Aynı işi, karşılığında bir ücret veya ödülün bulunduğu ortamlarda yapanların doğal bir rekabet içinde olacağı rahatlıkla söylenebilir. Rakip olanlar birbirini geçip diğerlerinden üstün avantajlı duruma gelebilmek için daha çok çalışarak daha çok üretmeye, satmaya veya hizmeti kabul ettirmeye sonunda da kar etmeye çalışırlar.
Piyasada rakiplerinin yapmadığını, yapamadığını yapmak onlardan daha kısa zamanda daha nitelikli ve ekonomik yapmak rekabette üstünlüğünü ele geçirmektir. Müşterinin beklentilerini karşılamak yanında beklentilerinin ötesinde onu daha çok tatmin ve mutlu edecek şekilde mal ve hizmet üretmek de pazarın lideri olmayı getirebilir.
Eğitim alanında ülkemizde üretilen hizmetin büyük bölümü okul tür ve kademelerine göre değişmekle birlikte yüzde doksanı devlet adına Milli Eğitim Bakanlığınca resmi eğitim kurumları tarafından sağlanmaktadır. Resmi eğitim kurumları adını verdiğimiz devlet okulları, yerel imkânlar ve okul aile birliği kanalıyla desteklenmekle beraber öğretmen, yönetici ve diğer personel ile bina giderleri merkezi genel bütçeden bakanlığa ayrılan bütçeden karşılanmaktadır. 2023 yılı merkezî bütçesinin yüzde 14,6’sı ile en büyük pay eğitime ayrılmıştı.
Hiçbir resmi okul müdürü, okulu için yapılan tüm harcamaların bilançosunu tutmaz ve öğrenci-öğretmen başına veya okulun yüzölçümüne bölerek bir hesaplama yapmaz. Zaten kamu hizmetlerinde kar-zarar hesaplanmaz. Ülkemizin her yerinde ihtiyaç olan hemen herşeyi devlet vatandaşından topladığı vergiler başta olmak üzere çeşitli gelir kalemlerinden temin ettiği bütçeyle yapmaya çalışır. Okullar arasında da bu şekilde ekonomik bir karşılaştırma yapılmaz. Eğitim adına ise öğrencilerin yılsonu karne notları, liseye ve üniversiteye geçişte alınan puanlar üzerinden başarı karşılaştırması da bu bilgiler açıklanmadığı için yapılamamaktadır.
Tüm okulların binaları, iç donanımları, yönetici seçimi görevlendirilmesi, öğretmenlerin atanması, okul tür ve kademeleri itibariyle programı, ders kitapları ve müfredatı aynı kabul edilmektedir. Buna dayalı olarak da ilköğretimde başkaca hiçbir kriter olmaksızın adrese dayalı sistem üzerinden öğrenci kayıtları yazılım sistemiyle otomatik olarak yapılmaktadır. İş liseye gelince LGS’ye girmeyen öğrencilerin bile yerleştirmesinde tercih sırası ve notla yapılmaktadır. Bunun sonucu olarak istenmese de seviye okulları oluşmakta öğrencilerin bir kısmı ikamet ettiği mahalleyi bırakın ilçesinde bile liseye devam edememektedir. Bunun başka bir sonucu olarak ilçe/il dışından ailenin ikameti zorunlu olarak değişmiş bile olsa nakille öğrenci boş kontenjan yoksa ve puanı tutmuyorsa gelememektedir.
Devlet okullarında yapılan tüm eğitim uygulamaları merkezden hazırlanan mevzuat ve gelen genelge ve emirlerle yürütülmektedir. İl-ilçe ve okul müdürlüklerince başarı ve kalitede fark oluşturabilecek köklü bir değişiklik yapma imkânı bulunmamaktadır. Sadece herkesin verilen talimatları en iyi şekilde tam olarak yerine getirmesi istenmektedir. Resmi okul müdürleri de daha çok bu talimatları ve veli beklentilerini daha iyi nasıl karşılayacağını düşünecektir.
