Din eğitimi ve öğretimi günümüze kadar peygamberimizin uyguladığı ve öğrettiği tebliğ metodu ile yapıla gelmiştir. Bu eğitim kimi zaman bir ders halkası kimi zaman bir sohbet kimi zaman bir tekke veya medrese usulü ile devam etmiş ve etmektedir. Günümüzde ise okullarımızda din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri, camilerimizde Kuran kursları şeklinde resmi haliyle de yapılmaktadır. Bununla birlikte nerede olursa olsun ana metot peygamberimizden bize miras kalan tebliğ metodu olarak eğitimin usulünü oluşturmaktadır.
Tebliğ metodunda ise bir anlatan ve bir de dinleyen olarak çoğunlukla tek taraflı bir iletişim gerçekleşmekte ve bu iletişimde dinin ana kaynakları olarak da ayet ve hadisler kullanılmaktadır.
Ayetler dinin birincil dereceden kaynağını teşkil etmesi açısından din eğitiminde yeri ve önemi büyüktür. Din eğitimcisi bazen bir ayetten yola çıkar, anlatmak istediği konuyu açar ve örnekler bazen de konuyu anlatır ve bir ayetle temellendirip bitirir. Rabbimiz de “Cevamiül Kelim” olduğundan yani bir kelamda birçok manayı kastedebildiğinden ayetlerin manaları da çok geniş ve derin olmaktadır. Bundan dolayı ayetler onu anlatana ve dinleyene göre bir mana kazanır. Anlatan kişinin; dinleyenin nasıl bir ruh hali, sosyal çevresi, beklentileri vs. içinde olduğunu göz önünde bulundurması ve ayetin bu durumlara uygun manasını ön plana çıkarması, ayetten azami derecede istifade edilmesine vesile olacaktır.
Mesela; “Allah her şeyi görmekte ve duymaktadır” veya “Allah her şeye Kadir’dir” gibi ayetler ilk bakışta; “aman dikkat edin, sakın ha günah işlemeyin, ensenizdeyim, yakarım” gibi manaları dinleyenin zihninde uyandırmaktadır. Hâlbuki bu manalar zalimler, günahı pervasızca işleyenler ve bu meyilde olanlar için bir uyarı mahiyetinde ele alınsa dahi daha genel manada acz ve fakr içinde kıvranan, dünyanın bin bir türlü dertlerine, hastalıklarına, musibetlerine müptela olan, birçok haksızlığa ve zulme uğrayıp adaletsizliklere duçar olan, hadsiz emelleri ve arzuları olmakla birlikte bunları elde edecek gücü bulunmayan insan için tam bir teselli ve ümit kaynağı olmaktadır. Zira Allah o kişinin her derdinden haberdar, her arzusunu işiten, uğradığı her zulmü gören ve bunları adaleti ve merhameti ile gerek bu dünyada gerekse ahirette hesabını ve mükâfatını görecek olandır, manasını ayetleri işleyen öğretmen ön plana çıkardığı vakit öğrencinin kalp ve zihin dünyasında daha etkili olacak ve karşılık bulacaktır.
Burada öğretmene çok büyük bir iş düşmektedir. Sınıfın durumunu, öğrencilerin hallerini ayetin manasıyla buluşturmak günlük hayattan örneklerle desteklemek ve karşısındaki kişiyi Kuran’ın insanı anlayan ve anlatan engin psikolojisinin içine sokabilmek gerekir. Mesela yapılan her iyiliğin bizzat Allah tarafından görülüp takdir edildiği manasını bu ayetin içinde o öğrenciye vermek; günümüzün beğenilme ve takdir edilme hevesi içinde olan gençleri için ayrı bir ufuk oluşturacaktır, kanaatindeyim. Hem küçük-büyük kendisinin bizzat yaşadığı veya ekran başında ve çevresinde yaşayanların gördüğü zulümleri nazara vererek; Allah’ın hesap sorması ile ilgili ayetleri bu bakış açısıyla vermek o kişideki adalet duygusunu tatmin edecek, yaratıcısına olan sevgisi ve güveni daha da artacaktır. Yoksa ders kitaplarımızda yer alan yazarın seçtiği ve konu içine dağıttığı ayetleri öğrencinin yaş, çevre, sosyal hayat ve gelecek kaygıları ile buluşturamazsak tebliğimizin karşı tarafta çok da bir etki uyandırmayacağı gayet açıktır.
Bu bahsettiğim mesele aslında bizim imam hatip ve ilahiyatlarda okuduğumuz tefsir derslerimizde birçok defa gördüğümüz müteşabihat, vücuh, sebeb-i nüzul, tedricilik gibi kavramların altında yatan mantığa dayanmaktadır. Birçok ayetin birden fazla manasının olması, birçok kelimenin başka vecihleri bulunması, ayetlerin bazılarının bazı olaylar sonucu inmiş olması ve bazı yasakların veya ibadetlerin tedrici bir şekilde konulmuş olması da meselemizi temellendirmek için söylenebilinecek ilmi delillerdir.
El hâsıl bir din eğitimcisi nerede, ne zaman, hangi kişiye, hangi ayeti söylemesi gerektiğini ve özellikle o ayetin hangi manasını ön plana çıkaracağını bilmelidir. Böylece öğrencinin hayatında o ayetin nasıl bir işlerlik kazanacağını belirleyebilecektir. Yoksa sadece ayeti okuyup bir kenara çekilmesi o ayetin ya hiç anlaşılmamasına veya çok yanlış anlaşılmasına sebebiyet verecektir.
Mehmet BİLEN