.

Tüm bu haklı-haksız değerlendirmelere rağmen eğer mesleki eğitim sonuçlarından toplum memnun değilse artık sistem üzerinde ciddi değişiklikler ve geçmişte yapılmayan yol ve yöntemleri kullanmanın zamanı gelmiştir. Bu niyetle de artık diğer lise türlerinden ayrı düşünmek ve radikal kararlar almak gereklidir. Ne işte ne okulda olmayan ev gençlerinin sayısının milyonu bulduğu, üniversite sınavlarına (YKS) başvuran/girenlerin üç milyonu geçtiği, mezunların üçte birinin iş aradığı gençleri düşününce ister meslek edindirme ve beceri kazandırmak isterse de istihdam etmek konusunda ciddi sıkıntımız olduğu ortadadır.

Mesleki eğitim sisteminde yapılacak köklü değişikliğin sürecin paydaş ve aktörleri olan öğrenci-öğretmen-okul ve sektör açısından aşağıdaki özelliklere ve imkânlara sahip olması gerekmektedir.

Öğrenci açısından temel yaşam becerileri atölyesinde bir yılını geçirmiş, “aile mesleki eğitim danışmanları” desteğiyle, e-portfolyo-kişilik/meslek envanteri uygulandığı, bir grup öğrenciyle meslek sahiplerinin bir gün işbaşında ziyaret edildiği, şube öğretmenler kurulu tavsiye kararıyla ve sistematik bir mesleki tanıtım rehberlik ve yönlendirme sistemiyle seçilen, yerleştirilen ve kayıt olunan, öğlen yemeği- yol parası- cep harçlığı- ihtiyaç ve başarı bursu aldığı, dört yıllık süreçte ağırlıklı olarak iş ortamı ve hayatında öğreten ve üretenlerle birlikte meslek eğitimi verilen, MESEM-AMP-ATP / kolay-orta-zor programlar arasında her yılsonunda başarılı olanların bir üst programa geçebileceği başarıyı ödüllendiren, belge ve unvanların hak edilerek ve sınavla alınabildiği, sürecin hiçbir öğrencisini kaybetmediği ve zevkli hale getirildiği, her hafta bir kitap okuyan, tatillerde mesleğinde çalışan, fuara ve seminerlere katılanlara ödül verilen, mezun olmadan iş görüşmeleri ve mülakatların yaptırılarak son yıl istihdam bağının sistematik kurulduğu, mezunlarının hakettiği ücretle işe başlatıldığı, aranılan meslekte işsiz mezun varken eğitim almamış ve belgesiz meslek insanının çalıştırılamadığı, üniversite okuması gereken ATP mezunlarına YKS de mesleki derslerden sorular sorulduğu, MYK belgelendirme sisteminden ücretsiz sınava alınarak akreditasyon verildiği, okuldaki her alanın ilk üç öğrencisine iş teklifi yapıldığı özetle mesleki eğitim öncesinde- sırasında- sonrasında bütünlük arzeden bir mesleki eğitim sürecine ihtiyacımız bulunmaktadır.

Öğretmen açısından mesleki eğitim sistemimizin; 150 – 180 barajını geçmiş, akademik başarısı en az 70 üstü olan, meslek lisesi mezunlarına mesleğinde YKS tercihinde öncelik tanındığı, atölye ve meslek dersi öğretmeni olacakların ve mühendislerin ağırlıklı iş ortamı ve hayatında meslek öğrenip beceri kazandığı, zorunlu iş güvenliği, ahilik ve meslek ahlakı, girişimcilik, gençlik özelinde psikoloji ve pedagoji eğitimi aldığı yeni mezun öğretmenlerin KPSS yerine iki yıl mesleğinde sektörde çalıştıktan sonra sınavsız mülakatla işe alındığı, meslek liselerinde göreve başladığında her yıl bir fuar ve meslek eğitimine katıldığı, öğrencileriyle her hafta farklı bir işletmede tam bir gün geçirdiği sadece öğreten öğretmen değil eğiten ve üreten usta olabildiği, öğrencinin, işletme sahiplerinin velilerin önünde saygıyla eğildiği mesleğinde yetkin adanmış öğretmenlere ihtiyacı bulunmaktadır.