Eğitim sendikaları üye sayıların olabildiğince artırmak suretiyle dikkate alınarak etki/baskı unsuru olmak, üyelerinin bireysel sorunlarında yanında olmak ve bakanlığın kurul ve komisyonlarında yer alarak uygulamalarına görüş beyan etmek dışında rol üstlenmemektedir. Öncü Okul Yöneticileri Derneği ve İlke Vakfı gibi birkaç STK dışında eğitim-öğretim adına dünyadaki yeni akımlar ile ulusal uluslararası farklı uygulamaları takip ederek inceleyen, tartışan ve raporlaştırıp bakanlığa önerilerde bulunan çalışmalarını kamuoyuyla paylaşan oluşumların sayısı maalesef yeteri kadar bulunmuyor.
Özel okullarda ise öğrenci-velisi bir anlamda okulun potansiyel müşterisi konumundadır. Okul binasının teknik özellikleri, yönetim ve eğitmen kadrosunun yetenekleri, mezunlarının başarıları, okul içinde ve dışında yapılan sosyal kültürel faaliyetler, okul güvenliği, hijyeni/sağlığa uygunluk, yemek kalitesi, yabancı dil öğretimi yanında uygulanmakta olan resmi program dışında yeni uygulamalar hepsi öne çıkarılmaktadır. Zira ikna olup bir kez kayıt olan öğrencilerin en az dört-sekiz-oniki yıl sürecek ücreti karşılığında hizmet alacağı düşünülür.
Özel okulların sahipleri tarafından kurulan Türkiye Özel Okullar Derneği, geleneksel olarak heryıl belirlenen bir temayla sempozyum düzenleyerek eğitime politika olarak katkıda bulunarak kaliteyi artırmaya çalışmaktadır. Üç yıl önce düzenlediği “Eğitimde Yeni Akımlar” temalı sempozyum çıktıları aynı adlı bir kitapla yayınlanarak paylaşılmıştır. Başta MEB Bakanı ve üst düzey bürokratların yanında yabancı konukların da katıldığı çalışmada dünyanın her yanında ortaya çıkan yeni uygulamalara yer verilmektedir. Fikirlerimizi kendimize saklayarak bir yere varamayız. Aynı geminin yolcuları olarak hepimiz fikirde-duyguda ve fiziki anlamda güç birliği yaparsak her şeyi başarabiliriz zihniyetiyle hareket edilmesi doğru olandır.
Yatırım yapmak ve kazanmak için özel okulculuk yapan birçok iş insanı bulunuyor. Sektörün temsilcilerine göre eğitim, sektörel olarak diğerlerine benzemeyen özgün ve farklı özelliklere sahip olduğu için işletme yeteneği olduğunu inanan sermaye sahiplerinin bakışıyla değil eğitimcilerin yönetimiyle milli amaçlarımıza ulaşabileceğiz. Eğitimi kazanç kapısı olarak görmeyen ülkemizin geleceğini inşa etmek vizyonuna sahip işletme sahiplerine ihtiyacımız var. Eğitim alanı diğerleri gibi deneme-yanılmayla doğrunun bulunacağı bir konu olmamalıdır. Burada yapacağımız hatalar ve zafiyet bireye-aileye değil topluma ülkeye zarar vereceğinden her türlü farklı ve daha çok kar etmek gibi düşüncelerden uzak durmalıyız.
Özet olarak; eğitim teknolojilerinin geliştirilebilmesi için yapay zekâ ile büyük veriden faydalanılarak öğrenme süreçlerinin geliştirilmesiyle bireysel desteğe ihtiyacı olan öğrencilere faydalı olmak kolaylaşacaktır. Gelecekte eğitimin nasıl bir işlevi olmasını hayal ediyorsak bugünden gerekli hazırlık ve değişiklikleri yapmalıyız. Hayatın her alanında olduğu gibi eğitimde de dijitalleşme başladı fakat sonrasında neye ihtiyaç olacak. Gelecek için hep belirsizlikten bahsedilir ancak unutmamak gerekir ki dün de böyle düşünüyorduk. Şehirler gittikçe daha kalabalık hale geliyor. İnsanların konfor alanları gittikçe daralıyor. Her alanda rekabet artıyor önemli olan bunu öngörmek, anlamak ve hazırlıklı olarak yönetebilmektir.