Okul ve program açısından her yıl artan oranda (10.sınıf  ta haftada 2 gün, 11. Sınıfta haftada 3 gün, 12. Sınıfta haftada 4 gün) işletmede beceri eğitim gün sayısının arttığı işbaşında yaparak yaşayarak mesleğini öğrendiği sistem sayesinde yarıya yakın dersliği boşalan okulda; her türlü kültürel kulüp faaliyetlerinin yapılabildiği, sadeleştirilmiş genel bilgi kültür ders içerikleri ve azalmış haftalık saatleriyle boşalan programla okul içi/dışında bir tam günün sosyal-kültürel-sportif etkinliklere ayrıldığı, tüm kültür derslerinin seçilebildiği, başarısız olunan derslerin uzaktan eğitim yapılarak ve sorumlulukla sınıf tekrarına gerek kalmadığı, modüler sistemin sınav ve sertifikalandırması yapılmadığından vazgeçildiğinin açıklandığı, meslek liselerine hayatboyu öğrenme şifresi verilerek isteyen herkese meslek edindirme kursları açıldığı, okul atölyelerinin ilave teknik öğretmen istihdamıyla “mahalle hobi merkezi” olarak kullanılabildiği, her okulda/ilçede/ilde her yıl mesleki beceri yarışmalarının yapıldığı teşvik edici ödüllerin verildiği, her okulda her alanda her yıl bir usta öğretici- işletme- işletme sahibinin “mesleki eğitim dostu” olarak seçildiği ve ödüllendirildiği, mesleki eğitimden sorumlu şube müdürlerinin atölye ve meslek dersleri öğretmeni olan meslek lisesi müdürlüğü yapmış kişilerden görevlendirildiği, Mesleki Eğitim Merkezlerinin hayatboyu öğrenmeye devredilerek Halk Eğitim Merkezlerinin meslek kursları şubesine dönüştürüldüğü, meslek liseleri içinde üvey evlat muamelesi görmeyen MESEM programının AMP-ATP ile birlikte kolay- orta- zor programlar arasında her yılsonunda başarılı olanların bir üst programa geçebileceği başarıyı ödüllendiren bir yapının kurulduğu, öğrenci ve öğretmenler tarafından yapılabilen DÖSE çalışmalarının ticari kazanç gütmediği bir meslek lisesi modeline ihtiyaç bulunmaktadır.

Sektör, işletme ve işverenler açısından; Proje ve protokol okulların meslek lisesi hamiliğinin her alan/meslek için sınıf şube sayısı kadar en güçlü kurumsallaşmış firmalardan seçildiği, işlevsel okul yönetim kurullarında işletme sahiplerinin yer aldığı, haftada/ayda bir gün okulda dönüşümlü “nöbetçi sektör temsilci” olduğu, nasıl bir mesleki eğitim ve mezun istediğini uzaktan söylemek yerine sürece dahil olan işletme sahiplerinin çoğaldığı, tüm işletmelerin resmi olarak bir meslek okuluyla eşleştirildiği, mesleki eğitim dostu olması açısından turistik otel gibi yıldızları olan, işletmede beceri eğitimi ve staj desteği aldığında mezun öğrencilerini en az 3- 6 ay asgari ücretin en az 1/3 den fazla ücretle istihdam edecek, ilgili odalar tarafından her yıl belirlenen işletmelerin “mesleki eğitim dostu” olma açısından gelişim planı uygulanan, mevcut tüm çalışanlarını meslek liselerinde geliştirme ve uyum kurslarına göndererek sertifikalandıran, stajyer alıp mesleki eğitim vermesi gerektiği halde uymayanların BELEDİYE, SGK veya VERGİ kurumlarınca otomatik ücret kesintisi yapıldığı, bu ücretin meslek liselerinin modernizasyonu ve iyileştirilmesi için yereldeki meslek liseleri yönetim kurulu hesabına yatırıldığı bir mesleki eğitim sistemine ihtiyacımız vardır.