Ülkemiz için bu durum gençlerin desteklenmesi onlar için yatırımlar yapılması ve onlara fırsatlar oluşturarak ortaya çıkarılacak sinerjiyi refaha dönüştürmek mümkün olacaktır. Tecrübesi olmadığı düşünülen gençlere istihdam için fırsat verilmesi düşüncesi yerine; onlarda ne cevherler vardır onları ne kadar çok bünyemize alırsak bize ne fırsatlar yenilikler sağlayacaklarını düşünmeliyiz. Devlet dijital dönüşüm için ortam oluşturarak, üniversiteler ar-ge inovasyon bilimsel çalışmalar yaparak ve sanayiciler de bunlardan faydalanarak dünyada rekabet edebilecek verimli-katma değeri yüksek ürünler üretebilir.
Neredeyse yüzyıl önce inovasyon; fikir ve para arasındaki en kısa yol olarak tanımlanırken günümüzde ise dünyadaki sorunlara en hızlı ve en teknolojik ve bilimsel çözümü üretebilmektir deniliyor. Eğitimin amacını da tüm öğrencilerin kişisel sınırlarını zorlayarak bir üst düzeye çıkmalarını ve potansiyellerini en üst derecede sergilemelerini sağlamaktır. Eskiden bir malı/ürünü/hizmeti tasarla-yap-üret-sat-pazarla iken bugün çalışanlar ve müşteriler için anlamlı farklar ve verimlilikler ortaya koyabilmek gerekiyor. Bugün sadece işimizi iyi bilmek yetmiyor, girişimcilik yanında yaratıcılık ve geleceğin belirsizliklerini yönetmek de gerekiyor.
Ülkemizle ticaret yapan birçok dünya devinin temsilcisi ülkemizin genç-nitelikli-üretken gücünün farkına varıp bunu açıkça belirtiyor. Yapılan işi akıllı yapmak, veriyi değerli görmek, veriyi saklayabilmek ve analizde kullanarak yapay zekâyla işleyip faydaya dönüştürmek mümkündür. Paylaşım ekonomisi kurabilmek için devlet, üniversite, okullar, üreticiler, sanayiciler biraraya gelmeli el ele vermeliyiz. Ekonominin çarkları ancak bu şekilde sağlamlaşır ve sürdürülebilir sağlıklı bir büyüme-gelişme ve refaha kavuşabiliriz.
Tüm öğrencileri aynı görüp tektip öğretim yapıyorsak hala sınıfları ortam olarak kullanıyorsak, öğretmenlerimizi kendilerini yenilemiyorsa, sadece ders kitaplarına bağlı kalıyorsak, eğitimin sonuçlarını da orta ve lise sonda iki sınavla ölçüyorsak çok şeyi değiştireceğimizi söyleyemeyiz. Öğretmenlerimizi kendi uzmanlık alanı/branşları dışında öğrencilerin günümüz ihtiyaçlarını ilgi-duygu-meraklarını karşılayabilecek bildiklerini tecrübesiyle hayata transfer edebilecek yetkinliğe ulaştırabilmeliyiz.
Toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak farklı becerilere sahip gençleri yetiştirebiliriz. Öğretim yılı başında öğretmen öğrencileriyle dönemin yılın planını birlikte yapmalı ve ilk dersin konusu ortak kurallar olmalıdır. Sürecin kurgulanması ve işletilmesinde öğrencilerin çocuk-genç duygusal-ruhsal-fiziksel ihtiyaçlarının karşılanması birinci öncelik, akademik başarı ise ikinci öncelik olmalıdır. Tüm dünya insanı için bugün ve gelecekte gerekli temel becerilere sahip gençlik yetiştirebilmek için öncelikle öğretmenlerimizin bu eşiği yakalamış olması gerekiyor.