Cumhurbaşkanı tarafından sanat- kültür- spor ödülleri gibi mesleki eğitim konusunda firma ve kurumların ödüllendirilmesi, MEB danışmanlarından, TTKB üyelerinden, Cumhurbaşkanlığı Eğitim Politikaları Kurulu üyelerinden birinin mesleki eğitim uzmanı olarak görevlendirilmesi mesleki eğitime güç katacaktır. Yukarıda sıralanan önerilerin hiçbirinin ekonomik bir yükü bulunmamakta sadece yasal düzenleme ve sosyal – siyasi bir irade gerektirmektedir.

MEB’nın Mesleki Eğitim Politika Belgesiyle yapmak istediği yeniliklerin mesleki eğitim sistemine etkisini görmek için mutlaka denemek gerekmiyor. Örneğin; uygulanması düşünülen bağımsız meslek ortaokullarının açılması mümkün değilse meslek liseleri bünyesinde açılması çabasından maksat meslek liselerini tercih eden öğrenci sayısını artırmak olmasa gerektir. Şu anda ülkemizde 1 milyon 700 bini geçen meslek lisesi öğrencisi bulunmaktadır. Mesele öğrenci veya mezun sayısı değil, mesleğini bilinçli seçerek gelen, isteyerek meslek öğrenme merakında ve azminde olan bu süreçte mesleğini seven, sevdiği için gayret ederek bilgi-beceri-yetkinlik kazanan ve başarılı olan mezun olduğunda ise mesleğinde işe yerleşebilen genç mezunlara ihtiyacımız bulunmaktadır. Bu arada akademik düzeyini yüksek tutanların da üniversiteye devam ederek atölye ve meslek dersleri öğretmeni ve bilinçli mühendisler olması ideal olanıdır.

Meslek ortaokullarında nasıl bir program uygulanmalı ki meslekler iyi tanıtılabilsin, çocuklar kendine uygun meslekleri lisede seçebilsinler, mutlu ve başarılı olabilsinler. Meslek lisesi bünyesinde izole edilmiş kat ve koridorlarda ders yaparak, atölyelerde meslek seçmiş büyük sınıflarla etkileşim kurmadan, hiçbir atölye beceri dersi görmeden sadece o bina çatısı altında ders yapıldığı ve bulunulduğu için mesleki eğitim açısından farkındalık oluşması, meslekleri ve kendini tanıyacağı ve etkili bir mesleki tanıtım rehberlik ve yönlendirme yapılabileceği net olarak açıklanmamış ve anlaşılamamıştır.

Aslında yukarıda sıralanan tespitlerin kat be kat fazlası Milli Eğitim Bakanlığı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğünce 09 Ağustos 2024 tarihli Resmi Gazete’de 2024/10 sayılı Cumhurbaşkanı imzalı “Mesleki ve Teknik Eğitim Politika Belgesi” konulu bir genelge sonrası 12 Ağustos 2024 tarihinde açıklanan 43 sayfalık bir politika belgesinde yer almaktadır.

Gelecek perspektifi ve yapılacak çalışmalar başlığında; “şekil ve esas bakımından değişim zorunluluğu, dinamik yapıyla beklenti ve ihtiyaçların sürekli arttığı, sosyal becerilerin de ön plana çıktığı, arz-talep dengesine göre beceri setlerinin oluşturulması gerektiği, eğitim-sektör işbirliği ilişkisinin güçlendirilmesi gerektiği, istihdam ve eleman ihtiyacı çözümünün sadece eğitimde aranamayacağı, belgelendirme konusunda ulusal ve u.arası bütüncül yapının kurulması gerektiği, meslekler arası hızlı ve sorunsuz geçişin sağlanması, kaynaklara erişimin, ölçme değerlendirmenin ve kalite güvence sisteminin sağlanması, tüm paydaşların elele verdiği bir seferberliğe ihtiyaç bulunduğu” tespit edilmiştir.

Artık başka ülkelerin yabancı kültürlerin ürünü olan modelleri denemek yerine ülkemizin ihtiyaç duyduğu nitelikli, becerili, kültürlü, üretken, aklı-kalbi-zevki selim meslek sahibi gençler yetiştirmenin zamanı gelmiştir. Gençlerin ihtiyaçlarına cevap veren zorunlu eğitim yerine sorumlu-duyarlı eğitim modeline geçmenin zamanı gelmiştir. Eğitimde kaybedilecek vazgeçilecek birey yoktur. Bu ülkede, gençlerin tümü için seçilecek uygun bir meslek ve yapılacak birden çok iş mutlaka vardır. Yeter ki gençlere uygun ortam ve fırsat sağlayalım.

Ortaöğretimde zorunlu eğitimin geleceği konuşulurken; 15 yaş üstü gençlerin ülkemizdeki durumu hakkında yazılan raporlar da okunmalıdır. Üniversite sınavlarına giren öğrenci sayıları mercek altına alınarak her yıl artan dört milyona ulaşan bu sayının ve neden bir yığılma meydana geldiğinin nedenleri araştırılmalıdır. Devamında üniversite bitirmiş gençlerin de durumu incelenmelidir. Üretim dışında kalan bu gençlerin ne kadarının meslek liseli olduğu tespit edilmelidir.

TOÇEV tarafından yayımlanan Genç Sağlığı Raporu’nda; gençlerin % 92 si düzenli spor yapmadığı halde sağlık durumlarını iyi olarak tanımlamakta, düzenli meyve-sebze tüketenler % 35, günlük kalori ihtiyacı konusunda bilgi sahibi olmayanlar % 71, fiziksel aktiviteye katılımda ekonomik durumu engel görenler % 38,07 düzeyindedir. Aşırı kilolu yani vücut kitle endeksi normalin üzerinde olması, doğru beslenme alışkanlıklarının erken yaşta kazandırılması, hareketli bir yaşamı (haftada en az 150 dk fiziksel aktivite-DSÖ) hayatın önemli parçası haline getirmeleri, dört gençten birinin tütün kullandığı (elektronik sigara kullanımı artmış), internet-sosyal medya ve ekran bağımlılığı endişe verici boyuta ulaşmıştır. Tüm bunların genç yaşta alışkanlıkla kazanılabileceği düşünülmelidir. Bu sayede sağlık sistemi üzerindeki yükün de hafifleyeceği ve sağlıklı bir neslin devam ettirilebileceği belirtilmektedir.

TÜİK verilerine göre; 15–29 yaş arası gençlerin 4 milyon 749 binin okulda ne de istihdamda yer almadığı, kayıt dışıyla birlikte bu sayının daha yüksek olduğu düşünülmektedir. Geleceğe duyulan güvensizliğin gençleri eğitimden ve çalışma hayatından uzaklaştırdığı, eve bağımlı hale getirdiği, aylık elde ettikleri kazancın emeklerine karşılık gelmediği, çalışmaya değmediği bu sebeple çalışmamanın daha karlı olduğunu düşünmekteler. Gençler arasında ülkemizde çalışma hayatından ümit kesip yurtdışında çare arayanların arttığı konuşulmaktadır. 15–24 yaş grubunda genç nüfusta işsizlik oranı % 15, eksik istihdam ve atıl işgücü oranı % 28,5, potansiyel işgücü ve işsizlerin bütünleşik oranı % 19,6 olarak hesaplanmıştır. Ekonomist Dr. Murat Kubilay’a göre; eğitime en çok zaman, emek ve para harcanan bu dönemdeyken doğru insan kaynakları politikası ve istihdam yaratacak yeni önlemlerle işsizliğin azaltılacağı düşünülmelidir.  Bu kadar büyük bir kesimin ekonomik çarkın dışında kalmış olması, nüfus artış hızının düşmesiyle birlikte değerlendirildiğinde konu; ekonomik, güvenlik içerikli ve çok önemli bir beka sorunu olarak ele alınmalıdır.