Mutlu sağlıklı öğrenciyle öğrenme yolculuğu daha zevkli olacak öğrenciler okulda sıkılmadan zaman geçirecektir. Öğrenme işini oyunlaştıramazsak zevkli hale getiremezsek ilgiyi dikkati uzun süre sağlayamayız. Gençlerin bilgi ve becerilerini ürün gibi sergileyebilmelerine akran ve yetişkinlerini onları beğenme ve takdir edilmelerine de ihtiyacı vardır. Resmi okullarda iyi bir öğretmen kadrosu oluşturma imkânı bulunmamasına rağmen olanların güçlü yönlerini kullanmalarını sağlayabilirsek, kişisel farklılıkları dikkate alan esnek bir programla daha iyi sonuçlar alabiliriz.
Öğrenci öğretmeninden neler bekliyor? Öğretmen öğrencilerinden neler bekliyor? Bu beklentilerin konuşulması ortak noktaların çoğaltılması her iki tarafında gönlünü hoş etmek mümkün olabilir mi? Sürekli mekânların ve donanımın yetersizliğinden söz ediyoruz. Gönüller bir olunca samanlık seyran olurmuş. Okullar daha iyi insan yetiştirmeli ki dünya barış içinde yaşanabilir bir yer olarak kalsın. Teknoloji, yapay zekâ, otomasyon, dijital dönüşüm, internet, sosyal medya vd. dünya bunlardan ibaret değil. Sanal ortamdan yiyecek sipariş ettiğimizde gelen ürünler gerçek birileri bunlar için çalışıyor üretiyor. Kendine yeten ülkesini doyuran tarımda hayvancılıkta ileri teknolojilerle üretim yapabilen konuma eriştiğimizde gıdanın diğer silahlardan daha etkili olduğunu göreceğiz. Ağırlıklı tahıl üretim yapan bir ülkenin savaşa girmesi dünya piyasalarını olumsuz etkilemiştir.
Çocuklarımız gençlerimiz birer bilgisayar değil bizim gibi birer insan. Allah tüm hepimize doğuştan bir insan yazılımı yüklüyor bunu zamanla aile-toplum-devlet güncelliyor. Öğrendikleri bilgileri beynimizin hafıza belleğinde saklamalarını sorduğumuzda da hızla hatırlayıp cevaplamalarını istiyoruz. Yorum ve analizler için de bilgisayarın mikroişlemcisi gibi hızlı çalışıp işlemi doğru tamamlamalarını bekliyoruz. Hard disk, işlemci ve yazılım insan bunlardan ibaret değil duyguları da var. Dünyanın neresine gidersek gidelim bu gerçekler değişmiyor. Mutlu birey-aile-toplum-millet-ülke bunu sağlamak yine bizim elimizde.
Eğitimde önce dinlemeyi, anlamayı, beğenmediğinde yanlış olduğunda karşı çıkmayı, değişik fikirleri özgürce söylemeyi ve gerektiğinde uygulamaya geçebilmeyi öğretebilmeliyiz. Dijital dünyaya uyum sağlayalım derken onun esiri olmamalıyız. Özgeçmişlerine sadece yaptıklarını, eğitimdeki sertifika ve diplomaları değil gelecekle ilgili planlarını yazdıralım. Akıl insanı terk ettiğinde ruhsal bunalıma, insanlar aklı terk ettiğinde ise cehaletin karanlığına düşmemek için eğitimle başarılı olmaya çalışmalıyız.
(*) Bu yazıda Türkiye Özel Okullar Derneğince hazırlanan “Eğitimde Yeni Akımlar” isimli yayından faydalanılmıştır.