EMAR tarafından TÜİK, OECD ve ÇSGB verilerinden yararlanılarak yayımlanan “Türkiye’de Genç Emeği Raporu-Mayıs/2025” göre; “Her 10 gençten 6’sı istihdama katılamıyor. Kadınların istihdama katılım oranı erkeklerin yarısı kadar. Meslek lisesi mezunları, üniversite mezunlarından daha çok istihdam olanağı buluyor. Ne eğitimde ne de istihdamdaki gençlerin sayısı endişe verici: her 4 gençten biri NEET. Üniversite mezunu dört gençten biri işsiz. Türkiye’de geniş tanımlı genç işsizlik oranı yüzde 37,3 olarak Avrupa ortalamasının çok üstünde çıkmış. Genç işçilerin yüzde 91’i sendikasız. Türkiye’de 25 yaş altındaki her 5 kişiden 1’i yoksullukla baş başa. Bu tablonun düzelmesi için her şehre bir üniversite politikasından vazgeçilerek mevcutların niteliği artırılmalıdır. Genç istihdamını artıracak kamu yatırımları yapılarak gençlerin düzenli iş yaşamıma geçişleri kolaylaştırılmalıdır.  Gençlerin ucuz işgücü olarak görülmesi ve kayıtdışı çalışmaya yönlendirilmesi engellenmelidir.

Zorunlu eğitim olarak ortaokulların ve liselerin eğitim süresinin üç yıla indirilmesi, üniversiteye gitmesi gereken akademik düzeyi yeterli olanlar için dersaneler yerine ilave bir yıl hazırlık yapılabileceği düşünülebilir. Mevcut derslik sayısıyla okul içinde gençlerin ihtiyaçlarını karşılayacak sosyal ortamlarının oluşturulamayacağı bu sebeple yeni Maarif Modelinde belirtilen sadeleştirmenin haftalık çizelgelere yansıtılarak zaman açığa çıkarılması faydalı olacaktır. Zorla hiçbir çocuk eğitimde tutulmamalıdır. Mevcut MESEM programı AMP ve ATP ile birlikte revize edilerek her yıl bir gün daha fazla işletmeye göndererek alıştıran modele geçilmelidir.

Facebook Yorumları

Erol DEMİR 1967 yılında Gölcük’te doğdu. Piyale Paşa İlkokulu, Gölcük İmam Hatip Ortaokulu, Gölcük Endüstri Meslek Lisesi, Anadolu Üniversitesi Bilecik Meslek Yüksekokulu Elektronik programını ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İşletme Yöneticiliği alanında yüksek lisansı “Eğitim Yöneticilerinin Sorunları ve Çözüm Önerileri” konusunda tezini tamamlamıştır. Halen İstanbul Ticaret Üniversitesinde işletme alanında doktora öğrencisidir. 1990 yılında Türkkablo fabrikasında kalite kontrol teknisyeni olarak çalıştı. Öğretmenlik hayatına 1991 yılında Hakkari’de başladı. 1994 yılında Gölcük Mesleki Eğitim Merkezi’ne elektronik öğretmeni olarak atandı. 1995 yılında müdür yardımcısı oldu. 2000 şubat ayında Gölcük Mesleki Eğitim Merkezi Müdürü oldu. 2003 yılında Gölcük İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde Şube Müdürü olarak çalışmaya başladı. Aralık–2007 ile Haziran-2016 arası İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğünde Şube müdürü olarak çalıştı. Temmuz – 2016 Bakırköy İlçe MEM, Temmuz-2022 İstanbul İl MEM, Ekim-2023 Küçükçekmece İlçe MEM Şube Müdürü olarak görevine devam etmektedir. Evli ve 3 çocuk sahibidir.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir
Kerim Candan

Yorumunuz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.